- Kategori
- Deneme
Kitabım
Anadolu’nun küçük şehirlerinden birinin köyünde yaşıyordu Ayşe. Bağ bahçe ve ev işleriyle geçiyordu günleri. Boş vakitlerinde veya boş vaktim olsun diye işleri hızlıca bitirdiği zamanlarda; kitap okuyordu.
En sevdiği şeydi kitap okumak. İlkokul 2. sınıfta Kemalettin Tuğcu’nun hikayeleriyle başladığı kitap okuma sevgisi; aradan yaklaşık 30 yıl gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen, ilk günkü gibi devam ediyordu.
Her yeni kitap alışında ya da okuyuşunda, çocukların çok isteyip de sahip oldukları bir eşya sonrasında yaşadıkları sevinci yaşıyordu. Seviniyor, mutlu oluyor, yerinde duramıyordu. Öpüyor, kokluyordu onu. Okuduktan sonra özenle kütüphanesine diğer kitaplarının yanına yerleştiriyordu. Onlara; bak size yeni bir arkadaş getirdim diyordu .
Kitaplarıyla konuşurdu. Bir kaç gün tozlarını almasa “darıldınız mı bana, sizi unuttum mu sandınız, ben sizi unuturmuyum hiç, işten güçten gelemedim yanınıza” derdi onlara. Hatta bu kadar kısa cümlelerle değil, uzun uzun konuşurdu onlarla.
Sırf onlara daha yakın olabilmek için kütüphanesini yatak odasına kurmuştu. Uyumadan önce bir süre kitap okurdu sonra da uyuyana kadar kütüphanesini seyrederdi. Mütevazi kütüphanesinin sayılı sayıda ki kitaplarının yerlerini ezberlemişti. Hangi yazarın kitapları nerdeydi, gözü kapalı bulup alırdı.
Sabah uyandığın da ilk onlara günaydın derdi. Onlarla güne başlamaktan mutluluk duyuyordu.
Akranları gibi el işi yapma, çeyiz düzme gibi telaşı, hevesi yoktu. Hiç de olmadı. Zaman zaman bu konu da annesinin sitemlerine maruz kalıyordu. Annesine “oya, dantel gibi işlere harcayacak zamanım yok” diye cevap veriyordu.
Zamanla okumanın yanında yazmaya da merak sardı. Kendince hikayeler, denemeler yazmaya başladı. Kimileri kayboldu gitti. Kimilerini ilerde açar okurum diye sakladı.
Yıllar içinde kitap sevgisinin yanına, birde Kabe sevgisi eklendi. Sonra Peygamberi (s.av) ziyaret etme arzusu doğdu içine. Zamanla Beytullah’ı ve Peygamberi ziyaret etme arzusu bütün benliğini sardı. Öyle ki son yıllarda bu konular da yazılmış kitaplara ağırlık verdi. Farklı yazarlardan Peygamberin hayatını okudu. Sahabelerle ilgili kitaplar okudu. Okudukça sevdası, hasreti katmerlendi.
Oralarla ilgili yazılmış bir çok şiir okudu. Ama en çok Cengiz Numanoğlu’nun “Beytullah’da ben” şiirinden etkilendi ve ağladı.
Mekke ve Medine ile ilgili kitaplara da ilgisi arttı. Ama bu günkü Mekke’yi değil 1400 yıl önceki Mekke’yi Medine’yi merak ediyordu. Hayallerinde o zamanı canlandırıyordu. Şimdi televizyonda gördüğü devasa binaların olduğu şehri değil; Peygamberin yaşadığı zaman ki Mekke’yi hayal etmeye çalışıyordu. Hz.Haticenin, Hz.Ömer’in, Hz.Osman’ın, Hz.Ali’nin, Hz.Hamza’nın, Musab bin Umeyrin olduğu Mekke’yi hayal ediyordu. Hatta Ebu Cehil’i, Ebu Sufyan’ı, Hind’i canlandırıyordu gözünde. Onlara”Çekilin Efendime zarar vermeyin” diyordu.
Bir süre sonra hayalle yetinemez oldu. Gitme, görme arzusu oluştu gönlünde.
Şartlar elvermedi gidemedi.
Çok istediği Beytullah’ı göremedi. Ravza’yı Mutahara’ya selam veremedi.
Gönlünden geçirdiklerini yazıya döktü. Aşkını, sevdasını anlattı uzun uzun.Bu defa kendi yazdıklarını okuyup ağlamaya başladı. “Ya Oraları görmeden ölürsem” korkusu düştü yüreğine.
Gönlünde ki bu sevdayı yakınlarından başkaları bilmiyordu. Onlarda içinde ki ateşin derecesini bilmiyorlardı. Gelip geçici bir heves olduğunu düşünüyorlar, ciddiye almıyorlardı. Onun için; aşkını, sevdasını anlattığı bu yazıları kitap haline getirmeyi düşündü. Olurda kendinden sonra bu kitabı okuyan olur, okuyanlardan Mekke’ye Medine’ye yolu düşen olur, kendi getiremediği selamını onlar ulaştırırdı Oralara.
Tabi bu hayali gerçekleştirmek o kadar da kolay değildi. Kendi imkanlarıyla, argo deyimle -parayı bastırıp- kitabını bastırtamazdı. Yayınevlerine ulaşmak onun için hayalden de öteydi. Bu işin yolu yordamı nasıldı onu da tam olarak bilmiyordu. Ne diyecekti ki; kim ilgilenirdi onun hisleriyle.
Boş ver, hiç deneme dedi kendi kendine. Ama duygularını paylaşmak da istiyordu. Selamını götürenler olabilirdi. Gidince teslim etmek üzere emanete alanlar da olabilirdi.
Ne olursa olsun şansını denemeliydi. Ve denedi.
Kitap taslağını tanınmış yayınevlerinden birine yolladı.
Hiç beklemediği bir cevapla dönüldü ona.
“Yazılarınız amatör, ancak çok samimi ve inandırıcı. Sizinle yüz yüze görüşüp şartları konuşalım”.
Bu, bu rüyamıydı, düşmüydü. Hayalmiydi, gerçekmiydi.
………………..
“gene nerelere gittin aramıza dön” sesiyle kendine geldi.
Seslenen annesiydi. Annesine dönerek;
“ hayalim yakın bir zaman da gerçek olacak” dedi.
Hayalinden bihaber olan annesi, babasına seslenerek; “bunun bir gün kitaplarla kafayı yiyeceğini sana söylemiştim, işte o gün geldi”dedi.