Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '15

 
Kategori
Deneme
 

Keşke

Keşke
 

"Hayat, bizi nefessiz bıraktığı anların çokluğuyla ölçülür."

Tesadüfen karşıma çıkan, doğruluğunu zaman içinde daha iyi anladığım o güzel cümle...

Sanırım zamanla daha iyi anlayışım zamanla nefessiz kalışlarımın artmasındandı.

Olur ya işte yaşamadan bilemezsin.

Yaşadıkça kelimelerim bir araya geldi ve anlamlı cümleler oluşturdu.

Her uyandığım sabahta hayatın içinde devirdiğim o cümleler öznelerini başa koymayı, yüklemleri sona atmayı öğrendiler.

Her tanışılan gerçekle kurallı cümlelerim birbirini tamamladı ve giderek kalınlaşan,tatlı bir hayatı anlatıyor olması umuduyla aralanan,İpek ile başlayıp İpek ile bitecek olan bir kitap haline geldi.

Diğerlerinden farkı;içinde bir tutam benden değil içimden bir tutam barındırıyor olmasıydı.

Aslında yalnızca bana özgü bir şey değil bu.

Sonsuzluğa uzanan bir rafa sıra sıra dizilmiş,açılıp okunmayı bekleyen,cümlelerinin altı çizilsin isteyen, inceli kalınlı,baştan yazılması mümkün olmayan milyonlarca kitabız.

Her cümlemiz kendine özgüydü ve üstü karalanmadan değişiklik yapılamıyordu.

Özenle seçilmiş kelimelerin arasında dağınık duruşundan mıdır yoksa göze görünüşünden midir bilmem üstü karalanmış cümlelerin olduğu sayfaları sevememişimdir bir türlü.

Ama dönüp şöyle bir baktığımda ayraçları da genelde o sayfalara yerleştirmişimdir.

Karalanmış kelimelerle doğru orantılı olarak artar ayraçların kalınlığı.

Ayraç koymadığım bir günün sonuna doğru gelirken birilerinin hayatına nereden bakılırsa bakılsın kendini belli edecek kalınlıkta ayraçlar yerleştiğini gördükçe içim burkuldu.

İlerleyen sayfalardan birinde bu denli kalın bir ayracı yerleştirme endişesi sardı dört bir yanımı.

Ayracın adı 'ölüm'.

'En kalın' sıfatını başına almasının sebebi ise çekirdekteki insanların hayatımızdan kayıp gidiyor oluşu.

Gidenin yeri ne denli doldurulamıyorsa o kadar buruluyor renkleri ayracın.

İçinden çıkılmaz bir hal almış olan hayatı temsilen karmakarışık desenler çiziliyor üstüne.

Durup şöyle bir karşıdan bakıldığında ayracın böldüğü iki sayfa arasında tepetaklak gelmiş bir hayat yattığını göreceğimden öyle eminim ki.

Her durup uzaktan bakışımda, her sayfayı açma fikrimle tekrar hatırlayacağım.

Bazen bir sözcük bazen başka bir hayat bazen bir şarkı getirecek aklıma ayracın kalınlığını.

Hatırlamak tekrar yaşamaktır.

Hatırladıkça tekrar yaşayacağım.

Yeniden yaşadıkça her güne yeni bir ben olarak uyanacağım belki de.

Gün geçtikçe etrafımdakilerin 'seni tanıyamıyorum!' cümlelerine maruz kalırken 'ben kimim?' diye soracağım kendime.

Belki de tamamen falcılık yapıyorum.

Belki de bunların hiçbiri olmayacak.  

Belki de ben bu yazıyı yayımlama tuşuna basacağım ve siz bu yazıyı okurken hayatta olmayacağım.

Kim bilir...

Derler ya bekleyip göreceğiz.

Tek bildiğim tüm bu görülecekler için beklenen sürede insanın kendisini cesaret ile bile isteye tanıştırması gerektiği.

Her geçen saniye, insanın hayallerine,umutlarına,duygularına veda etme riskini arttırıyor.

İşte tam da bu yüzden bile isteye alınmamış risk de gösterilmiş cesaret de istenilen kapıyı açamıyor.

Anlayacağınız hayat beklemek için de istemek için de çok kısaymış.

Hayat, bizi nefessiz bıraktığı anlarla sınıyormuş.

Yapmak isteyip bir türlü yapamadığımız her şeyde nefessiz kalışımızın sebebi buymuş...  

 
Toplam blog
: 35
: 255
Kayıt tarihi
: 31.12.14
 
 

Her gece ikişer dakika arayla beş alarm kurup her sabah onları üç kez ertelerim. Uyanır u..