- Kategori
- Kent Tarihi
Kordonboyu şıngır mıngır [1]
![Kordonboyu şıngır mıngır [1]](https://iblog.milliyet.com.tr/imgroot/blogv7/Blog333/2011/09/11/53/29773-3-4-2d620.jpg)
Tramvay... Eski zaman aşkı.
Yol profili üzerinde düzgün bir biçimde döşenmiş raylarda hareket eden taşıt...
Kaçımız bindi tramvaylara, kaçımız hâlâ binebiliyor şimdi?
Tüm yolları otomobillere veren yollar, tramvaylara yaşama hakkı vermez oldu zamanla. Ancak bir zamanlar çok önemli bir taşıma aracıydı tramvay!...
İlk tramvay yolu, 1832’ de New York’ ta döşenir ve bu yollarda çalışmaya başlayan atlı tramvaylar, kitle taşımacılığında büyük bir kolaylık sağlar.
Atlar tarafından kolaylıkla çekilen bu kullanışlı taşıt aracı ve taşıma sistemi, çok geçmeden Avrupa ülkelerinde, özellikle İngiltere’de ve Belçika’da hızla yayılmaya başlar. Takvimler 1860’ı göstermektedir...
Çok geçmeden makineli “cere” yönelik çalışmalar başlar. San Francisco’da 1873’ten başlayarak kablolu cer, 1875’te Paris’te buharlı lokomotifler günlük hayatla buluşur...
Birkaç yıl sonra, birçok Fransız yol şebekesinde denenen Francq sistemli ocaksız buharlı lokomotifler, 1879’da Nantes’ta basınçlı havalı otomoristler ortaya çıkar...
19. yüzyıl sonunda geliştirilen elektrikli cerle birlikte tüm bunlar ortadan kaldırılmıştır. Ancak trafiğin gittikçe yoğunlaşması sonucunda yolu çok kapatan ve hareket yeteneği az olan tramvaylar da ortadan kalkmaya başlar!...
Tramvayların yerini alan araç, otobüslerdir. Bu gerilemeye karşın bazı Avrupa ülkelerinde ve ABD’de, modern ve hızlı tramvaylar bugün de oldukça yaygındır.
1984’te hizmette olan üç yüzü aşkın tramvay şebekelerinden üçte ikisi ABD’de ve eski SSCB’de bulunmaktadır...
Günümüzde çağdaş tramvayların tamamına yakını, genellikle bir hafif metroya dönüşmüştür…
Birçoğumuzun eski günleri yad etmemize neden olan ve “dönüşmeyen özlemi” ise, tramvayla yaşadığımız yolculuk keyfidir!...
Türkiye’de ilk tramvay 1869’da, Galata-Tophane-Beşiktaş arasında kullanılmaya başlanır.
İlk atlı tramvayların yerini 1914’te elektrikli tramvaylar alır...
Tramvay, İzmir’de de gözükür.
Yıllar önce, ta 1988’de Yeni Asır’da yaptığı bir tramvay dizisiyle Hasan Tahsin Gazetecilik Yarışması, Araştırma Ödülü’nü alan merhum Özdemir Hazar, “İzmir’de Tramvay” konusunun başlatıcısı sayılabilir...
Özdemir Hazar’ın “İzmir tramvayları” ile ilgili güldüren bir tespiti de vardır:
“Önce atlar yaşlandı, çürüğe çıktı. Sonra vatmanlar morukladı, emekli oldular. Sonra inen binen rahmete kavuştu. En sonunda tramvaylar morti oldu...”
Yunan işgalcilerin 1922’de kaçarken İzmir’i ateşe vermeleri ve kentteki büyük yangın, ne yazık ki büyük fotoğraf stüdyolarını ve arşivleri de kül etmiştir. Ayrıca Sebatay J. Cohen Papeterie, Abajoli, Refik Soutfi, S. Sarantopoulos gibi eski İzmir’in ünlü kartpostal editörlerinin tüm çalışmalarını “albüm” haline getirmemiş olmaları, kent kültürü için önemli bir eksiklik olmuştur.
Yine de araştırmalarım sonucu eski İzmir’e ve tramvaylara dair epeyce fotoğraf bulabildim...
Bu fotoğraflarda, 1900’lerin başında en az İstanbul kadar ön plandaki eğlence ve ticaret merkezi olan İzmir’in, bir inci gibi parıldadığını görebilirsiniz.
Frenklerin “Petit Paris” (Küçük Paris) dedikleri İzmir, bembeyaz köşklerle, güzel cumbalarla süslü Kordonboyu’yla, ticaretten anlayan, kültürlü, denizi, balığı seven, faytonla gezmeye bayılan İzmirlisiyle hayranlık uyandırmaktadır...
O zamanlar Kordonboyu, boydan boya tiyatrolar, operalar, sinemalar, kafeler, gazinolarla tıklım tıklım doludur.
İzmir’in o yıllardaki durumunu merak ederdim hep...
Araştırmalarım sonucu onun da anlatılmış olduğunu buldum... Önce Osmanlı ile ilişkilerini geliştirmek isteyen Alman İmparatorluğu’nun İzmir’e gönderdiği bir gazetecinin, “Deutschen Rundschau” adlı dönemin en ünlü gazetelerinden birinin Yazı İşleri Müdürü olan Paul Lindenberg’in değinmiş olduğunu gördüm. Lindenberg’in “Hacılar, Seyyahlar, Misyonerler ve İzmir” adlı kitabında kentimize hayran kaldığı ortaya çıkıyor.