- Kategori
- Deneme
Kişilik ve kimlik

YAKAYA TAKILAN ROZET!..
Sözcükleri bazen birbirine karıştırır; onlara yanlış anlamlar yükleriz. Bu, özellikle sesçe ve yapıca benzerlik gösteren sözcüklerde görülür. İşin farkında olmayanlar, söyleneni anlıyor; ama cümle farklı şey anlatıyor.
Kimin umurunda!
*****
Diyelim ki, tanık olduğunuz bir manzara karşısında hayranlığınızı anlatacaksınız. Sözcüklerin hakkını vermeden konuşursanız şöyle cümleleri kurmakta bir sakınca görmezsiniz:
“Eskişehir’de, gün batımında doyumsuz bir manzara ortaya çıktı.”
“Yakamozlar hava fişeği gibi titrek titrek parıldayarak denizin üzerinde doyumsuz bir görüntü oluşturuyordu.”
Siz buradaki yanlışın, yanlış olduğunu bilmediğiniz gibi, sizi dinleyen ya da okuyanlar da, çoğu kez “yanlış”ın farkında olmazlar. Oysa “doyumsuz” sözcüğü ile “doyulmaz” sözcüğü birbirine karıştırılmıştır. Sözcüklerden “doyumsuz”, “doyuma ulaşmamış kimse”ler için kullanılır; eski deyişle “tatminsiz” demek. “Hiçbir şeyden hoşnut olmayan doyumsuz çocuklar.” cümlesinde olduğu gibi. “Doyulmaz” ise, şu cümledeki anlamıyla, “yeterli görülmek” anlamını taşır:
“Bu manzaraya doyulmaz.”
*****
Kişinin, kimi zaman, eleştiriler karşısında konumunu unuttuğunu, bütün yetki, sorumluluk ve unvanlarından sıyrılmış olduğuna tanık oluyoruz. Kimi zaman da, kişi, eleştiriler karşısında “konum”unu unutuyor, bütün yetki, sorumluluk ve unvanlardan sıyrılmış gibi görüyor kendini. Yöneticiliğine, taşıdığı görev sorumluluğuna yönelik eleştirilerden alınıyor, bu kez saldırıya geçiyor. Oysa “iki düşünüp bir konuşsa”, eleştirilerinin “ne”ye yönelik ya da “ne”yle ilgili olduğunu anlayacak.
Tez canlıyız ya!
Hemen, “En iyi savunma saldırıdır.” anlayışla hareket ediyoruz.
Diyelim ki, siz, site yönetimiyle ilgili, yönetici Ahmet Bey’i eleştiriyorsunuz:
“Ahmet Bey, bu işi iyi yürütemedi.”
“Ucuza yaptırılması gereken işleri, piyasayı bilmediği için, pahalıya yaptırdı.”
“Kapıcıya yüz verdi; kapıcı, hizmet verirken ayrımcılık yapıyor.”
Bakıyorsunuz Ahmet Bey, köpürüyor; ağzından çıkanı kulağı duymuyor:
“Ben namuslu adamım!”
“Boğazımdan haram girmedi!”
“İspatlayın, kendimi intihar ederim!”
“İspatlamayan şerefsizdir!”
Hoppala!
Anlaşılan Ahmet Bey, “kimlik” ile “kişilik” sözcüklerini birbirine karıştırıyor.
Yönetici Ahmet Bey, karşımıza Ahmet Bey olarak çıkıyor.
Söylenenler onun “yönetici” yönüyle ilgili. Oysa o, yönetici kimliğini unutuyor, kişiliğini ön plana çıkarıyor.
Ama düşünmüyor:
Ahmet Bey başka...
Yönetici Ahmet Bey başka...
Bunlardan ilki “kişilik”, ikincisi “kimlik” anlamı taşır.
*****
Görev yaparken, taşıdığı sorumluluğun gereklerini yerine getirirken, eleştiriler karşısında “kimliği” unutanlar, aslında o görevi ve sorumluluğu hak etmeyen kişilerdir. Zaten bunun farkında olsalar, görev ve sorumluluk taşıyanların, “çıkış yolu arayan ve bulan”, “çözümler üreten” olduğunu hiçbir zaman unutmaz ve “hoşgörülü” olurlardı.
Ya da halkımızın deyişiyle “geniş” olurlardı.
“Oy avcılığı” ile bir yerlere gelen, oradan “satın alma” yöntemleriyle gitmek istemeyenlerin, “hoşgörü”den nasibini daha çok almış olmaları gerekirken, onlarda hoşgürüyü ara ki bulasın!
Kuşkusuz bu, bir sorundur!
Demek ki, ne oldum delisi olanların, “kimlik” ile “kişilik” arasındaki ayrımı bilmemeleri bir “kişilik” sorunudur.
Tedavi gerektirir.
*****
“Kişilik” ve “kimlik”...
Bunların ikisi arasındaki ayrımı bilenler, aynı zamanda “görev” ve “sorumluluk”ların gerektirdiği “kimlik”in geçici olduğunu bilirler. Onun için de onlar, “kişilik”lerini korurken, ikisi arasındaki ayrımı göz ardı etmez, ona göre davranırlar.
“Kimlik”siz de olsak, “kişilik”siz olmayalım!