Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '07

 
Kategori
Anılar
 

Kod adı 33

Kod adı 33
 

Adını söyleyemezdik ya, o nedenle kod adıyla konuşurduk, biri duyunca anlamasın diye. O sıralar bir Türk filmi vardı başrolünde basketçi Yılmaz oynuyordu filmin adı “SOS X-33 117” idi bir casus filmi. Oradaki otüz üç sayısı benimki(!)nin kod adı oldu. Her gün evinin önünden geçiyor, bir bakış, bir gülüş, bir ümit arıyordum. Yalnız da geçmezdim evlerinin önünden, yanımda en az üç kişi olurdu bazen bu sayısı sekiz, dokuza çıkardı, sürüler halinde gezerdik yani.

Sinemaya, onun gittiği sinemaya bilet alır beş dakika aralarda kesişme fırsatı yakalamaya çalışırdım. Tüm Kırıkkale çocukları olmasa bile büyük bir kısmı böyle yaşardı aşkı. Haluk adlı arkadaşımın bisikleti vardı, benim de bisikletim vardı, Haluk durumdan haberdar, ben bisikletimi otuzüçe verirdim, Haluk da kendi bisikletini bana, akşam üstleri makine kimyanın yeşilliklerine , havuzuna doğru bisiklet sürerdik. Tam yedi sen o evlenip gidene kadar sürdü bu manyakça platonik durum.

Harun adlı arkadaşım ki çocukluğumun en yakın arkadaşlarındandır. Bu ev önünde dolaşmalardan bıkmıştı, bir gün “kapıyı çalıp otuzüçe Oğuzkan seni seviyor diyeceğim “ dedi bende yürek Selanik, kapıyı çaldı açan olmadı kurtulmuştum. Bir daha da denemedi Harun.

Okumadı otuz üç neler olduysa fabrikaya çalışmaya girdi, ben lisede sabahçı idim, öğlen eve gelir gelmez kitapları eve atar fabrika dağılışında ona rastlamaya giderdim. Rastlardım konuşa konuşa evine kadar bırakırdım. Öğlen arası bir saatti yemeğimi yer fırlar dönüşte ona rastlamaya çalışırdım. Bu salakça tesadüf oyunları ile de bir senem geçti.

Tüm Kırıkkale otuz üçe asılıyor sanırdım, çünkü bana göre bölgenin en güzel kızıydı. Yanında kimi görsem kıskanırdım. Eh yani o da güzelliğinin farkındaydı. Küçük kardeşini bisikletle gezdirirdim, evi içten fethetmek gibi.

Samimi sınıf arkadaşlarımın da ona ilgi duyduğunu sanır kıskanırdım. Birini bir gün kenara çekip “bak oğlum 33 e asılıyorsan” diye tehditvari bir laf ettim o “hayır valla öyle bir şey yok” dedi. Sevgi arkadaşlıkları bile bozabilir. Eğer kıskançlık duygusu melun bir şekilde yakanıza yapışmış ise.

Ben ona asılırken ve ne yaptığımı, ne duygular taşıdığımı anlatamazken, başkaları ile de çıkmışım sonradan anımsadım. Öyle temiz masum, ondan başkasını gözümün görmediği bir durum yokmuş yani. Düşündükçe anımsadığım o kadar farklı şeyler yapmışım ki, her yaz tatilinde bir başkası olmuş sözgelimi.

Neyse efendim 33 1971 yılında evlenip gitti. Tam otuz yıl sonra ben 33 ü buldum. İki kızı var, şimdi bir torunu var, bir torun bekliyor ailece görüşüyoruz. Dünya iyisi bir kocası var. 2001 yılında ben 33 ve diğer çocukluk arkadaşlarımı Kırıkkale’de yeniden bir araya getirdim. Tam ellibeş kişi. Almanya’dan gelen iki mahalle arkadaşımız oldu. “BİZİM MAHALLENİN ÇOCUKLARI” adını verdiğim bu toplantıda, eşlerimiz olmadan yaptığımız bu toplantıda, hem mahallemizin genç kızı olan, hem de öğretmenimiz olan Esin Işık(Genç) da bulundu. O gece için çok duygulu bir şiir yazmıştı bize okudu. Yedik içtik sabaha kadar eğlendik. Gündüz ellibeş kişi çocukluğumuzun sokaklarında gezdik. Evler de yaşlanmıştı bizler gibi. Arkadaşlarımızın bir kısmı gözyaşlarını tutamadı bahçelerini, evlerini görünce. Otuz üç ile evinin duvarı önünde resim çekildik.

Aynı o günlerdeki gibi mahallede tur attık. İlk karşılaştığımızda bu ellibeş kişinin yaş toplamı sekizyüzyirmibeş idi, 2001 yılında ise ikibin sekizyüzbeş idi, yani aradan ikibin yıl geçmişti bir araya geldiğimizde. Ben bir yıllık hazırladım o gün için, herkesin çocukluk resimlerini koydum yıllığa, altlarına da onları nasıl anımsıyorsam ona göre anektodlar yazdım. “Dostları Olmalı İnsanın” adlı en çok çalınan şiirimi o toplantı için yazmıştım.” Kırıkkaleli “ adlı kitabımı da o toplantı için yazmıştım ve toplantıya katılanlara dağıttım, onsekiz yaşıma kadar olan hayatımı yazmıştım. Bu süreyi yüzaltı sayfada anlatmıştım. Ben yirmi yaşındaki öğrencilerime “senin hayat hikayen bile yok” diye takılırım, aslında aradan zaman geçtiğinde yüzaltı sayfayı dolduracak anı çıkabiliyor.

Otuz yıl sonra otuz üçe ilk rastladığımda heyecanlandım, çocukları ile ilk karşılaşmamızda tanıştım. Yeşil olduğunu sandığım gözlerinin mavi olduğunu öğrendim. Gülerek, geçmişi yad ettik. Ailelerimiz tanıştı sonra. Şimdi İstanbul’da , bazı eski mahalle arkadaşlarımızla birlikte ailece görüşüyoruz.

Yıllar sonra hayatıma giren, iz bırakan kim varsa aramaya başladım, buldum bir çoğunu, aramaya ve bulmaya devam ediyorum. Yaşamın sokak lambaları gibi geliyor , o insanlar bana, çünkü unutulmayan bir aydınlık yer bırakmışlar hayatımda.

Otuz üç kod adıyla yaşadığım tek duyguydu, çocukluğumdu. Yeni yetmeliğimde, delikanlı çağlarımda ne yaşadıysam güzellikle anıyorum. Yaşadığım herşey bugün beni ben yapan şeyler, onları nasıl inkar edebilrim , nasıl yok sayabilirim.

Eşimle de paylaşmışımdır geçmişçimin izlerini, Kırıkkaleli kitabını yazdığımda daha uzun anlatmıştım otuzüçü, onun eşi de orada yazılanları okuyunca “bu duygulara ancak saygı duyulur” demiş. Olgunluk bu demek.

Geçmişi sorgulamadan, dostlukları ve güzellikleri yaşamak benim amacım, geçmişten gelip, bana şunu demiştin, bunu demiştin muhabbetine giren arkadaşlarımdan ne kadar yakın olursak olayım soğuyorum. İnsan durup durup kendini sorguladığında bile kendiyle kavga eder. Sevdiğiniz, kaybetmek istemediğiniz insanları ikide bir sorgulamayın, ya hesaplaşmayı bir kere ve doğru dürüst yapın, ya da hiç hesaplaşmayın derim ben.

Otuz üç ikinci torununu bekliyor, benim arkadaşlarım yaşlanıyor(!) dediğimde çok kızıyorlar bana.

Daha anlatacak çok şey var.

 
Toplam blog
: 283
: 1304
Kayıt tarihi
: 04.12.06
 
 

Nükleer fizik doktoru, şiir yazmaya çalışıyor, kalite yönetim sistemleri danışmanı, öykü deneme yaza..