- Kategori
- Kişisel Gelişim
Kişisel gelişim : Dengeyi bulmak...

Evrene ve Dünya’ya dikkatli olarak bakılacak olursa bütün bu kurgular arasında ince dengelerin olduğunu ve bu dünyaların birbiriyle uyumlu bir biçimde, birbirine çarpmaksızın, değmeksizin, milyonlarca yıl bir arada yaşayıp durduklarını görürüz.
Evrende bir denge var; dünyada bir denge var. Bazen bu dengeler bozulmuyor mu? Bozuluyor. İşte o zaman evrende kıyametler kopuyor. Biz bazen bu kıyametleri, çok uzaklardan da olsa seyredebiliyoruz.
Yani evrende hem denge var hem de kaos… Birbirini içinde taşıyor bunlar.
İnsan hayatı da öyle . İnsan aslında dengesini arayan bir varlıktır. Denge bir bakıma da insan hayatında “rahatlık”tır. Uzun yıllar devlet hizmetinde çalışanlar; “bir emekli olsam da rahat etsem” diye beklerler. Hayatları öylesine koşturmaca, öylesine hay-u huy içindedir ki, bir türlü dengelerini bulamazlar.
İnsanın özel yaşamında bile türlü dengeler vardır. İnsanın yatarken denge durumu farklıdır; otururken farklı; ayaktanken farklı… Bu her bir durumda insan metabolizması farklı derecelerde ve fazlarda çalışır. İnsan esasında bir denge durumundan diğerine geçerken zorlanır. Niçin otururken kalkıp bir bardak su almak zor gelir de eşimize, yada çocuğumuza , “bana bir bardak su verir misin?” diye sorarız. Ayağa kalkıp, gidip su alıp gelmek bazen zor gelir. Hele yaşlıları düşünürseniz. Tuvalete gitmek bile azaptır.
İşte insanın bu denge durumunu anlatmak için, fizikte ve fizyolojide “Homeostatis” sözcüğünü kulanırlar bilim adamları . Hadi biz o sözcüğe yeni bir ad bulalım “Dengelem” diyelim. İnsanın yatarken, otururken ve ayaktayken farklı “dengelem”lere sahiptir. Birinden diğerine geçerken biraz zorlanır.
Aslında bu Denge Dunumu insanların bizzat kendileri içinde düşünülebileceği gibi aynı zaman da toplumun içinde ve kurumlar bünyesinde de düşünmek mümkündür.
Her kurumun kendine göre bir denge durumu vardır. Bunu ister girdi- çıktı açısından düşünün isterse mali açıdan düşünün. Fakat bir yerden sonra kurumda farklı düşünceler hakim olur ve ürün çeşitleri farklılaşır, kurum büyümek ister ve kalıpları zorlar. Tabii bu hem yöneticilerde ve hem de çalışanlarda gerilim doğurur. Eğer kriz devreleri iyi hesaplanır ve öngörülen hedeflere varılırsa; yeni denge durumları oluşmuş demektir. Herkes biraz rahatlar.
Fakat insanın hayatında da, kurumların hayatında da değişiklikler, gelişmeler bitmez. Sürekli yeni durumlar önümüze çıkar. Yeni çıkan sorunlar nasıl aşılacaktır; yeni duruma nasıl alışılacaktır… Bu biraz da önderlerin vizyonu algılayış biçimlerine bağlıdır. Eğer önderler bu zor durumları aşacak sığaya sahipseler, kurum rahatlıkla yeni hedeflere koşturur gider. Ama önder yetersizse…!
İnsanoğlu girdiği her toplumda bazı dengelerin oluştuğunu görür. Ne kadar yeni fikirlere sahip olursa olsun, kurumu eski bir durumdan yeni bir duruma geçirmek çok çaba ister; zamanında çok kavga ister. Bazı insanlar , bunu göze alırlar, bunu becerirler; bazıları da yüzlerine gözlerine bulaştırırlar.
Çevremizdeki dengeleri bozmadan önce, kendi iç dengelerimizin ne halde olduğunun çok iyi farkında olmamız gerekir. Yeni dengeler oluşturacağız, diye kendimiz, kündenin altına gidebiliriz.
Her yerde dengeler var. O dengeleri sezmek, ölçmek, biçmek ; ona göre hareket etmek gerekir. Dengeyi bozmak bazen insanın kendisini de bozar.