Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '08

 
Kategori
Doğal Hayat
 

Kırlangıçlar...

Kırlangıçlar...
 

Canım önüne birazda ekmek kırıntısı koyunca tamamdır. Artık rahatça uyuyabiliriz. Hava çok soğuk, her taraf kar, buz. Yazık, o küçücük serçeler nereden yiyecek buluruz diye oradan oraya uçuşup duruyorlar. Sabah ki turlarında bizim ekmek kırıntılarını görünce sevinirler. Hoş alıştılar artık, perdenin kenarından onlara bakınca kaçmıyorlar. Her gece canım önüne ekmek kırıntılarını bırakmayınca bizimde içimiz rahat etmiyor artık.

Buralarda kış çok fazla olmaz, ama olunca da bir hafta, on gün ne kar kalkar, ne de buz. Serçelere ekmek vermek çocukların çok hoşuna gitti, tabi benimde. Herhalde annelik içgüdüsü ağır bastı yine, küçücükler ya, korumasızlar ya…

Serçeler için hep böyle düşünürdüm, onları çok severdim. Ta ki, kırlangıçları görene, onların yaşamlarını izleyene kadar.

İlkbahar gelmişti, göçmen kuşlar yavaş yavaş buralara gelmeye başlamışlardı. İşyerim hemen ırmağın kenarında. Irmağın üzerinde küçük küçük kuşlar bir oraya bir buraya uçuşup duruyorlar. Bir şeyler yaptıkları belli ama ne? Sonra fark ettim ki gagalarıyla ırmağın çamurundan taşıyıp, kendi tükürükleri ile karıştırıp yuva yapıyorlar. Her gidip gelmelerinde anca bir gram kadar, belki de daha az çamur taşıyorlardı. Binanın tam köşesine, üstü kapalı olan yerine ve benim camdan bakınca rahatlıkla görebileceğim bir yere yuvalarını yapmaya başladılar. İki taneler, o küçük gagalarıyla nasıl uğraşıyorlar. Biri gidince diğeri gagasıyla düzeltiyor, hem de yuvalarına bekçilik yapıyor, sonra diğeri gidiyor. Küçücük bir aile, iş bölümü bile yapıyorlar, her şey sırayla. Bal peteği gibi, yusyuvarlak bir yuva.

Bir hafta içinde yuvaları bitti, onlar kadar bende sevindim. İlk başta hiç bitmeyeceğini düşünmüştüm, bazen kendimi kaptırıp ya şurasını biraz daha düzeltseler keşke bile dedim.

Yuvanın içine tüyler taşımaya başladılar, kendilerine sıcak bir yuva yapmışlardı. Bir süre sonra Kırlangıçlardan biri sürekli yuvada, diğeri ona yiyecek getirip götürmeye başladı. Yuvayı hiç yalnız bırakmıyorlardı.

Bir gün yuvada sürekli kalan kırlangıcın sesiyle başımı çevirdim. Beş altı tane serçe yuvayı bozmaya başlamışlardı. Kırlangıçların içine girdiği küçük deliği parçalıyorlar, her tarafa küçük tüyler savruluyordu. Yuvanın içinde iki yumurta var. Serçeler parçalıyor her şeyi. Fazla sürmüyor, yuvanın yarısından çoğu yere düşüyor, darmadağın olmuş her şey.

Sanki o saldırı bana yapılmış, evime yapılmış gibiydi. Elim yetse, oraya ulaşabilsem, kovalayacağım serçeleri ama imkânsız.

Yuva dağılıp, yumurtalar kırılınca serçeler gittiler. İki kırlangıç başladılar yuvanın içindeki kırıntıları aşağıya atmaya, yuvayı temizlemeye. Ve ırmaktan yeniden çamur taşıyıp, tükürükleri ile birleştirip, dağılmamış olan kısımların üzerine yeniden yuvalarını yapmaya. Ve tekrar yaptılar…

Hala kış gelince camın önüne serçeler için ekmek kırıntıları koyuyoruz, belki önceki kadar hevesle ve sevgiyle değil ama yine de koyuyoruz, kış soğuk, yiyecek yok.

Ne zaman bir serçe görsem, yüzlerinde hep bir hainlik varmış gibi, kırlangıçların yüzünde ise hep bir gülümse varmış gibi gelir. Mutlaka yaşadığım olayların etkisiyle böyle görüyorum, bunu da biliyorum. Yine de elimde değil, serçelere çok kızgınım.

Şu bir gerçek ki gördüklerim ve hissettiklerim tamamen insani şeyler, korumacılık, taraflı bir bakış. Doğal yaşam acımasız, var olabilmek için mutlaka birileri diğerini yiyecek, yok edecek. O diğeri de kendinden daha zayıf olanları. Doğanın kanunu bu. Ekolojik sistem böyle, hayatta kalabilme şartı bu.







http://isteoylebirseyy.blogspot.com/

 
Toplam blog
: 41
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.06.08
 
 

Çoğu zaman düşündüklerimi, gördüklerimi, hissettiklerimi dile getirmekte zorlanıyorum. Çünkü o an..