Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kışa hazırlık

Tuncay: ... Abi şöyle taksit yapan konfeksiyoncu bi esnaf bulsak da kışlık bir şeyler alsak iyi olacak be. Şu yağmurluğun haline baksana ilistire dönmüş.

Okan: Giyiver be oğlum ne olacak. Neresinden bakarsan bak daha iki senesi var o yağmurluğun. Hatta iki sene sonra da telin üstüne gerip şemsiye yapabilirsin kendisini... Soran olursa da ‘bohemim’ dersin olur biter.

Tuncay: Aha! Senin botları buldum babacan. Oğlum bunlar siyah değil miydi?

Okan: Bakem... Kaç senedir suyun içinde iyice solmuş tabi abi. Gerçi sağlam bottur, iyi zamanlarımızda İstanbul’dan almıştım kendisini, nereden baksan üç senesi daha var.

Tuncay: Hacı evrim geçirmiş bunlar. Ne üç senesinden bahsediyorsun baksana tahta gibi olmuş. Al bak senin gömlekleri de buldum.

Okan: Kazak bul abi sen bana, ne yapacağım gömleği falan.

Tuncay: Dur be oğlum belim ağrıdı zaten. Bi yardım et de indirelim şu kutuları. Ya Allah!

Okan: Oy oy oy! Eşek ölüsü gibiymiş lan. Piuvv. Babacan bizim Deniz’le Serhat’ın kışlık esvapları da burada kalmış. Farz edelim ki hediye etmişler.

Tuncay: Ayıp olmaz mı?

Okan: Ne ayıbı hacı. Deniz zaten tezkere bıraktı, ne yapsın sivil kıyafetleri. Serhat desen malum.

Tuncay: Diyorsun ki ‘Serhat İstanbul’da babasının kasasının başında yüzlük euro’ları koyacak yer bulamıyordur ona biraz yardımımız olsun’.

Okan: Aynen hacı..

Tuncay: Gerçi Deniz’in esvaplar fena durmuyor ama Serhat’ınkiler de giyilmez ki babacan. Bak mesela şu pembe gömleği giyer misin sen?

Okan: Çüş! Gerçi şu mont idare eder, biraz komando işi ama olsun. ‘Sanat neferiyim’ falan hesabı giyerim ben bunu. Nasıl oldu hacan? Aha! Cebinden bir milyon çıktı...

Tuncay: Ben de şu kot ceketi alayım bari. Ya bu Deniz’in çok sevdiği bi parkası vardı acaba buralarda mı o...

Okan: Parka, bere, gözlük ve Das Kapital... Hepsini götürmüştür oğlum boşuna arama.

Tuncay: Ulan insan şunları kaldırmadan önce yıkar be. Hala şarap kokuyor adamın kıyafetleri.

Okan: Dur bi... Efes Güneşi... Serhat çok severdi Efes Güneşi’ni. İki gün ortadan kaybolsa gidip sahilden toplardık adamı. Bir elinde şarap, bir elinde nohut keyfinden bizi bile tanımazdı.

Tuncay: ... Hacı bu kıyafetlerin hiç birisi giyilmez bence yani en azından ben giymem.

Okan: Ben de giymem abi. Bunlar bizi soğuktan ve yağmurdan korumaya yetmez. Üstelik biz giysek de cemiyet kaldırmaz. Gidelim bi esvapçıya sanatçıyız ayağına yatıp taksit olayına girelim bence.

Tuncay: Gidelim anasını satayım biri olmazsa öbürüne gidelim. Her taraf konfeksiyoncu nasıl olsa.

Okan: Ne yaparsın insanoğlu böyle işte; ihtiyacı hiç bitmiyor, koca bir Dünya’yı amaçlarımız için kullanıp tükettik neredeyse ama hala gözümüz doymadı havaya bakıp duruyoruz şimdi de.

Tuncay: Neyse hacı. Kalk şu İsmet amcaya bi hoş geldin ziyareti yapalım adam yazlıktan döneli bi hafta oldu neredeyse.

Okan: Harbiden lan. Hem ‘şeker bayramı geliyor’ hesabı eksiği gediği varsa sorarız.

(Akabinde)

İsmet amca: ... Ülen keraneciler nerede kaldınız siz. Kaç gündür koli taşımaktan, ev yerleştirmekten anamız ağladı.

Okan: Valla amcacım yeni fark ettik geldiğinizi, keşke zile falan basıp haber verseydiniz. Eee... Nasılsınız... Yayla yaramış tabi... Ehe ehu..

İsmet amca: Nesine yarayacak evlat. Yayla otuz sene önce güzeldi, e o zamanlar zaten Antalya da güzeldi, İstanbul da güzeldi. Doğa diye bir şey kalmamış ki; dağa taşa yapmışlar beton evleri, şekilsiz şemailsiz insanın baktıkça siniri bozuluyor be... Eee siz ne yaptınız işleri güçleri, para biriktirebildiniz mi bari yaz sezonunda?

Okan: ...

Tuncay: ...

İsmet Amca: Anlaşıldı Türk gençliği. Bütün yaz coşmak suretiyle kazandığınız üç kuruşu harcadınız şimdi de kış geldi, yağmurlar başladı diye kapının önüne koyuverdiler sizi değil mi?

Okan: Benim önümüzdeki sezon için düşüncem lokal müziklere biraz daha ağırlık vermek olacak. Bu yaz en çok bunun sıkıntısını çektim.

İsmet amca: İyi ya işte. Bütün kış cama çıkıp bağırırsın ‘Soğan ekmek yiyelim, dön gel Zeynebim’ diye.

Okan: ...

Tuncay: ...

İsmet amca: Hadi hadi bozmayın moralinizi. Siz yolunuzdan dönmeyin yine de. E biz de eşek değiliz (Okan: Estağfurullah) elimizden gelen desteği veririz size... Hadi şimdi gidin siz. Uykum var benim.

(Nihayetinde)

Okan: İsmet amca da iyice tuhaf olmuş anasını satayım. Sanki ‘gidin’ demese yatıya kalacağız.

Tuncay: Hoş göreceksin be abi. Yaşlı adam şunun şurasında, bakıyor bize ‘Nato kafa nato mermer’ sonra ileri geri konuşuyor işte.

Okan: Yine de söyledikleri benim ya da senin bilmediğimiz, düşünemeyeceğimiz şeyler değil ki abi.

Tuncay: Müziği eğlence-dinlence sektöründe yapmasak bunlar başımıza gelmez ama bu durumda biz insanların hayatlarındaki palyaçolar olmaktan öte gidemiyoruz. Hayatlarında en ufak bir değişiklik yapacakları zaman önce bizden kurtuluyorlar.

Okan: Üfff... Oturup yas mı tutacağız şimdi. Bu ne be!... Tuncay telefon çalıyor herhalde baksana şuna.

Tuncay: Seni sorarlarsa ‘var’ diyeyim mi?

Okan: De tabi. ‘Okan orada mı?’ derlerse ‘ Evet burada aslan gibi duruyor’ de.

Tuncay: Ehe ehe... Ulan ne adamsın... Alo. Ha iyidir İsmet amcacım. Hayırdır yahu?

İsmet amca: Çocuklar demin yorgunlukla kalbinizi kırdım herhalde.

Tuncay: Yok be amca. Biz sana niye kırılalım sen bizim iyiliğimiz için şeyettin yani.

İsmet amca: Yok yok. Hanım da dedi ‘Bu çalgıcı milleti duyarlı olur, dikkatli konuş çocuklarla’ diye.

Tuncay: Önemli değil İsmet amca sen gönlünü ferah tut. Bak şimdi de ‘Çalgıcı’ dedin mesela ama kırılmayız yani.

İsmet amca: İyi o zaman bu yıl kiraya zam yapmıyorum. Onu söylemek için aradım. İşinizi rayına koyduğunuz zaman ufak ufak artırırsınız.

Tuncay: İstemez!... Yani yasal zam neyse onu uygulayalım biz. Sonuçta kontrattaki kurallara uymamız lazım.

İsmet amca: Oğlum kafan güzel mi senin? Bak bi de Okan’a sor istersen.

Tuncay: Soruyorum ama ne diyeceğinden eminim... Okancan ‘İsmet amca kiraya zam yapmayalım’ diyor vicdan muhasebesi defteri olayına girmiş.

Okan: Olmaz öyle şey. Ondan tek istediğimiz sağlığına iyi bakması.

Tuncay: Durum bu İsmet amca. Okan da benim gibi düşünüyor hatta ekliyor ‘kimse fakir gururumuza dokunmasın yoksa birkaç yıllık kalkınma planı uygular Falez otelin damına taşınırız’ diye.

İsmet amca: İyi o zaman... Hoşuma gitmedi desem yalan olur aslında. Hadi kalın sağlıcakla eşek herifler sizi...

(İcabında)

Okan: ... Babacan şu sarı ceket fena değil gibi. Yakıştı bana sanki. Medeniyetler buluşur gibi oldu.

Tuncay: Hadi lan dürrük. ‘Trafik lambası gibi oldum’ demiyor da...

Okan Ünver

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..