- Kategori
- İş Yaşamı - Kariyer
Kariyer hastalığı
Çevrenizde bu hastalığa yakalanan bir tanıdığınız, arkadaşınız mutlaka vardır. Onu gözü dönmüş, sürekli iş kovalarken bulursunuz.
Aradığınızda ulaşamazsınız rutin toplantılarınızda artık çok nadir bulunur ve nerelerdesin diye sorduğunuzda iş güç işte diye cevap veren kişidir. Onu hatırladınız mı hah işte o, sanırsınız ki dünyayı kurtaracak adam, yani bir kısmınız hak verse de içinizden “yahu mezara mı götüreceksin bu hırs bu koşturmaca niye” diyeniniz mutlaka vardır.
Tabi onunla ilgili bildiğiniz başka şeylerde var. Mesela hayatında aile ve aile bireyleri çoktan ikinci üçüncü plana düşmüş, dostlukları artık kendisine fayda sağlayacak kişilerden oluşuyordur. Evli olmasından ve çocuk sahibi olmasından söz etmiyorum bile çünkü yüzde doksan iyi bir ilişkisi, hayatında sabit bir aşk bile yoktur sanırım şimdi daha iyi anlaşıldı.
Evet, şaşırtıcı değil çünkü bu hastalığa yakalanmış birey sayısı günden güne artış gösteriyor Peki birey neden bu hastalığa yakalanır? En başından değerlendirecek olursak, insanın sürekli kendi içinde devinimleri, kendinden memnun olmama ve özgüven eksikliği olabilir mi sizce? Bence olabilir. Uzun süre devam eden ve bu ruh halini tetikleyen olumsuz aile ve daha özel ilişkilerde, sosyal ilişkilerdeki hayal kırıklıkları ve başarısızlıklar bu durumun birer yapı taşını oluştururlar. Kendini yalnız hissetmek ve bir sorun olduğunu kabullenmeyip yok sayarak yalnızlığını kalabalıklarda sağlıksızca bastırmak, böyle yaparak memnun olmadığı beden ve ruh içinde başkasıymış gibi davranarak varlığını sürdürmek çabasıyla en nihayetinde öteki beni oluşturmayı başarırlar ve bunun arkasına gizlenerek yaşamaya devam ederler.
Bazıları içinde bulundukları durumla boğuşmaktansa teslim olurlar. Öncelikle kabullenir ve değişime yelken açarlar, bununla beraber bazıları kendini dinlemek yerine kaçışı tercih eder ve bu kaçışı öyle inanarak sürdürürler ki uzaktan bakanlar olarak anlamamız neredeyse imkansızdır. Şansları yaver giderde bir şeye tutunurlarsa örneğin bir işe , yoğunlaşır ve kendini tamamen buna adarlar.
Elbette ki çoğumuz imkanlarımız dahilinde çalışıyor ve işimizle ilgili kariyer yapmaya çalışıyoruz ya da yaptığımız işle ilgili bir kimlik kazanma çabasına giriyoruz, ancak sözünü ettiğim şey bundan ziyade bir süreç, sürekli bir yükselme çevresinde en üst düzeyde olanı geçme ya da ona ulaşma ve daha çok kazanma hırsıyla donanmış bireyler muhtemelen saygı duyulma, takdir görme ve beğenilme isteğini bu şekilde yakalayıp yaşatmayı ödev olarak görür ve çabalarlar. Tekrar ediyorum bu durumun başlangıç noktası olumsuz değil ancak hayatının merkezine sadece işi ve kariyeri koymak ve bunun dışında hayattan zevk alamamak sürekli daha fazlası için çabalama döngüsüne girmek bu hastalığın en belirgin özelliğidir.
Duygusal olan bir varlık için belki kısmen evet ama kesinlikle gerçek ve anlamlı bir mutluluk olmayacağı gibi sosyal yaşamdan kopuk duygusal değerlerden uzaklaşmış yaşamın yaşanmaya değer tüm güzelliklerinden nimetlerinden sadece ekonomik olanlarına ulaşabilen, kararmaya yüz tutmuş bir hayatın çıkmazında yaşam sürmek bana göre hiç de yaşanılası bir hayat değil.
Tamam kazanmak iyidir başarmak iyi hissettirir kariyer yapmak bazı iş kollarında azımsanmayacak bir öneme sahip, fakat bununla beraber bu hayatta kalıcı olmadığımızı hayatın bize bahşettiği tüm güzelliklerden maksimum seviyede nimetlenmek gerektiğini unutmamak gerekir.
“Kariyer yapmak güzedir ancak gece uyurken kariyerinize sarılarak uyuyamazsınız…”