Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '11

 
Kategori
Sinema
 

Kaybedenler Kulübü

Kaybedenler Kulübü
 

Utandırsa da Eğlendiren Bir Film


Gecenin bir vakti işten çıkıp arabanıza biniyorsunuz. Sizi o saate kadar çalışmak zorunda bırakan patronunuza sevgilerinizi(!) gönderirken dumura uğramış ruhunuzu azıcık dinlendirmek için radyoyu açıyorsunuz. Devamlı dinlediğiniz kanalda Yurttan Sesler Kadınlar Topluluğu’ndan beraber ve solo türküler var. Koroya eşlik ediyorsunuz: Piştov patladı Bilal oğlan… 

Patronunuzdan esirgediğiniz küfürlerin tamamını Bilal oğlana gönderip kanal arama tuşuna basıyorsunuz. Açılan ilk frekanstaki iki adamın sohbeti ilginizi çekiyor. Konuşulanların bir kısmını anlamakta zorlanıyorsunuz ama ilginç şeyler söylüyorlar sanki. 

Konuşmacılardan biri diğerine cumaya en son ne zaman gittiğini soruyor. 

“Geçen salı, ” diye yanıtlıyor arkadaşı, “Cuma kılmak için en uygun gün salı, başka zaman camide yer bulamıyorum.” 

Komiğinize gidiyor, gülüyorsunuz, ilginiz daha da artıyor, sesi açıyorsunuz. O anda radyoya bir dinleyici bağlanıyor. 

“İyi geceler sayın dinleyici, ” diye karşılıyor sunucu, “Sizinle yatmış mıydık?” 

Haydaaa! İçinizden “Allah Allah! Bu ne biçim konuşmadır yahu, ” diye geçerken, verilecek cevabı merak ediyorsunuz. 

Dinleyici bir kadın… Hafifçe kikirdedikten sonra “Hayır!” diyor, ama öyle bir ifade tarzı var ki, “Ah keşke! Nerede o günler!” demek istiyor sanki… 

Sonrasında incir çekirdeğini doldurmayan konuşmalar… Geyiksel bir muhabbet… Derken, yayına bir başka dinleyici bağlanıyor. Sunucu yine aynı replikle karşılıyor: “İyi geceler sayın dinleyici, sizinle yatmış mıydık?” 

Karşıdan cevap yok. 

Sunucu bir sonraki soruya geçiyor: 

"İlk cinsel ilişkiniz ne zaman olmuştu?” 

Arayanın Türkçesi mi kıt, nedir, soruyu anlamıyor. Bunu hisseden sunucu daha öz Türkçe konuşuyor: 

“Yani ilk olarak ne zaman pompaladılar sizi?” 

Yuh! 

Bu söz sizin ağzınızdan çıkıyor. Dinleyici cevaplamakta zorlanırken siz tepkisiz kalmıyorsunuz. Hatta “Bu kadarına da pes!...” diye ilave ediyorsunuz. 

Pes dediğiniz sadece sunucunun üstün(!) edep seviyesi değildir, bir de dinleyicinin, soruyu anlamakta çektiği güçlüktür. 

“Yani, ” diye izahata girişiyor sunucu bu esnada ve kelimeyi İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtalyancaya çeviriyor: “The pump… Die Pumpe… La pompe… Il pompa…” 

Kızın yabancı dillere ilgisi de sıfır, utanarak kızardığını hissediyorsunuz. 

Siz ise küplere biniyorsunuz: “Ne diyor lan bu lavuk?” diyerek koltuğun altına sakladığınız krikoya uzanıyorsunuz. Arka koltuktaki beysbol sopası da yerinde mi diye kontrol ediyorsunuz. Kafaya koyuyorsunuz, bu kadar edepsiz ve ahlaksız program yapanları, onlara bu izni verenleri ve tüm ihbarlara sessiz kalıp yasaklamayanları bulup bir güzel benzeteceksiniz… 

İşte Kaybedenler Kulübü böyle bir yapım. Kızdıran, öfkelendiren, utandıran, yerin dibine geçiren, ama acayip eğlenceli ve matrak bir film. Hani bu keyfi vermek için cılkını çıkarırcasına cinselliğe gerek var mıydı, doğrusu hiç sanmıyorum. Aynı öykü ve benzer senaryoyla, tüm ailenin utanmadan izleyebileceği bir film pekâlâ yapılabilirdi. 

İzlenebilir bulduğum hâlde, filmdeki sahneler ve replikler hakkında önceden bilgi sahibi olsaydım, yine de gider miydim sorusuna cevap vermekte zorlanırım… 

Hiçbir şeyi ciddiye almayan, Sayın Bülent Arınç’ın ifadesiyle yaşamı içki ve seksten ibaret gören iki kafadar bir radyo programı yapmaktadır. Arkadaşlardan biri ayrıca yayınevi sahibidir. Onun ifadesiyle, hiç kimsenin izlemediği radyo programı sunmakta ve kimsenin okumadığı kitaplar basmaktadırlar. 

Haksız da sayılmaz. Radyo programına bağlanan her dinleyiciye söyledikleri ilk söz, “Sizinle yatmış mıydık?”tan ibarettir. Buna rağmen, taciz edileceğini bile bile programa çok sayıda kadın izleyici bağlanır. Tıpkı gerçek hayattaki gibi. Sunucudan zılgıt yiyeceğini bile bile bazı TV programlarına katılanların sayısı hiç de küçümsenmeyecek bir oranda olduğu malum. 

Sadık dinleyicileri de vardır: Kız yurdu öğrencileri, taksi durağındaki sürücüler, bunalımdaki insanlar… 

Radyoda planlı bir sunumları yoktur, gidişata göre doğaçlama konuşurlar. En önemli özellikleri yaşama dair ettikleri felsefi sözlerdir. İzleyici konuşulanları anlamakta zorlanır. Görüşü sorulan bir kız öğrencinin, “Konuşulanlardan hiçbir şey anlamıyorum, ama dinlemek hoşuma gidiyor, ” cümlesi, programı izleyenlerin genel durumunu ifade eder. 

Sunucular yaşamı tiye alırlar, birçok değerle dalgalarını geçerler. Bir defasında Rus Devrimini anlatırken, “Karl ve Frederich’le birlikte tavan arasındaki odada konuşuyorduk…” diye söze başlar. Kast edilen komünist ideolojinin kurucuları Karl Marx ve Frederich Engels’tir. 

O sırada taksi durağındakilerden biri yanındakine sorar: “Kim bu Karl yahu?” 

Karşısındakinin cevabı bilgecedir: “Şu Alman futbolcu, canım…” 

Verilen cevap yüzde elli oranında doğrudur aslında. İsmi geçen Karl, futbolcu olmasa da Alman’dır… 

Bu iki kafadarın parayla araları hiç iyi değildir. Karınları doysun, içki ve sigara alabilsinler yeter. Dinleyici sayısı gittikçe artıp zamanla en çok izlenen program haline geldikten sonra patronları onlara ödeme yapmak ister. Geri çevirirler. Para alarak patronlarına bağımlı olmak istemezler. Sadece içki, ulaşım ve çerez masrafları karşılansın yeterlidir. Çağdaş dervişler yani. Bir hırka bir lokma felsefesi. 

Disiplin, düzenli yaşam, aile gibi kavramlar onlara uzaktır. Varsa yoksa başıboşluk, önüne gelenle yatağa girme, istediği gibi özgürce konuşma… 

İyi de yaptıkları programın bu kadar fazla ilgi görmesinin sebebi nedir acaba? 

Bunun cevabını da bir dinleyici verir:” Belki de başka yerde dile getiremediğimiz konuları kısıtlama olmaksızın konuştukları için seviyoruz onları…” 

Bir başka bakış açısı da genç kuşağın tanımlamasıdır: “Belki de bizim 68’imiz de budur, ” diye açıklar bir dinleyici… 

Velhasıl verilen mesaj bana ters olsa da… Yaşıma ve dünya görüşüme aykırı bulsam da, sıkılmadan izledim. 18 yaş altındakilere uygun mu diye sorarsanız, bence yetmişin altındakilere bile sakıncalı. Benim terbiyem bozuldu mesela. Yeniden normalleşmem için kim bilir kaç Ayşecik-Ömercik filmi izlemem lazım... 

 
Toplam blog
: 173
: 2173
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

1958 Trabzon doğumlu. Darüşşafaka Lisesi ve M.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu. Yazdığı kitapla..