- Kategori
- Siyaset
Kimlik problemi mi, Aidiyet problemi mi!!

Kürtlerin derdi yalnız "Kürtçe"midir ?
Kürt meselesi açılımının tartışmalarının odak noktasında en çok tartışılan unsurlardan biri olan “Vatandaşlık” konumu ve Kürt kimliğinin kabul edilmesi, anayasal güvence altına alınması vs. Günlerdir, bu konuda açıklama yapanların fikirlerini okuyorum. Pek çok kalem ve fikir sahibi, Kürt kimliğinin anayasa’da yer alabileceğini, alması gerektiğini savunurken, bazı aklı evveller, bu ülkeyi bir şirkete benzetip, asıl sahibi kimdir diye soruyorlar. Ve kendi cevaplarını da kendileri veriyorlar. Bu şirket hisselerinin çoğunluğu Türklerin olduğu kadar Kürtlerindir de !.. Ne çarpıcı, ne de düşünmeden, araştırmadan söylenmiş ve yazılmış bir söz !. Sakın bu zihniyetleri, çalıştaylara almayın ve fikrini sormayın. Bu meseleyi açalım, huzur ortamını sağlayalım, aşırı uçlar ortadan kalksın derken, bu zihniyetler aç oluşturmaya çalışıyorlar.
Tartılma açılımdan ziyade, süreç “Türklük ve Kürtlük” sorununa odaklanacak gibi. Burada da kilitlenecek o kadar çok fikir uçuşuyor ki ortalıkta. Konuyu iyi irdelemek lazım. Çünkü “Türk Kimliği” karşısında “Kürt kimliği” üzerinden yürütülen politikalar, tartışma ve çalışmalar, farklı bir fikirsel ayrışmaya ve etnik sorunlara gebe gibi durmaktadır. Sorun Türklük müdür, Türk milleti olma sorunu mudur? Bunu ne kadar deşerseniz, o kadar çıban verir.
Pkk ve Dtp aynı çizgide hareket ederek, ortaya attıkları tezler ve isteklerle “Türk milleti” kavramını bir üst kimlik olarak kabul etmemektedirler. Kürt etnisitesi üzerinden politika üreten bu unsurlar, Türk milleti yada Türklük kavramlarının da bir etnik kavram olduğunu ileri sürüyorlar. Türklük bir üst kimlik ise, Kürtlük de bir üst kimliktir açılımı ve yaklaşımı, süreci tıkayacak bir unsurdur. Bu konuda çok tartışma çıkacağı ve pazarlık konusu olacağı aşikârdır.
Bu coğrafyaya England, Deuchland, Island gibi Turkland denmemiş, Turchia, Turkey denmiş. Yani Türklerin ana yurdu, Turkiye ifadesi kullanılmış. Daha Osmanlı İmparatorluğu dünya sahnesindeyken, Batılılar tarafından çizilen bu Anadolu coğrafyası Turcia olarak adlandırılmamışmıydı? Yanlış mı hatırlıyorum? İngilizce kimlik bilgilerinde, özellikle pasaportlarda menşe’i kısmında Turkey, Turkei ya da Turk yazar. Her ne kadar bir ara bu Turkey ibaresi yerine Türkiye ibaresinin yazılması girişimleri yapıldıysa da, bu kimlik bilgisinde with Turkia, ya da from Turkey gibi bir ibare almayacağı gibi, Türkiyeli ibaresi de kullanılmaz. Bu kimlik bilgisinde her zaman kullanılan dil, Türkçe, menşei kısmında da Turkiye yazar. Böyle yazması da çok normal ve olması gereken değil midir? Bu coğrafyaya bu isim, ne Cumhuriyetle birlikte verildi, ne de verilmesi 10–15 yıllık bir süreçtedir. Binlerce yıl öncesinden rezerve edilmiş bu isim üzerinde neden bu kadar, kazan kaldırılıyor. Bu aidiyet kavgası neden? Anlaşılıyor ki, birileri kendilerine bu aidiyet ve Türkiye ibaresini fazlasıyla şiar edinmişler. Öyleki bazı liberaller, hatta radikaller, Türkiye anayasasındaki 66. maddenin değiştirilmesi ya da kaldırılmasını bile teklif ediyorlar. Bunu ifade edenler arasında kelli felli yazarlar, aydınlar ve bilhassa akademisyenler bile var. İsim telaffuz etmeyelim ama gazeteleri okuyup, tv’lerdeki tartışma programlarını izliyorsanız, bu isimlere aşina olmalısınız.
Anayasamızın 66. maddesi kırmızıçizgi bir maddedir. Çünkü Türk vatandaşlığını tarif eden bir maddedir. Ne diyor madde?
<ı>
“Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk'tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarda kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir<ı> eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkartılamaz...”
Şimdi bu madde de görüldüğü gibi, bu topraklar üzerindeki siyasi bir devlete, Türk devletine vatandaş olan, herkes Türk’tür diyor. Bu hem siyasi, hem hukuksal olarak ifade edilmiş. Burada etnik bir ayrım yaptığı nereden okunuyor? Burada, Türk kökünden gelen herkes önce Türk’tür, sonra da diğer etnik kökenden gelenler de Türk vatandaşıdır mı diyor? Anayasa ve hukuk düzeni bunu böyle ifade etmiş, bu kurala uymayanlar ya da <ı>“sen, vatandaşlık bağı ile Türk devletine bağlı olduğun için Türk'sün; kendini Kürt, Rum, Ermeni, Laz veya Arap hissetmen yasaktır. Yoksa seni cezalandırırım” diyen mi olmuştur ki, bu kadar çok bu madde tartışılıyor. Bugün Amerika’da kaç değişik etnik kökenden insan vardır acaba? Orada herkes, Amerikan vatandaşıdır. Yani aidiyetleri Amerikalı değil, Amerikan vatandaşlığıdır. Bakın uluslar arası spor karşılaşmalarına, sporcular için Amerikan, İngiliz, Alman, Bulgar, İtalyan vatandaşı kavramları telaffuz edilir. Siz hiç, İngiltereli vatandaşı, İtalyalı vatandaşı, Amerikalı vatandaşı gibi bir ibare gördünüz mü? Diyeceksiniz ki, jargon böyle gelişmiş. Olabilir ama burada vatandaşlık tanımları, üzerlerine yüklenen sıfatlarla da pekiştirilmiştir.
Kürt meselesinin çok boyutlu bir denklem olduğunu hep yazdım. Bu meselenin, uluslararası boyutları var, coğrafi, hukuksal, demokratik ve ekonomik boyutları var. Son zamanlarda, Kürt meselesinin getirilip, takıldığı şu vatandaşlık meselesi de işin hukuki boyutudur. Anayasamızda belirlenen <ı>“.. herkes Türk’tür” kısmı en çok itiraz edilen kısımdır. Birçok Kürt kanaat önderlerinin itiraz edip, değişmesini istediği bu madde, yani onları en çok rahatsız eden “Türk” kavramı. En çok onlar bu kısmın değişmesini istiyorlar, bazı kalemşorlar ve liberaller de buna katkı veriyor. Onların buna itiraz etmesi, anayasa’ya Kürt ibaresinin de eklenmesinin istenmesi bir etnik ayrım değil midir? Oysa anayasamız etnik ayrımı ve ayrılıkçılığı ret etmektedir. Böyle bir inisiyatif kullanılırsa, diğer farklı alt kültürde olanların hakları ne olacak? Liberaller ya da özgürlükçü sol denilen kesim bu erimi sevmezler ama “Ulus” ya da “ulus milleti “ kavramı darbe yemiş olmayacak mı?
Anayasa’daki ilgili maddeye itiraz edenler, <ı>“<ı>Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür yerine ‘Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıdır” gibi bir tanımlama getirilsin önerisini ortaya attılar. Bu tanım da tartışılan tanımlar arasındadır. Fakat anayasa da Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı açılımına karşı bir anlayış yoktur ki? İşin ilginç yanı, bu liberal kalemler, bu 66. maddenin tamamının anayasa’dan kaldırılması taraftarıdırlar. Gerekçeleri muhtelif. İlk gerekçeleri, Maddede geçen Türk kelimesinin etnik bir kavramı yansıttığını bu yüzden de Kürt vatandaşların rahatsız ve mutsuz olduklarını ifade ediyorlar. Be, kardeşim, Türkler ve Kürtler bu coğrafyada 1300 kusur senedir birlikte yaşamışlar. O zamanlardan beri bu coğrafyaya Türkiye ya da Türk yurdu denmiş. Neden bunca yüzyıldır, kimse rahatsız olmadı da, şimdi ‘Kürtler rahatsız oluyor’ deniyor. Bu kanımca kasıtlıdır. Bir diğer dayandırılan nokta ise; vatandaşlıkla ilgili bir maddenin bazı ülkelerin (özellikle Fransa) anayasasında olmamasını referans gösteriyorlar. İyi tamam da kardeşim, burası Fransa değil ki? Türkiye Cumhuriyeti.. Bu devlet işinize gelince Türkiye, işinize gelmeyince başka ülkelerin anayasası ile mi yönetilecek? Bu ne yaman çelişkidir?
Eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener bir değerlendirmesinde: <ı>“Bu yasa AB ülkelerinin bazılarında mevcutsa da onlarda dava açılmıyor. Yasa metinlerine bakış açımızın, yorumlama biçimimizin çağdaş standartlara uygun olarak dönüşmesiyle sorun olan pek çok nokta sorun olmaktan çıkabilir" diye belirtiyor. Bir kez daha düşünmek gerekiyor bu hususta sanırım.
Son Söz :
Mevcut devlet, Anayasa'da yazılı sosyal devlet niteliğini korumak ve kollamak durumundadır. Kürtlerin ikinci “Asli Kurucu” olarak ilan edilmesi ulusal devlet anlayışına ters bir durum değil midir? Farklı etnik kültürlerle ifade edilme, bir devlet altında yaşamayı engellemez. Ancak aiditiyet noktasında “üst kimlik” olarak ifade edilen kavram tartışılmamalıdır. Bu topraklarda her alt kültür, farklılık yaratsa da, bu ülkenin kültürel zenginliğidir. Bu farklılıkları kurumsallaştırmak, kemikleştirmek toplumsal birlikteliği dinamitlemekten başka bir işe yaramaz. Bu farklılıkları anayasal-hukuksal metinlere yerleştirmek onları kurumsal birer patlayıcılara dönüştürür. Farklılıklar kurumsallaştığı andan itibaren ne ulusal birlik kalır ne de toprak bütünlüğü.
Her türlü insan hakkını ve demokratik hürriyeti, sadece belirli gruplara değil, bütün vatandaşlarımıza tanıyalım. Lâkin bunu yaparken, millî birlik ve bütünlüğün muhafazası gerekir.. 1982 Anayasası’nın 10. maddesi “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” der. Anayasanın bu ‘eşitlik’ ilkesini korunursa sorun kalmaz diye düşünüyorum.
../..