Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '07

 
Kategori
Küresel Isınma
 

Karbon uygarlığının sonu

Karbon uygarlığının sonu
 

“İnsanoğlu, artık iklimi belirleyen süreç üzerinde etkili olabilen jeolojik unsurdur”.

Evet, bu cümle, dünyamızın yaşadığı küresel çevre kirliliği konusunda toplanan, uluslararası konferansların sonuç bildirgelerinin özeti niteliğindedir.

İklimlendirme Mühendisi varlık; İnsan

Şimdi bu cümlenin anlamını bir miktar açıklamaya çalışalım;

Dünyamızda iklimi belirleyen jeolojik süreçler vardır. Bunlar arasında; gezegenimizin konumu, güneşle olan ilişkisi, kutuplar ile ekvator arasında hareket eden su akımları, bölgesel hava akımları, coğrafi koşullar, suyun varlığı ve yanardağ faaliyetleri sayılabilir. Bu faktörler yaşadığımız dünyanın iklim düzenini ve bölgesel iklim tarzlarını belirler. Dünyamız var olduğundan itibaren farklı iklim kuşakları geçirmiştir. Buzul çağlar, ılıman dönemler ve kurak dönemler tek bir insan yaşam süresinin kat be kat üzerinde süren dönemler boyunca etkin olmuştur yeryüzünde.

Ancak, dünyamız ilk defa insan faaliyetlerinden kaynaklı olarak yeni bir iklim kuşağına, hem de hiçbir çağda görülmemiş bir hızla ilerliyor.

Artık günümüzde insan faaliyetlerinin kendisi de, iklim üzerinde birebir etkili hale gelmiştir. Bu etki ilk olarak ulaştığımız mühendislik düzeyi ile kendisini gösterdi. Nehir yataklarının yönünü değiştirebilmek ve barajlar aracılığı ile geniş gölet alanların oluşturulması, iklimin yumuşaması yönünde olumlu etkiler yarattı.

Ancak, insanın faaliyetleri her zaman ne yazık ki, bu örnekte olduğu gibi olumlu sonuçlanmadı. Hatta çok büyük oranda olumsuz sonuçlandığını söyleyebiliriz.

Bu etkiler içerisinde en kötüsü ve beklide dünyamızın yaşanamaz bir gezegen olmasına yol açacak olan ise, doğanın karbon dengesini bozmak oldu.

Bir Karbon Gezegeni; Dünyamız

Dünyamızın bir karbon gezegeni olduğunu söylemek yanlış olmaz. En başta kendimizin yani insanın varlığının %18’inin karbon olduğunu söylemekle başlayalım karbonun önemini açılamak için. Bitkilerimiz ve hayvanlarımız karbon sayesinde gelişiyor ve büyüyebiliyorlar. Bildiğimiz üzere, bitkilerin tamamı fotosentez aracılığı ile karbon dioksiti bünyelerine alıyorlar, hücre ve doku geliştirmekte kullanıyorlar. Kullandığımız tüm enerji kaynakları da karbon kökenliler. Petrol, kömür ortalama %90 oranında, odun ise % 50 oranında karbon içeriyor. En değer verdiğimiz mücevheratlardan olan elmas ise %100 oranında karbon kökenli. Dünyamızın çok önemli bir kısmını oluşturan okyanuslar ve kayaç malzemelerde en büyük karbon depolarımız.

Ve bizler, yani insanoğlu bu sürece müdahale etmeden önce, yılda 200 milyar tonluk bir karbon döngüsü yaşanıyordu. Aslen bu rakam çok değişmiş değil, ancak bizlerin faaliyetleri sonucunda yılda 4 ile 8 milyar tonluk bir karbondioksit fazlalığı yaşanmaya başladı. Toplam rakam içerisinde çok önemli bir fazlalık gibi görünmese de, son 150 yıllık faaliyetlerimiz sonucunda, atmosferdeki karbon miktarının dünyamızın son 400.000 yıllık tarihindeki en yüksek düzeye çıktığı tahmin ediliyor.

Peki Nedir Bizim Bu Karbon Miktarını Arttıran Faaliyetlerimiz?

İnanılmayacak bir şey ama neredeyse yaptığımız her iş atmosferimizdeki karbon miktarının artmasına vesile oluyor. Motorlu bir ulaşım aracı ile bir yerden bir yere gitmek, aydınlanmak için elektrik yakmak, ısınmak için soba, kalorifer veya klima çalıştırmak, yaşamımız kolaylaştıran her hangi bir makineyi elektrik veya buhar gücüyle çalıştırmak ve en kötüsü nefes alıp vermek bile bizlerin faaliyetlerinden kaynaklı olarak karbonların açığa çıkmasına yol açıyor.

Çünkü, insanoğlunun tüm dünya üzerinde tükettiği enerjinin yaklaşık %85’i fosil kökenli yakıtlardan kaynaklanıyor. Talep ettiğimiz her enerji için petrol ve kömür yakmak zorunda kalıyoruz. Çünkü henüz fosil kökenli yakıtlar kadar, düşük üretim maliyetli, kolay depolanan ve kolay nakledilen bir enerji kaynağı üretecek bir teknoloji geliştiremedik.

Atmosferde Fazla Karbon Salınımı Nelere Yol Açıyor?

Dünyamızı yaşanılır kılar özel bir sera etkisinin varlığı biliniyor. Dünyamızın tek ısı kaynağı güneşimiz. Ancak dünyamıza gelen her ışığı geldiği gibi yansımış olsaydı dünyamızın yaşanabilir olma şansı olmazdı. Ancak atmosferimizde biriken bir tabakanın varlığı nedeniyle yeryüzüne çarparak yansımak üzere uzaklaşan ışınımların bu tabaka sayesinde tutulması sayesinde dünyamız canlıların yaşayabileceği bir sıcaklığa kavuşmaktadır. Söz konusu tabakanın en önemli oluşturucularından birisi ise karbondioksitin kendisidir. Bu durumda atmosferde karbon miktarının mevcudiyeti avantajlı gibi değerlendirmek doğrudur. Ancak her zaman olduğu gibi, atasözlerimizin doğruluk payı bir kere daha açığa çıkıyor. “Azı karar çoğu zarar”

Atmosferimizdeki karbon miktarı arttıkça, tutulan güneş ışınımı miktarı da artıyor ve genel bir ısınma süreci oluşuyor.

Atmosferimizin ortalama ısısı 14 0C’dir. Ancak son bir yüzyıl içerisinde 0, 5 0C’lik bir artış tespit edilmiş durumda. Son derece ufak bir miktar olarak değerlendirilse ve bu ısınmanın soğuk kış günlerinde bir faydası olduğu düşünülse de, ne yazık ki gerçek bu kadar basit değildir. Ve ufak değişimin yaratabileceği felaket, doğanın ne kadar hassa dengelere sahip olduğunu gösterebilmektedir.

Bu ufak miktarlı değişimle, dünyamızdaki buzullar büyük bir hızla çözülmekte, kış mevsimleri ortalama iki hafta geç gelmekte ve bahar mevsimleri iki hafta erken sona ermektedir. İklim şartları hızla değişmiş, yağış rejimleri altüst olmuştur. Ve olabilecekler ne yazık ki, şu an yaşananların çok ufak bir kısmı olduğu tahmin edilmektedir.

Evet, işte, insanın iklimi belirleyen süreç üzerinde etkili olabilen jeolojik unsur olabilmesinin kısa hikâyesi budur.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..