- Kategori
- Psikoloji
Kirlenmiş ruhlar
Gürültünün sessizliği içinde kaybolan ne kadar değerlerimiz varsa onlar adına yazıyorum. Benim bahsettiğim değer ne ahlaki değerleri ne de toplumun insan sırtına yüklediği değerleri anlatır. Belki onlardan yola çıkar ama özünü akan bir ırmağın katışıksız duru vukularında bulur. Evet, anlattıklarımda belki kahve önünde kumar oynayan, çayını yudumlayan, sessizce baştan aşağı, kahve önünden geçen bir insanı izleyen bir insanın saldırısını bulabilirsiniz. Ya da ıssız patika da kendi yalnızlığına dertlenip bilinmezliye giden bir hayatı da görebilirsiniz.
Yada şöyle diyelim. Benim yazılarım da, hayata dair her şeyi, ve hiçbir şeyi…..
Belki bir gecekondunun soğuk duvarlarına yaslanır sırtım ve o soğukluğu ciğerlerime işleyene kadar hissederim. O soğuk çatının nasıl sızladığını, kışın cephesel yağışların çatlak sızıntılarında nasıl aktığının….. Nasıl bir neme bulaşıp insan nefesine karıştığını…. Bodrum katında bir öğrencinin titreyen elleriyle nasıl sobayı yakmaya çalıştığının mücadelesi….
Bir asma dalında kuruyan bir kanın boğazına düğümlenen soğukluğu da görebilirsiz. Töre denen bir silahın insanlarının zihnine nasıl kazınmaya çalıştığını ve o asma bahçede nasıl da bir genç kızın kendi ölümüne yol aldığını, o asma dalların nasıl renkten renge girdiğini, bedeninin özünde zıpkın bir yer değiştirme olduğunu….
Yada ölümüne sebebiyet vermekten, bir ağabeynin toplumsal yükün suçunu nasıl yüklendiğini ve bunda vicdanı onarılmaz bir acı duyduğunu…..
Benim yazımda belki de bir cinnet olayına sahne olup takılan bakışların nasıl bir aile faciasıyla karşı karşıya geldiğini….
Yada benim yazımda belki de beklide sevgiliye duyulan bir inancın nasıl yerle bir edilip; karşı ki tarafından sömürüldüğünü…. Yada birbirlerini aldatmak uğruna girilen binlerce İnsanın nasıl bu yarışta yenik düştüğü ve kendilerini kandıran birer ahmak olduklarını….
Kısacası benim yazımda hayata dair her şey bulunabilir; ve bu her şeyin aslında nasıl hiç bir şey olduğunu.
Kirlenmiş ruhlarımızın artık arınamayacak derecede yığıldığını. Bu kirlenmiş ruhların nasıl da kıyasıya mücadele içinde olduğu ve bu mücadelede daha güçlü olmak adına nasıl kan döküldüğü….
Yukarda belirttiğim ahlaki ve toplumsal değerlerin aslında nasıl bize dayatıldığını ve yazının tüm sözcüklerinin nasıl oraya akınla kaydıklarını görebilirsiniz. Aslında onları anlatmakla beraber bu yazgının yada anaforun nasıl değişmesi gerektiği konusunda zihnimin nasıl bir savaşım içersinde olduğunu ....
Daha hiçbir şey yazmadım, ne gerçek ahlakın ne olması gerektiği, ne de toplumsal bir baskının kucağından nasıl sıyrılmak gerektiği hakkında…
Bu, uslarımızı öyle bir sarmış ki kelimeler dönüp dolaşıp hep aynı şeyi tekrarlıyor. Belki yüzyıllardan beri hep aynı şeyi anlatıp dura gelmiş insanlar.
Şimdi binlerce kez haykırmak istiyorum, yeni bir harf icat edebilen yok mu diye. Karşımdaki ses, binlerce kez sesime ses veriyor,
“ Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur” diye.
Canan al.