Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '12

 
Kategori
Öykü
 

Kendisi

Kendisi
 

Kendine ait bir şeyler bulmak için koyulmuştu yola. Doğrular ve yanlışlar arıyordu ama sadece kendine ait olmalıydı bu buldukları. Hazır kalıplardan ve önyargılardan uzak  yaşamaya cesareti olduğunu düşünüyordu. Yanılacak mıydı yolun sonunda bilinmez ama yanında ve yüreğinde umutsuzluk kırıntıları yoktu. Umutsuzluk dev gibi olmaz. Kırıntı halinde varlığını sürdürür. Sizi kucaklamaz umutsuzluk.

Kendi diye bir şey olduğunu otuz yaşında fark etmesi ilginç değil mi? Kendi diye bir şey ama kim bu ve nasıl yaşar? Başkaları olmadan bir hiç midir mesela? Saçlarının kokusunu duydu belki de hayatında ilk defa. Bu kokuya bile yabancıyım diye düşündü. İsminin, yaşının, cinsiyetinin ve ülkesinin değişmeyeceği gerçeği onu nasıl bir çıkmazda bırakırdı? Çıkmazda mıydı?

Saçlarının kokusuna daldı yeniden. Bir başkası bu kokuyu nasıl algılarsa algılasın diye düşündü. Umursamaz bir tavrı yoktu ve hiç olmayacaktı. Duyarlı ve duygulu bir insandı ama şu ana kadar çok hoyrat davrandığı kimseler de olmuştu.

İnsan dokunmak için yaşar. Bir kedinin patisine, kendi saçının kokusuna ya da bir başka insanın gözlerine dokunmak için yaşar. İçinden ağlayan bir insan mısın derdin var! Herkes gözyaşını görmek istiyor bu devirde.

Somut şeyler peşinde insanlar. Ben ne arıyorum? Hiç olmayacak bir şeyi. Kendimi arıyorum. Mevlana’yı daha iyi anlamalıyım. Camus’u daha iyi kavramalıyım. Saçmalama özgürlüğüm de var. Saçmalama hakkım var.

Kendi dediğim şey ya bir kurguysa? Tozlu aynanın ardında gördüğüm yüzün bu bedene ve bu bedenin yeryüzüne aitliğine dokunuşlardan başka ne inandırabilir ki?

Bana dokunduğunda cehennem vadediyorum. Kim bir cehennem ister? Hiç kimse. Cehennem tünelinin sonunda ışık var desem de kimse inanmaz.

Kendimin cehennem olduğunu söylüyorum. Alevlerin içine düşüyorum. Çay içmeme bile izin yok. Alevlerde yanacağım ve tekrarlayacak bu.

Suçum ne peki? Neden dolayı cehennemdeyim? Kendini arayan herkes suçludur. Oldum olası kendi diye bir şey kabul edilmiş ve bu temelin üzerine bir şeyler inşa edilmiştir. Halbuki kendi temelsizdir. Çıkıp da bunu söylersen paranoyaya davet edersin insanları. Onlar güvende olmak istiyor. Alışveriş yapabildikleri her yerde mutlu ve güvenliler. Ne istiyorsun onlardan? Kendini arayacaksan yolun açık olsun ama ortalığı karıştırma.

Tehditler başlamıştı işte. Ortalık kendilik meselesiyle karışır mıydı? Ya karışırsa duygusu güçlüleri rahatsız ediyordu. Herkes kendini aramaya çıksa kim nasıl itaat ederdi güce ve güçlülere?

Kendimi unutmalıyım dedi. Hemen geri dönmeliyim evime, işime, sorumluluklarıma. Yapamazdı ki.  Hem niye yapsındı? Kendi varsa ve onu bulursa mutsuz da olsa bu mutsuzluk sahiden olacaktı. Başkalarının mutsuzluğu gibi olmayacaktı.

Bacağım dedi bir an. Bacağım koptu kopacak. Çıldırıyor muyum? Kendimi ararken bacağımı kaybetmek de neyin nesiydi? Suçumu biliyordum. Uslu davranmamıştım. Kurallara uymamıştım ve reklamları izleyip alışverişe çıkmamıştım.

Ah aptal ben!

Bacağını tuttu sıkı sıkı. Gidemezsin bir yere diye fısıldadı. Benden ayrı bir yere gitmek yok. Beraber çıktık bu yolculuğa ve benimlesin.

Bacağıyla bu konuşmasını görenler gülüp geçti. İşte kafayı yemek üzere olan bir insan diye düşündüler. Halbuki o kimsenin geçmediği cehennem tünelinden geçiyordu o an ve ışığa inanıyordu.

Bacağının kopacağı düşüncesinden sıyrıldığı an rahatlayamadı. Vücudunun her organı şüphe içindeydi. Aklımı koruyamıyorum. Dokunur musunuz bana? Sis içinde kalmıştı bütün varlığı.

Uzaklardan bir ses duydu. Sesin geldiği yöne baktı ama kimseler yoktu. Ses daha da yükseldi. Kulaklarını tıkayabilirdi o an ama kulaklarını dört açtı. Belirsizlikten gelen bu ses belki ona cehennem tünelinde rehberlik ederdi.

Sesin ne dediği konusunda ilk başta kararsızdı. Sonra bir yere çömeldi ve sesi dinledi: Gizlisin.

Gizliyim dedi. Gizliyim diye defalarca tekrar etti. Gizleniyor muyum? Kimden gizlenmek isteyebilirdim ki? Doktorlardan, polislerden, avukatlardan ve öğretmenlerden gizleniyordum. Bana bir şey öğretecek gibi olan herkesten gizleniyordum. Gizliyordum. Ruhumu gizliyordum. Bedenimi gizliyordum. Çırılçıplaklığımın içinde müthiş bir giz vardı.

Ufak adımlar atarak normal olmak mümkündü. Geriye her an dönebilirdim. Ama ben cehennemdim ve bu cehennemin gizinin çözülmesi gerekiyordu. Somut şeylerin peşine düşmemiştim şu ömrümde. Bütün suçum bu mu?

Sen hiç kendi diye bir şey duydun mu Kolsuz Ali?

Kendini nasıl hisseder bir insan? Bir işin üstesinden geldiğinde hissettiğin şey kendi değildir ki. Üşütmekten korkmuyorum dedi.

Bacağını sevmeye başladı yeniden. Bacağıyla konuşmaya başladı. Korkuyordu. Üşütmekten değil de bir bacağının ondan aniden ayrılacağından korkuyordu.

Gözlerini yumduğunda şu meşhur deniz yıldızı hikayesini anlatıyordu uzakta bir kadın. Canlandırmak, yaşatmak, umut olmak ve var kılmak!

Bazı hikayelerden mi varılırdı kendimize? Boşuna mı uğraşıyordu insanlar işle güçle ve dolu dolu yaşadıklarını sanarken nasıl bir aldatmaca sisiyle kaplıydı evren?

Kral da olsan kardan adam da olsan sonun yok olmak. Filozofsan da sonun yok olmak. Bulduğun sandığın kendin de aslında bir aldatmacaysa? Yıllar yılı bunları hiç düşünmeden yaşayıp giden insanlara aynı anda hem nefret hem de hayranlık duydu.

Şekil verebilir miyim? Bu da nereden çıkmıştı. Bu soruyu soran iç seslerinden biri miydi? İç sesler ne çok konuşur olmuşlardı. Yanılgılara sürükleyen bu iç seslerdi belki. İç seslerini bir bir susturmalıydı ama önce şekil verilmek istenen kimdi? Kim kime şekil verecekti?

Yok dedi. Bu böyle olmaz. Belki de gizlenmemeliyim ve hemen bir doktora anlatmalıyım bu durumumu. Kapatıldığında nasıl bulacaksın kendini? Özgürsün ve şu an bile bulamıyorsun kendini. Hastanede nerede arayacaksın?

Neyi aradığını unutuyordu az kalsın. Çok da normal olacaktı aslında unutabilse. Kabustu dese ve bir iç çekse her şey biterdi. Her şeyin bitmesini değil başlamasını istiyordu.

Umutlu bir başlangıç istiyordu. Kendisini bulabileceğine dair umudu hiçbir zaman bu kadar kuvvetlenmemişti.

Varlığım dedi. Nasıl bir varlık? Kendini arayan ve kendini aramaya adanmış bir varlık. Neden bu kadar zorlaştırıyordu her şeyi anlam veremiyordu. Kaç saattir ağzına lokma koymamıştı. Açlıktan mı bu saçmalıklar dediyse de yemek yemek için en ufak bir istek duymadı.

Saçının kokusunu düşündü. Biraz olsun nefes almak istedi. Başkaları cehennemdir demiş Sartre. Sartre ile iyi geçinse fena olmazdı ama önce kendini bulmalıydı. Sartre kolaya kaçmıştı. Başkaları cehennem peki ya insanın kendisi nedir?

İnsanın kendisinden daha güzel daha çekici bir cehennem olabilir mi?

Tuhaflaşıyordu her şey. Kendini ararken başı dönmeye başlamıştı. Sanki saatlerdir kendinin etrafında dönüyordu. Nereye varabilirdi ki bu şekilde? Bırakın bu işleri dedi güçlüler. Bize itaat edin ve biz böylelikle sizi rahata erdiririz. Karnınız tok ve sırtınız pek olur.

Kendi mi? O da ne dedi bir an. Benim adım İhsan. Bu bir kabustu. Kabus gördün dediler. O da buna inandı. Bir yolculuk daha böyle yarım kaldı… 

 
Toplam blog
: 14
: 608
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yasemin Şenyurt 1980 yılında İstanbul'da doğdum. Şu anda Ankara Üniversitesi Sistematik Felse..