Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

21 Eylül '12

 
Kategori
Tarih
 

Kerbela kan ağlıyor

Yıllardır hep bir yara olarak içimizde büyüyüp kötüleşen ve bizi derinden sarsan, kendimizi toparlayabilmek için anlamamız gereken vahim bir zaman aralığında oluşmuş vahşettir. Daha kötü olaylar olmuş, Medine mübah görülmüş fakat hep aynı mantık ve gerekçe ileri sürülerek, İslam birliğinin sağlanması, ayrılığın ve dağınıklığın oluşmaması istenmiştir. Gerçi devamlı olarak da bu sağlanamamıştır.

Hep insanların iyiliğine ortaya konulan ve onlar istemese de iyi görülen bu hadiseler hep kötü sonuçlar vermiş ve insanlar hep zarar görmüşler. Kendileri ile ilgili olaylarda onlar karar merciinde bulunmamışlar ve kendileri ile ilgili kararlarda yetkisiz kalmışlardır. İnsanların değer verdikleri kutsalları başkaları tarafından bir çırpıda ortadan kaldırılmıştır.

İslam tarihinin en karanlık sayfalarının ve vahşetin dolu olduğu dönemler Yezid’in dönemidir. O dönemde Müslümanların ezildikleri ve horlandıkları dönem olarak kendisini göstermektedir. Cennetteki gençlerin efendisi olan Hz.Hüseyin ve onun yanındakilerin ezildikleri ve hepsinin horlandığı bir ortam olarak karşımıza çıkmaktadır. Cennetin Efendisi, kafası koparılacak kadar kinle dolan insanlar tarafından yok edilmeye ve Ehl-i Beyt’in varlığını kabul edemeyen insanların baskısını ortaya koymuşlar.

Bu vahşeti yapan kişilerin bir kısmı gerçekten ilginç kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ordunun komutanı Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oğlu Ömer’di. Sa’d cennetle müjdelenmiş, İran’ı Feth eden komutan ve Peygamberimizin değerli bir sahabisiydi. Böyle olmasına rağmen oğlunun üzerine aldığı görev hiçbir müslümanın cesaret edemediği ve yapamayacağı bir durumdu. İslam’dan nasibini alamamış olan insanların yapabildiği bir davranıştı. Fırat nehrinin kenarında kadınlar, çocuklar ve birkaç müslümanın Kufe’ye yetişmesine engel olan bir durum ile kendini gösteren bu insanlar, adeta Hz.Hüseyin’in gölgesinden korkmaktaydılar. Onun varlığına tahammül edemeyip, onun ve çocukların suya yanaşmasına bile izin vermiyorlardı.

Vücudunda yaralanmadık yer bırakmayan bu zalimlerin gayesi, içki içen, her türlü kötülüğü yapan, Dini kendi çıkarları doğrultusunda tahrif eden Yezid’in saltanatının devamını sağlamak, kendilerince İslam birliğini tesis etmekti. İslam birliği için İslam Peygamberinin ailesini, kadınlarını ve mahremine çekinmeden zalimce davranmak. Onları yok etmeyi bir görev olarak ortaya koymak. Sıcak havada, susuz kalan insanların çocukların suya gitmesine bile tahammül edemediler. Sanki suya yetişseler kurtulacaklar ve dört bin kişilik orduyu yenebilecekler.

Yüz kişilik bir topluluğa, kadın, çocuk, genç ve yaşlılardan oluşmuş bu topluluğa karşı dört bin kişilik bir ordu. Öyle hile dolu bir ordu ile ki, ordunun askerleri bile ilk Müslümanlardan değil, hatta yeni Müslüman olanlar, dini duyguları zayıf, hatta para için her şeyi mübah sayan insanlardan oluşmuş bir kalabalık güruh. Böyle bir kalabalık ile saldırmak ve onlara zarar vermek çok kolay olarak gözükmektedir.

İşte kan ağlayan Kerbela hadisesi hala tazeliğini korumakta, hala insanlar içerisinde gelecek için bu tür davranışlar, rezillikler seyreden insanlar olagelmektedir. Habil ve Kabil ile başlayan Şeytani duyguların Rahmani duygularla mücadelesi, yani Hak ile Batıl mücadelesi hala devam etmektedir. Günümüzde hala insanlar kendilerini kötülüklerle yönlendirip, normal görmekte ve her şeyi mübah görecek, istikbal için yapmadıkları rezillik bırakmamaktalar. Uzlaşmadan çok ayrılıkları cazip gören ve kendilerini her şeyin sahibi olarak gören ve akıllı olarak tek hakim olarak telakki eden insanlar, mümtaz şahsiyetler olarak dünyayı idare etmekteler.

Onların anlayışları barıştan çok savaş olmalı, kavgalar her tarafı kuşatmalı ve dünya bataklıklarla dolmalıdır ki beslenebilecekleri ve geleceklerini garanti altına alabilecekleri ortamlar oluşsun. İnsanların ötekiler berikiler olması, alevi Sünni olarak ayrılması, Kürt- Türk, zengin- fakir ayırımları onların ekmeğine yağ sürmektedir. Zorda olan insanların, zayıflıklarından faydalanıp, tabiatı yönetmek onların emellerini perçinlemektedir. Hayat mücadelesinde kendilerinden olan ile olmayan arasında devamlı ayırım oluşturulmaktadır.

Kerbela’da yakılan ateş, dökülen kan hala günümüzde tazeliğini korumaktadır. Yanan yüreklerin yangını hala sönmemiş ve daha çok da sönmeyeceğe benzemektedir. Çünkü o kandan beslenen ve ayrılıkların hoşlarına gittiği kamplaşmalar hep körüklenmektedir. Gaye kendi çıkarlarından başka bir şey değildir. Kanı kanla yıkama düşüncesini taraflara empoze etmekten, geri durmamaktalar. Onların amacı bu tür olayların bitmesi değil devamlı deşilmesidir. Türkiye sınırları içerisinde 12 Eylül öncesi sağ-sol davası, 12 Eylül’den sonra Kürt-Türk, PKK davaları hep bu düşünceyle ortaya konulan kan dökmeler, ayrılıklar, insanları hiçe sayma düşüncesinin mahsulü olarak ortaya çıkmaktadır.

İnsanların haklı taleplerine kulaklarını tıkayan fakat kendi düşünceleri ve çıkarları sözkonusu olunca her şeyi gündeme getiren ve işleri kolaylaştıran düşünceler hep olagelmiştir. Memurların sendika hakları ile ilgili kanuni düzenlemeleri rafa kaldıranlar, birkaç kişinin haklarını savunan ve cezalarını azaltan ŞİKE yasasını jet hızıyla araya sıkıştırarak çıkaran düşünceler acaba aynı istikbal peşinde koşan düşünce mahsülü değiller mi? Hayatta dökülen kanları, ortaya konulan ayrılıkları sadece bazılarını düşünerek halledemeyiz. Herkesimin haklarını ve çıkarlarını düşünerek sorunları çözebiliriz.

Nifak ve ayrılıktan çok ittifak ve kardeşlik ile sorunlar çözülebilir. Mutlu toplumlar birbirlerine saygı duyduklarında kendiliğinden oluşan sevgi ile her sorun halledilebilir. Birbirine tahammül edemeyen ve her şeyin sahibi olarak kendisini gören düşünceler, sorunları çözemez ve ayrılıkları körüklerler. İslam kardeşliğini anlamayan insanlar kendi dertlerini anlamadıkları gibi başkalarının sorunlarını da çözemezler.

 
Toplam blog
: 35
: 1258
Kayıt tarihi
: 17.08.12
 
 

Türkiye meselelerine duyarlı, çeşitli alanlarda yazan ve araştırmayı seven bir eğitimci...T ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara