Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '15

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Kırık Çan ve Kirkor Yeteroğlu

Kırık Çan ve Kirkor Yeteroğlu
 

Kirkor Yeteroğlu


Kirkor Yeteroğlu, 20 Temmuz 1950’de Arapgir’ de doğmuş. Eğitimini çeşitli nedenlerle tamamlayamadan ortaokul ikiden ayrılmak zorunda kalmış.

Yazı ve şiirleri: Güzel Yazılar, Çağdaş Türk Dili, Gazete Kadıköy, Damar, Amatör Sanat, Edebiyat 81,Öğretmen Dünyası, Karşı Edebiyat, Yazıt, Birgün, İnsancıl, Kıyı, Tepte, Dize, Agora,Yasak Meyve, Eski, Şiir Ülkesi, Arapgir Postası, Yaba, Nefes, Haliç, Evrensel Kültür, Sanat ve Hayat, Varlık, Agos, Yalın Ses, Lacivert, E Edebiyat, Ağın Düşün Sanat, Marmara, Surp Pırgiç, Güğüm(Gördes),Anafilya, Alkım Sanat, Kar, Akatalpa, Patika Kültür Sanat, Şehir(Devrek),Afrodisias Sanat vb. dergilerde Agos/Kitap’ta ve çeşitli gazetelerde yayımlandı.

Kırık ÇanKirkor Yeteroğlu ’nun ilk şiir kitabı. Kirkor ’a göre bir sevdadır şiir. Şair Gülten Akın da aynı görüşü paylaşıyor: Bir sevdadır şiir. Bir düştür, bir karabasandır, bir dosttur, bir yalnızlıktır, yoğun bir dünyadır, bir tehdittir, bir saldırıdır, bir kurtuluştur, bir sığınıştır, bir beladır, bir cezadır, bir bağışlamadır, kavgadır, yenilgidir ya da yengidir.(Çağdaş Türk Dili, S.18,s.262)

Kitabın başında Don Marguis ’in şiir için söylenmiş şu sözüyle karşılaşıyorsunuz:

“Bir şiir kitabı yayımlamak, derin bir uçuruma gül yaprağı atarak gelecek sesi beklemektir.”Kirkor’un uçuruma attığı gül yaprağının sesi yurt düzeyinde yankılandı ki 2014 Cemal Süreya Şiir Ödülleri’nde ilk 10 kitap arasında 4.sırada yer aldı. Kirkor.”Sessizlikten başka sesimiz yok”diyor; ama “Kırık Çan”la sesini tüm ülkeye duyuruyor. İleride, tüm dünyaya duyuracağı düşüncesindeyim.

Ses ve anlam ritmi yoğun 87 şiirde; Arapgir, Şepik; ilkbahar; Galata Köprüsü, Surp Asdvazazin; kelebek, gül… eşi, kızı, oğlu var.

Şiir, Yeteroğlu ’nun yaşantısının bir parçası. Varoluş nedeni. Kırk yıllık uzun bir yürüyüşün ardından sözcükleri damıtarak dizelere yerleştiriyor; oya gibi işliyor. Okuru, şiirinin evrenine çekerek düşündürüyor; duygu denizinin derinliklerinde yüzdürüyor. Dünyaya, insanlığa, insanlara seslenen şiirler. Küçük şeylerden, küçük ayrıntılardan oluşuyor; ama her dizesi çok şey anlatıyor:

.Kurumuş güldü yalnızlığın…/ipek kanadı günler…/… Çavlanında batık bir gemi…/yalnızlık çınarları yıkılır üstüme…/özgürlüğe tutkun ılgın yürekte…/ömrüm dağlara çizilen gölge…/acıya atın unutun beni…/bekler iki yorgun yürek tütmesini ocağın…/yitik bir adanın son kuşuyum…/ “dağlara sığınan martılar” öksüz şimdi…/…bir acı çığlıktı yaşamımız …/ …yaşam dudaklarında bir gül…/dilimde at koşturan sevdanın teri…/yüzünde yağmur öpücüğü…/ütopya, yenik bir düş kendi ülkesinde… vb   

Ona göre yalnızlık, kurumuş güldür. Öyle değil mi? Kuruyan gülü de diğer güllerden ayrılar. İpek kanadı günler dizesindeki incelik, iyimserlik; çavlanında batık bir gemi dizesiyle yerini karamsarlığa bırakır;yalnızlık çınarları yıkılır üstüme dizesinde, yalnızlık duygusunun etkisinde ezilmişliğini, dillendirir. Şiirlerinin her dizesini, bilinçaltından dışavurulan duygularını yoğurur; damıtarak sözcüklere döker. Yalnızlık, özgürlük, acı, çığlık, ütopya… gibi sözcüklerle örüntüler şiirlerini Kirkor. Onun şiirlerinde; soyut, somut sözcükler yan yana, iç içedir.

Kirkor, ince eleyip sık dokuyor. Her dizesinde başka bir büyü, incelik var. Kimi dizeleri, ezilmişliğin, suskunluğun dışavurumu:yok sessizlikten başka sesimiz… diyor.

Özellikle şiir alanında çok okuyan, geçmiş kuşak ve günümüz şairlerini yakından tanıyan, birçoğuyla yaşanmışlığı, anıları olan bir şair Kirkor.”Bedri Rahmi’ye Ağıt”şiirinde, şairin ölümünden duyduğu acıyı, şairin “Sitem” şiirinden esinlenerek dizelere aktarıyor. İşte, Ağıt’ın son dizesi:

Türkülerden tuvale düşmüş gölgen.”dizelerinde Bedri Rahmi Eyüboğlu, yeniden yaşam bulmuş. Başka bir deyişle Bedri Rahmi Eyüboğlu’ nun ressamlığı, şairliği, türkü tutkunluğu özetlenmiş bu dizede.

 “Şiir iki ayak üzerinde yürür: Biri imgelem (Bir nesneyi, o nesne karşımızda olmaksızın tasarımlama yetisi),öteki içtenlik. Bu ikisi olmazsa ya da gereği kadar olmazsa o şiir yarınlara ulaşamaz, diyor Fazıl Hüsnü Dağlarca (Şirin M Ruhi, Dağlarca Şiirinde İki Çocuk Gövdesi)

Kirkor’ un şiirleri imgelem yüklü ve içtenlikli. Geleceğe kalma olasılığı yüksek. Soyuttan somuta geçişler var. Başka bir deyişle somutlaştırma. Sözgelimi, Sevginin kurma kolu kırık dizesinde soyut bir kavram olan “sevgiyi somutlaştırıp imbikten geçirerek yüreklere iletiyor.(s.59)

“ütopya

yenik bir düş kendi ülkesinde”?diyor.

Ütopya, neden yenik bir düş? (Ütopya, gerçekleştirilmesi olanaksıztasarı ya da düşünce). Dünyada ve ülkemizde barışın gerçekleşmemesinden mi? Düşünürlerin, yazarların, gazetecilerin… Bilinçaltlarında yaşattıklarını dışa vuramamalarında mı? Bu dünyada, özellikle de ülkemizde acıların dinmemesinde mi? Kirkor, söylemek istediklerini birtakım imgelerle gizlemiş. İmgeler, üst üste yığılıyor Gizemli duygularını, düşüncelerini algılamak, yorumlamak zor. Şiirinin güzelliği de bu zorluktan, derinlikten geliyor.

Tüm şiirleri, aynı özellikleri yansıtıyor. “Kendini boğan su şiir”inin son üç dizesi:

yaralı bir zamandı                                                                                                          

geldim kilit vurulmuş kapına                                                                                        

bıraktığın ırmakların sularında boğuldum

Şair, acısını, sıkıntılarını bu dizelere aktarmış. Okuru kendine çeken ritmi ve tınısıyla algıyı bulanıklaştırıyor; bir düş evreni havası yaratmayı başarıyor. Çarpıcı, derin bir imgelem.

“Zemheri“şiirinin esin kaynağı; doğduğu, çocukluğunun geçtiği yerin mor dağlarından gelen kaval sesi, bu dağların papatyası, çiğdemi, nergisidir:

şimdi doğduğum yerde                                                                                                      

yaralı bir kuş yüreğim                                                                                                      

kaval seslerinde büyüyor                                                                                                  

nergis, çiğdem, papatya                                                                                                    

mor dağlarını kokladığım yurdum.

“Kırık Çan”,bir ses, bir duruş, bir yürüyüş:

Kırılmış bir çandım                                                                                                            

kimseler duymadı yüreğimin sesini                                                                                         

belki sen duyarsın dedim                                                                                                  

umarsız vuruşlarımı                                                                                                         

bir gizli suyum artık                                                                                                        

vurdum aşılmaz dağlara özlemimi

“Liceli yıldız”da; buram buram yaşama sevinci, sevgi kokar:

nasıl yeşerir                                                                                                                         

gelecek günler                                                                                                                                

unutulduysa gülmek                                                                                                            

yitirildiyse sevgi

Öğretmeni Yusuf Uludağ’a da bir mektubu var Kirkor ’un.                                                                

bir dağ başında                                                                                                                     

akşam olur yıldızlar üşür”                                                                                                

gaz lambasında gözler                                                                                                      

  okuma kitabındaki harflere düşürülür                                                     

Doğduğu köyün “yarpuzu, kengeri, dutları, deresi, çayı var şiirlerinde. Bir şiirinde; Munzur’un kayalarına bir geyik başı gibi uzanarak; Göldağı ’nın karına, köyü Şepik ’in rüzgârına sarılarak özlemini gidermeyi düşler.

munzur’un hırçın kayalarına                                                                                         

geyik başı gibi uzanayım”                                                                                                   

beni göldağı ’nın karına                                                                                                   

şepik’in rüzgârına sarın      

Arapgir’in bağrı yanık, nasırlı elli insanlarını da unutmaz Kirkor; çünkü onlardan biri de Şepik ’te yaşamını sürdüren babasıdır.

arapgir deyince aklıma                                                                                                       

elleri kat kat nasır                                                                                                                     

dudakları güneşten çatlak                                                                                                  

gönülleri sevda değil                                                                                                         karasevda                                                                                                                            

bağrı yanık insanlar gelir      

İmge gücünün oluşturduğu  “Kırık Çan”, duygularını, düşüncelerini, izlenimlerini; özetle bilinçaltı verilerini dışavurmada bir simge.”Kırık Çan”daki şiirler; göz alıcı(Durumu ve görünüşü resim konusu olmaya değer) izlenimlerle, psikolojik yaklaşımlarla; soyutlamalarla; soyuttan, somuta geçişlerle derinleşiyor. Mecazlardan simgelere yönelişler, Kırık Çan”daki şiirlerinin dokusunu oluşturuyor

Aslında, şiir yorumlanamaz; okunur, bir türkü ya da bir şarkı gibi dinlenir gerçek şiirse.Kirkor ‘un şiirinde İkinci Yeni havası seziliyor. Özünde de İkinci Yeni şiirini anlamak zordur; çünkü soyuttur. İkinci Yeni şairleri bu görüşü doğrular özellikte şiirler yazmışlardır. Kirkor’un şiirlerinde de İkinci Yeni’nin izleri sezinlenmekle; ama her dizesi kendine özgü, kendi kimliğini taşıyor           

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..