- Kategori
- Mizah
Kolbastı, Şanslı ve Sami

-Ne diyorsun yine mi? Döne döne köşe kalmadı Sami. Tamam bekle, geliyorum yarım saat içinde. Dedikten sonra gülmeye başladım. Sami olan ilişkimiz hep böyledir. O köşeyi dönmek için bin bir türlü planlar yapar. Sonra ilk olarak bana söyler. Ve ilk olarak ona ben gülerim. Kimi zaman heyecanla beni yanına çağırır. Telefonda sır vermez. Belki dinleyen vardır diye. Ergenekon sürecinden sonra da böylesine paranoyak süreçler yaşamaya başladı ya. Anlayışla karşılamak dışında seçeneğim olmadığı için haklısın der, istediği yere giderim. Hayatımın renklerinden biridir Sami.
****
Elindeki çayı, üzerime döktüğünde geleli on beş yirmi dakika olmuştu. Genelde sakarlıklar yapardı ama bu defa ki canımı iyice yakmış, beni sinirlendirmişti.
-Anlat şu acil mevzuyu bir an önce. Dedim sinirle.
Suratıma baktı. Elinde yıpranmış eskicene bir tişört.
-Ya kızma tamam sen giy hele şunu. Anlatacağım. Bu defa çok şaşıracaksın.
Tişörtü elinden aldıktan sonra. Aceleyle giyindim.
-Daha eski, yırtık bir tişörtün yoktu galiba. Dedim. Onu dinlemek için koltukta yerimi aldım.
Genelde bir başladı mı, yarım saatte anca konuya girerdi.
-Olsa verirdim dedi. Pis pis gülmeye başladı.
-Söyle bakalım şimdi bana, şu meşhur kolbastı ile ilgili ne biliyorsun. Dedi. Gözlerini gözlerime dikti. Rahatsız oldum. Genelde bana biri aniden soru sordu mu, rahatsız olurum. Belki mahalle bakkalına kadar gidecek bir travma yaşamışımdır ama hatırlamıyorum.
-Ne bileceğim dedim. Kolbastı mühendisi değilim herhalde. Sen ne biliyorsan o.
-Kolbastı yüksek okulu diyorsun çok fantezili adamsın var ya. Dedi. Güldü.
-Dalga geçme şimdi. Kolbastı da ne alaka. Benden duymak istediği cümleleri kurarsam sadede daha çabuk geliyordu.
-Tam üstüne bastın.
-Genelde tam üstüne basıyorum dikkat ettin mi?
-Yok etmedim de. Dinle şimdi. Şanslıyı biliyorsun. Benimle birlikte televizyon izlemeye bayılır. Bunu da biliyorsun.
-Bilmediklerim bölümüne geçsen.
-Tamam acele etme. Ama köpekler iki boyutlu göremez, değil mi?
-Ne bilim. Şanslı gel oğlum buraya. Dedikten sonra adını birkaç kez duyan Şanslı, çağırmamı bekliyormuş; hemen yanıma geldi. Koltuğa zıpladı, hemen yattı. Göbeğini okşatmak için gerekli pozisyonu almıştı.
-Şimdi ben iyi dinle. Şanslı var ya, Kolbastı oynuyor oğlum. Dayanamayacağım söyledim işte.
Bu defa beni gerçekten şaşırtmıştı. Gülmekle gülmemek arası kalmıştım. Nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyordum.
-Dalga geçme. Ne kolbastısı oğlum dedim.
Ayağa kalkmış salonda bir ileri bir geri gidiyordu.
-Ben de çok şaşırdım. Voltasına devam ediyordu.
-Televizyon kanallarını Kolbastı şovlarının işgal ettiği günlerdi işte. Geçen hafta yani. Arkadaş hangi kanala açsam birileri Kolbastı yapıyor. Ben deliriyorum.Gecenin bir yarısı film izliyorum, reklam giriyor. Arada program tanıtımlarına Kolbastı. Talk şov izliyorum bir bakıyorum, millet birden Kolbastı oynamaya başlıyor. Facebookuma bakıyorum Kolbastı videoları paylaşılıyor. Psikolojim iyice bozulmaya başladı bu Kolbastı yüzünden. Bir arkadaşın düğününe gittim, Tolga tanırsın. Onda da bir millet Kolbastı oynayınca düğünü terk ettim. Bu kadar ifrit olmuşum yani. Tolga ne der umurumda değil. Neyse sadede geleyim. Durdu. Koltuğa oturdu. Tam karşımdaki koltuğa.
-Bir gün daha doğrusu bir gece bir kabus gördüm. Afakanlar içinde yataktan fırladım. Belki de, çığlık attım hatırlamıyorum.
-Ne gördün.
-Seni
Suratım bir anda değişti. Ulan arkadaş dedik, dostum dedik. Bir an doğruldum. Boğazını sıkmak üzereydim ki, tekrar söze girdi.
-Merak etme çıplak değildin. Ya sen, ben birkaç tanıdık sokağın ortasında arabayı çekmişiz. Bagajını açmışız. Teyibi de son sese kadar açmışız. Ama saatte gecenin bir yarısı.
-Eee dedim, rahatlamıştım.
-Sokak lambasının altında arabanın arkasında deli gibi Kolbastı oynuyoruz. Arkadaş hem oynuyorum, hem de uyanmak istiyorum. Neyse ayrıntıları geçeyim, uyandıktan sonra arkadaş bu nasıl bir bilinçaltı dedim kendi kendime. Uyuyamadım ondan sonra. Gittim televizyonu açtım. Evde biliyorsun şanslı ben nerde o peşimde. Gölgem gibi. O da geldi benimle. Televizyonu açtım. Senin oturduğun yerde aynı pozisyondaydım. Hatta şanslı da öyle.
Şanslı ismini duymuş olacak ki, doğruldu, Sami’ye baktı. Sonra devamı gelmeyince tekrar kendini sevdirmeye devam etti.
-Televizyonu açtım. Açar açmaz, saat gecenin üçü. Birileri deli gibi Kolbastı oynuyor. Hay senin dedim, ayağa kalktım. Şanslı da benle kalktı tabi. İndi koltuktan. Ayaktayız o an ikimizde. Yani anla işte. Ben ana avrat sövmek üzereydim ki, şanslı Kolbastı oynamaya başladı.
-Ya git işine hastamısın nesin. Bir saattir heyecanla seni dinliyorum. Sen bana köpeğin Kolbastı oynadığını söylüyorsun. Ulan bu köpeğin kollarımı var yapsın. Dedim kızgınlıkla.
İstifini bozmadan devam etti.
-Yaptı oğlum, yaptı. Müzik eşliğinde bir ileri bir geri gitti. Ön patilerinin birini diğerinin üstüne koydu, durdu eğildi. Ben şok bir durumda onu izledim. Sonra ne yaptım, hay kafama edeyim.
-Ne yaptın oğlum, kamerayı alıp çekmedin mi? Bir anda inanmıştım nedense.
-Ne çekmesi be, ne çekmesi. Köşe dönme üzerine binlerce teori üretmiş ben ne yaptım. Elimdeki hazinenin kıçına bir tokat attım. Sonra bağırdım, çağırdım. Öyle korktu ki, şanslı odaya kaçtı.
-Sen hastamısın lan. Dedim.
-Hastayım kesinlikle. Sonra oturdum koltuğa, bir film vardı, açtım onu izledim hiçbir şey olmamış gibi. Yarım saat sonra kafam dank etti. Kalktım ayağa. Gittim şanslıyı buldum. Benim yastıkta uyuyordu. Gel dedim oğlum, sevdim önce bir güzelce. Bak demin sana kızdım ama yanlış anladım falan dedim. Göbeğini okşadım, kaşıdım. On dakika boyunca anlıyormuş gibi anlattım durumu. Şanslı bir güzel beni dinledi. Sonra kanalı değiştirdim. Açtım Kolbastılardan birini. Ayağa kalktım. Şanslıyı da aldım kucağıma yere koydum. Yok arkadaş bu defa oynamadı. Yalvardım, yakardım yok. Hayvan yerinden kıpırdamıyor. En son ben bile, inanabiliyor musun ben bile Kolbastı oynamaya başladım, yok oynamadı.
Dedikten sonra gözlerini yere dikti. Söyledikleri karşısında ben de afallamıştım. Gözlerimi şanslıya diktim. Yok dedim içimden, böyle bir şey olamaz. Ama ya doğru söylüyorsa.
-Sami dedim. Sen bu şanslıyı nerden almıştın?
-Trabzon’dan Tolga getirdi ya bana sanki bilmiyorsun?
-Tamam işte demek ki bu Kolbastı bu hayvanın genlerinde var oğlum.
-Ya git işine öyle olsa Trabzon’da bütün köpekler Kolbastı oynar. Dedi ardından devam etti.
-Bak benim bir fikrim var ama bilmem ne dersin.
-Neymiş o.
-Gel şurada karşılıklı bir Kolbastı oynayalım, belki şanslı ikimizi görürse katılır be ne dersin.
Bir an kendimi Sami ile Kolbastı oynarken hayal ettim. Sonra şanslının da bize katılmasını. Kendimi tutamadım. Gülmeye başladım. Daha sonra benden yanıt beklemeden televizyonu açıp, kol basan kanallardan birini açtığında, ona katılmıştım bile.
Bir saat sonra ter içinde eve giderken ter içindeydim.
Yol boyunca da Sami’yle, Şanslıya küfür ettim. Ama bu beni hiç de rahatlatmadı.