- Kategori
- Tarih
Kargacık burgacık şekiller

Birinci Dünya savaşından perişan bir halde çıkan Osmanlı Devleti'nin, ittifak devletleri tarafından işgali üzerine başlatılan Kurtuluş savaşında, imkânsızlıklara ve yokluklara rağmen Türk Milleti yüzbinlerce şehit vererek muhteşem bir zafer kazanmıştı.
Atatürk, ekonomik, sosyal ve siyasî açıdan içinde bulunduğu kaosu, azmi ve inancıyla yenerek bağımsızlığına kavuşan ulusun yepyeni bir ruhla dünyadaki yerini alması için, yeni bir rejimle yapılanmasını uygun gördü ve devrimlerini yaparak, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.
Getirilen yeniliklerden biri de, yazıda kullanılan Arap harfleri yerine bundan sonra Latin harflerinin kullanılacak olmasıydı.
Harf devriminin, bin yıllık kültürümüzle bağımızı kestiğine yönelik itirazların elbette haklı bir noktası vardır. Ancak Mustafa Kemal'in bunu bilmediği ve düşünmediği herhalde söylenemez.
O günün şartlarında devrimlerin tamamlanabilmesi, yüzü Batı'ya dönük çağdaş bir devletin modern dünyadaki yerini alabilmesi için, Atatürk böyle bir uygulamayı tercih etmişti.
Keşke seksen senedir harf devriminin doğruluğunu yanlışlığını tartışmak yerine, kütüphanelerimizde öksüz kalan eserlerin yeni kuşaklara aktarılabilmesi için çalışmalar yapılabilseydi ve gelecek nesiller bu kopukluktan hiç etkilenmeseydi...
Kültürel açıdan hayatımıza böyle bir zorluk getiren harf devrimine karşı çıkanlar, bu açığı kapatmak yerine, bağnazlığa sığınıp, o güne kadar Osmanlıca diye bilinen Arap harflerine "İslâm alfabesi" diyerek akıllarınca bir kutsallık yüklemeye kalktılar.
Hâlâ bu görüşün etkisinde kalarak ısrarla Arap harflerine, İslâm harfi, Kur'an harfi, demeyi sürdürenler var. Davranışlarını da bu fikirlerle yoğurarak yüzeysel bazı konularda toplumun dışında kalmayı dindarlık zanneden bu kesimlere, "gerici, yobaz" diyerek biz de onları dışlayıveriyoruz.
Ne yazık ki paralel bir bağnazlığı, harf devrimini savunanlarda da görmek üzüntü verici... Atatürk 1 Kasım 1928'de kabul edilen harf devrimi henüz kanunlaşmadan, 9 Ağustos'ta Sarayburnu parkında düzenlenen bir şenlik sırasında halka şöyle demişti:
"Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bu yeni harflerle behemehal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir surette anlaşacağız ki, Milletimiz yazısıyla kafasıyla bütün medeniyet aleminin yanında olduğunu gösterecektir.”
Bunun dışında Atatürk'ün Arap harflerini kötüleyecek şekilde bir şey söylediğini sanmıyorum. Çünkü demokrasiyi benimsemiş bir komutan ve devlet adamı olarak o, her millete ve onun değerlerine saygı duyan bir insandı.
Fakat devrimlerin ruhunu anlamadan, yüzeysel ve şekilsel bir yaklaşımla onları savunmaya çalışanlar, çağdaş, demokrat Türkiye Cumhuriyeti'nin üstüne oturduğu temellerden biri olan harf devrimini anlatırken veya savunurken, "kargacık burgacık anlamsız şekillerden oluşan ve öğrenilmesi zor olan Arap harfleri yerine Türk alfabesine geçildi" cümlesini kurabiliyorlar.
Her şeyden önce dünyada kullanılan bütün alfabelerin harfleri bir anlamda kargacık burgacık şekillerdir. Hiçbir harfin de özel bir anlamı yoktur. Türk alfabesi dediğimiz harfler, bize özel, bizim tarafımızdan icat edilmiş değil, tamamen latin alfabesinden alınmıştır.
Öğrenilmesinin güç olmasına gelince, Arap ülkelerinde milyonlarca çocuk, bu harfleri ilkokul birinci sınıfta öğrenmekte ve okuyup yazabilmektedir. Dahası, Arapça'ya göre bize çok daha zor görünen Çince'yi, Japonca'yı da yine aynı yaşlarda çocuklar, aynı sürede öğrenebilmektedirler. (Bu arada Rusça, Yunanca, İbranice, Ermenice gibi farklı alfabelerle yazılan, şekli bize zor görünen daha pek çok dil vardır)
Bir şeyi övebilmek için, ille de onun dışındakilerin kötü olması gerekmez. Latin harfleri, en azından diğer yabancı dilleri öğrenmek için hepimize büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Çağdaş dünyaya maalesef Batı dilleri hâkim olduğuna göre, Türkçe'yi bizim bu dillerde kullanılan latin harfleriyle yazıyor olmamızın da sağladığı büyük imkânlar vardır.
Bunlar ortada dururken, Atatürk devrimlerini savunmak için, ille de bir şeyleri karalamaya ihtiyaç yok ki.
O zaman Arap harfine "İslâm harfi" diyenlerle, "onlar kargacık burgacık anlamsız şekiller" diyenler arasında bağnazlık açısından hiçbir fark kalmaz, öyle değil mi?