Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kılıçdaroğlu, Tekin, İnce ekseninde CHP'de değişim rüzgarları ve Baykal'ın zor ikilemi

Kılıçdaroğlu, Tekin, İnce ekseninde CHP'de değişim rüzgarları ve Baykal'ın zor ikilemi
 

Baykal zor bir sınavdan geçiyor. Buna hayatının sınavı da diyebiliriz. Merkez siyasette liderlik yapmış Demirel, Ecevit, Özal, Aktuna, Yılmaz, Çiller hatta Erbakan, bunların hepsi de Başbakanlık makamına oturmayı başarmışlardı. 15 yıldır CHP Genel Başkanı olmasına rağmen bir Baykal bunu başaramamıştı. 1999 genel seçimlerinde baraj altı şokunu yaşadıktan sonra Baykal, önce Genel Başkanlıktan istifa etmiş, bir süre sonra da yeniden Genel Başkan seçilmişti. Ecevit Başbakanlığında DSP+ANAP+MHP koalisyon hükümetinin Şubat 2001 kriziyle duvara toslamasından sonra Baykal'ın Genel Başkanlığındaki CHP yeniden merkez solun adresi olmuştu.

Yaklaşık 40 yıllık siyasi hayatında, çeşitli olaylar ve iddialarla yıpranmış ve en sonunda da Baraj şokunu yaşamış olan Baykal, geçmişi unutturmak ve seçmene yeniden umut verebilmek için her genel seçimden önce yeni ve ilginç bir politikayla ortaya çıkmış ve vitrine dışarıdan popüler kişileri koymuştu. Bu şekilde seçim kazanabileceğini hayal etmiş, seçimden sonra da hem yeni politikayı unutmuş, hem de mankenlik görevini tamamlayan popüler kişilere kapının yolunu göstermişti!

Buna rağmen Baykal girdiği her seçimi kaybetti. Merkez solun % 30 olan kemikleşmiş oyu bu dönemde % 20'ye düştü. "Baykal'a rağmen CHP" deyimi en çok kullanılan deyim oldu. Yani CHP'ye oy veren % 20'nin bile çok önemli bir kesimi Baykal'ı istemiyordu.

Baykal, 70'li yıllarda Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş'le başlayan ve onlarla özdeşleşen, 90'lı yıllarda Yılmaz ve Çiller'le devam eden geleneksel siyasetimizin aktif olan son temsilcisidir. Bu siyasette emeklilik asla düşünülmez. Ölene ya da elden ayaktan düşene kadar lider kalmaktır hedeflenen. Partili delegelerle yazılı olmayan bir misakla oligorşik bir düzen kurulmuştur. Delegeler lidere ölesiye bağlıdırlar, her halükarda onu seçerler, iktidara gelince lider de onlar için çalışır, sadakatın karşılığı kat be kat ödenir. Bunun adı partizanlıktır. Bu sistemde lidere rakip olabilecek başarılı kişiler anında harcanırlar. Başarı değil, sadakattır önemli olan. Böyle çarpık, yolsuzluklara açık, krizlere ve kargaşaya gebe bir düzeni devam ettirebilmenin en önemli aracı "demogoji"dir. Kendi marifetlerini göstermekten ziyade rakip liderin açıklarını yakalamak, süslü retorik sanatıyla onu madara etmektir aslolan. Gerçekleri öne çıkarmaktan ziyade, karartmak, yönlendirmek, beyinleri yıkamak başarının anahtarıdır. Bu sistemin gerçek demokrasiyle bir ilgisinin olmadığı çok açıktır.

Baykal, % 20 oy oranını kendisine başarı çıtası olarak almış gözükmektedir. 22 Temmuz seçimlerinde rakip partinin % 47 oy alması onu sarsmış olsa da, 29 Mart yerel seçimlerinde rakip partinin oy kaybetmiş olması Baykal için başarı kaynağı olmuştur. 2011'de genel seçim yapılacağından yeniden seçim sürecine girdik. İktidar umutlarıyla girilen her seçimde hayal kırıklığı yaşayan CHP seçmeni bu seçimde bir taraftan "artık iktidar" derken, diğer taraftan iki dönemdir iktidarda olan Ak Parti'den de kurtulmak istiyor. Baykal, Başbakan olamayan tek merkez partisi lideri sıfatını içine sindirerek lider kalmaya "eyvallah" diyebilir belki ama; CHP seçmeninin buna artık tahammül etmeyeceği görülmektedir.

Üstelik güven vermeyen ve iflas eden politikalarına rağmen, "inadına Baykal" israrı da siyaseti tıkamıştır. Siyaset boşluk kabul etmeyeceğinden yeni alternatifler filizlenmeye başlamıştır. Baykal'a rakip olduğu için CHP'den kovulan Sarıgül, statükonun ve başarısızlığın sembolü Baykal'a karşı çok isabetli ve manidar bir tercihle "değişim" diyerek Türkiye Değişim Hareketini kurmuş ve örgütlenmeye başlamıştır.

Baykal durumun ve tehlikenin çok farkındadır. 2011 seçim konjonktürünün "değişim" olduğunu biliyor. Ne yazık ki bu gerçeği sadece Baykal da değil, parti içerisinden bazıları da biliyorlar, bilmekle de kalmıyor, Baykal'a rağmen, yüksek sesle dillendiriyorlar. Tabandan da bu yönde büyük talep gözükmektedir. 29 Mart yerel seçimlerinde Kılıçdaroğlu- Tekin ikilisinin İstanbul'daki büyük başarıları seçmeni yeniden umutlandırmış, değişim olması halinde seçimle iktidar olunabileceği kanaatını yerleştirmiştir. İstanbul gelecek seçimlerde 84 milletvekili çıkaracaktır. Yerel seçimlerde % 40 civarında oy alınmış ve seçimler kıl payıyla kaybedilmiştir.

Baykal zor bir ikilem içerisindedir. Bir taraftan dışarıdan ve içeriden esen değişim rüzgarlarına bigane kalmanın ve tabandan gelen değişim talebine kulakları tıkamanın seçimlerdeki maliyetinin ağır olacağı, Baykal'ın taban marji olan % 20'nin altına inilebileceği, hatta baraj altında bile kalınabileceği ihtimali vardır. Bu Baykal'ın sonu demektir. Diğer taraftan değişimi kabul etmek bizatihi Baykal'ın kendisini ve çalışma arkadaşlarını inkar etmek anlamına gelecektir. Aslında her iki ihtimal de Baykal için bir kara tablodur. Kırk katır mı istersin, yoksa kırk satır mı, misali!

CHP'yi 2011 seçimlerine taşıyacak olan son Kurultay Mayıs 2010'da yapılacaktır. Baykal partide biraz sivrilen, kendisine muhalif söz söyleyen herkesi partiden atmayı başarmış, son Sarıgül ve Koç tasfiyesinden sonra partiyi dikensiz bir gül bahçesine çevirmişti. Başarısızlıklar ve umutsuzluklar CHP'yi yeniden ve esaslı bir şekilde karıştıracak gibi. Tabir yerindeyse, Kurultay'a giderken CHP'de fırtına öncesi sessizlik yaşanmaktadır.

Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, "27 Nisan, 367 hataydı" açıklamasından sonra İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin de "Değişim kanlı mı, kansız mı olacak diye merak ediyorsanız, öyle ya da böyle olacak, ama bize kansız olması yakışır." demesi durumun ciddiyetini göstermektedir. Bununla da kalmayan Tekin, Baykal'ın demogojik söylemlerinde ortaya çıkan geçmiş politikaları da inkar etmektedir. "Erdoğan, Gül, Arınç değiştiler, biz de değişmeliyiz" ve "Erdoğan'ı samimi buluyorum" sözleri gerçekte Baykal'ı yalanlamaktadır. Çünkü Baykal, ta başından beri onların değişmediklerini, "takiye" yaptıklarını iddia etmiş, 27 Nisan, 367 ve türban yasağını savunma da dahil olmak üzere tüm politikalarını bunun üzerine inşa etmişti. Yine Tekin'in Ergenekon davası için, bir şeyler var, yanlış yapanlar hapse atılmalıdır sözleri Baykal'ın "Ergenekon Davası iktidarın muhalifleri sindirme planıdır" iddiasını ve Ergenekon avukatlığını temelden inkar etmektedir. Neredeyse Baykal'la Erdoğan'ı yan yana koysalar ve hangisi "doğru adam" diye sorsalar, Tekin düşünmeden "Erdoğan" diyecek gibi.

Kılıçdaroğlu'nun da geri dönüşümlü "Dersim" ve "genel af" çıkışlarından sonra, "Kurultayımızda sağlıklı bir değişim olur. Yeni bir yönetim anlayışı umuyor ve bekliyorum. CHP iktidara en yakın partidir. Halkla beraber yürüyüp halkın tenini koklayacağız. Yeni yönetim anlayışı yeni tüzükle gelecek. Göreceksiniz daha dinamik, daha dinç, daha heyecanlı, amatör heyecan duyan bir ruhla halkın önüne çıkacağız." açıklaması çok manidardır. Kılıçdaroğlu'nun "halkla beraber yürüyeceğiz" sözleri, partinin adının içindeki "Halk" sözcüğüne rağmen, bugüne kadar halka sırtını dönmüş, elitlerle birlikte yürümüş, başta Baykal olmak üzere, eski yönetime açık bir göndermedir.

Tüm bu eleştirilerden değişimden kastedilenin bir zihniyet değişimi olduğu çok açıktır. Değişimcilerin en büyük handikapları da, eleştirilerinin birinci derecede muhatabının Baykal olmasına rağmen, yeni dönemde de yine onunla beraber yürümek istemeleridir. Bu samimiyetlerini kuşkulu hale getirmektedir.

Değişimcilere karşılık Baykal da daha önce "Kurultay'da Genel Merkez yapısı değişecek. Çok sayıda Genel Başkan Yardımcısı olacak. Daha dinamik ve verimli çalışma ortamı sağlayacağımızı umut ediyorum. Yeni genç insanların CHP'nin vitrininde yer aldığına tanık olacaksınız." demişken, partisinden peşpeşe gelen çatlak seslerden sonra, Enis Berberoğlu ve Tufan Türenç'e yaptığı açıklamada, "Bu noktada değişim özlemlerini anlıyorum, buna saygı da duyuyorum. Ama herkesin de şunu anlamasını istiyorum ki CHP'yi bugüne taşıyan ahlaki bir çekirdek ve duruş vardır. Bunun önemini de kimsenin unutmaya hakkı yoktur. CHP'yi % 4'ler seviyesinden, Türkiye'nin bugün özenle izlenen siyasi partisi haline dönüştüren süreci sağlayanlara saygı duymak zorundadır. Önümüzdeki Kurultay'da yoğun bir değişiklik ortaya çıkacak ancak bunu CHP'ye karşı hasmane bir durum gibi değerlendirmek isteyenlerin tavırları doğru değil. Bu noktaya sorumluluk üstlenmiş arkadaşların emekleriyle, tutarlı ve ciddi davranışlarıyla geldik." demesi Baykal'ın ruh durumu hakkında bizlere fikir vermektedir.

Baykal bu son açıklamasıyla partideki çatlak seslerden oldukça rahatsız olmuşa benziyor. CHP'de Fazilet Partisi'ndeki gibi bir "Gelenekçiler", "Yenilikçiler" çekişmesinin yoğun bir şekilde yaşanacağı anlaşılmaktadır. Baykal, başarı olarak takdim ettiği, aslında tam bir başarısızlıklar manzümesi olan eski yönetimin elemanlarını değiştirmek zorunda kalacaktır. Baykal yeni yönetime, değişim rüzgarları estiren ve tabandan da destek bulan bir kaç ismi alıp kalan üyelikleri ise yeni ama kendine sadık Şahin Mengü, Atilla Kart, Kemal Anadol, Ahmet Ersin gibi üyelerden tamamlayarak yeni dönemde de inisiyatifi elinde bulundurmayı denemek isteyecektir.

Değişimcilerin böyle bir kandırmacayı kabul etmeyecekleri öngörülebilir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bir zihniyet değişimi istendiği çok açıktır. Değişimciler Baykal'a dokunmayacaklar ama Baykal'ı sembolik olarak bırakıp tamamen ipleri ellerine almayı isteyeceklerdir. Direnç gösterilmesi halinde Genel Başkan'ın değişiminin de gündeme gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Baykal'ın işi bu defa gerçekten zor gözükmektedir. Partili seçmenler ve Ak Parti'nin gitmesini isteyen tüm kesimler tarafından 2011 seçimleri son bir şans olarak görülmekte ve değişimciler bir umut olarak desteklenmektedirler. Yani değişimciler güçlerini ve cesaretlerini doğrudan halktan almaktadırlar. 84 milletvekili çıkaracak koca İstanbul'da yeniden İl Başkanı seçilerek güven tazeleyen ve kesin hakimiyetini ispatlayan Gürsel Tekin, bu gücü arkasında hissetmeseydi, adını söylemeden de olsa, Baykal'ın politikalarını eleştiren bu cesur açıklamaları yapabilir miydi? Bugün CHP'nin Meclis'te toplam 97 milletvekilinin bulunduğu düşünülecek olursa Tekin'in arkasındaki gücün ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Erdoğan ve Sarıgül'den sonra bir kez daha İstanbul, Türkiye'nin merkez siyasetine yön verecek gibi görünüyor.

Baykal da bu cesur açıklamalara örtülü karşılık vererek çekindiğini ortaya koymuştur. Baykal şimdiye kadar partide çatlak sesler çıkaran bütün iyi yetişmiş ve popüler kişileri çekinmeden kovmuştu. Yukarıda anlattığım sebeblerle yine aynısını yapması imkansız gözükmektedir. Baykal bu defa içeriden zoraki vitrin yenilemesi yapacak, seçimden sonra da vitrini kapının önüne koyamayacaktır. Baykal için bu çok maliyetli bir vitrin yenilemesi olacak ve CHP'nin adım adım elinden çıktığı bir sürece boyun eğmek zorunda kalacaktır.

İşte demokrasinin gücü ve erdemi...

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..