- Kategori
- Siyaset
Köylü milletin efendisi mi?

KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİ Mİ?
Mustafa Kemal Atatürk daha cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında Türk köylüsünün ülke ve millet için ne kadar önemli olduğunu, ne kadar değerli olduğunu bildiği için;
“Köylü milletin efendisidir” sözleriyle bu kesime sahip çıkmıştır.
Türkhalkının nabzını tutmayı çok iyi bilen Atatürk fırsat buldukça tebdili kıyafet ederek halkın arasına katılır, onlarla sohbet eder, dertlerini dinler, sonrada bu konularla ilgili tedbirleri alır, halkının ve zorda kalanların yanında olurdu.
Atatürk bir gün yine tebdili kıyafet köşkten gizlice çıktığı gezi esnasında tarlasını süren bir çiftçiyle karşılaşır.
Çiftçi pulluğun bir yanına boz öküzünü, diğer yanına ise kır eşeğini koşmuştur.
Paşa büyük bir merakla köylüye sorar:
—Hayrola ağa öküzün teki ne oldu.
—Devlete borcumuz vardı bey, icra kapımıza dayandı ve öküzümüzün tekini bizden aldı.
“Sağlık olsun ağa” diyen Atatürk’ün canı çok sıkılmıştır, çiftçinin düştüğü bu duruma akıl sır erdiremez. Böyle bir durum, böyle bir sonuç olmamalıdır, ancak köylünün düşürüldüğü durumda ortadadır.
Atatürk geziyi derhal sonlandırarak Ankara’ya, köşke döner.
Milletin efendisinin düştüğü bu kötü durumu devleti yönetenlere göstermek üzere daha sonra isminin Halil Ağa olduğunu öğrendiği o çiftçiyi Ankara’ya çağırtır.
Köşkte bütün bakanları, başvekili, devleti yönetenleri toplar. Halil Ağayı’ da bunlarınhuzuruna çağırır ve:
—Halil Ağa anlat şu vergi işini ve öküzünü bir daha.
Halil Ağa utana sıkıla vergi borcunu, icrayı ve devletin öküzüne el koyuşunu bir kez daha anlatır.
Atatürk kaşlarını çatar, başvekil İsmet Paşa’ya ve diğer bakanlarına dönerek:
—Arkadaşlar biz istiklal savaşını Halil ağanın öküzünü icra yoluyla satalım diye yapmadık. Bu memlekette adaleti, vatandaşı böyle mi koruyacağız. Gerekirse vergi borcu ertelenir, köylünün çift sürdüğü öküzü elinden alınmaz.
Atatürk’ünbu hassasiyeti sayesinde Türk köylüsüne sahip çıkılmış, sorunları da zaman içersinde çözülmeye çalışılmıştır. Bizzat Atatürk tarafından Devlet Üretme çiftlikleri kurularak buralarda modern tarımın gelişmesi, tohumculuğun ve hayvancılığın gelişmesine ön ayak olunmuş, buralardan alınan başarılı sonuçlarda Türk köylüsünün, çiftçinin hizmetine verilmiştir.
Yıllar içersinde gelişen ve kalkınan Türkiye’ye paralel olarak tarım ve hayvancılığımızda gelişme göstermiş, tarım ve hayvancılıkta modern teknolojiler kullanılmaya başlanmıştır.
Ancak Küreselleşen ve globalleşen dünyada yabancı sermayenin gözü bu kez Türk tarım ve hayvancılığına dikilmiş, 70 milyonluk nüfusu ile akıl almaz bir Pazar görünümü iştahlarını kabartmıştır.
Son yıllarda tarım ve hayvancılıkta uygulanan yanlış ve teslimiyetçi politikalarla çiftçimiz ve köylümüzde perişan bir hale getirilmiştir.
Dün Atatürk’ün “milletin efendisidir” dediği köylümüz bugün tarlasına mahsul ekememekte, ekerse de ektiği mahsulün karşılığını alamaz bir duruma düşürülmüştür.
Avrupa Birliği uyum yasaları adı altında Türk tohumculuğu yok edilerek dışarıdan tohum ihraç etmek durumunda kaldık. Atatürk’ün Türk tarım ve hayvancılığına yön versin, köylü ve çiftçiye ön ayak olsun diye kurduğu Devlet Üretme Çiftliklerini “Özelleştirme “adı altında parsel parsel satarak köylüye desteğini yok ettik.
Tohumda, gübrede, mazotta ve zirai ilaçlarda akıl almaz pahalılık milletin efendisinin belini bükmüş, aldığı kredileri ödeyemez, tarlasına “mahsul atamaz” duruma düşmüştür.
Borcunu ödeyemeyen, ektiği mahsulün karşılığını alamayan köylü ne acıdır ki ya traktörünü, pulluğunu icraya kaptırmış, ya da ekip biçtiği toprakları elden çıkarmak zorunda bırakılmıştır.
Atatürk’ün efendileri düştükleri sıkıntı ve dertlerini bizi yönetenlere anlatmaya çalışmışlar, fırsat bulup derdini iletmeye çalışan Mersinli çiftçiye kızan vesinirlenen Başbakan:
—Ananıda al git;
Hükümetinbir bakanı yine derdini anlatmak istediği bir köylüye:
—Gözünüzü toprak doyursun; gibi akıl almaz sözlerle azarlanmış, köylü ve çiftçinin içine düşürüldüğü durum görülmek istenmemiştir.
Halen iktidarda bulunan ve devleti yöneten AKP yetkilileri geçmişten hiç ders almadıklarını ise geçenlerde Turgutlu’da yaşanan bir olayla göstermişlerdir.
Turgutlu ilçe kongresinde eski TBMM. Başkanı Bülent Arınç kürsüde konuşmaktadır.
Sayın Arınç konuşurken arka sıralardan bir vatandaş bağırır:
—Sayın vekilim ben bir AKP yim, ama sizlere söylemek zorundayım, ben bir çiftçiyim benim gibi bütün çiftçiler sizin aldığınız kararlar sonucu perişan oldular, ancak hiçbirisi çıkıp ta bunları sizlere söylemeye cesaret edemiyorlar;
Arınç bu müdahaleye daha fazla dayanamaz, tıpkı daha önceleri başbakanın ve bakanın verdiği tepkiye benzer bir tepki verir:
—Terbiyesiz adam sus, sen AKP li falan olamazsın olsan olsan sen ajan provokatörsün der ve cesaretle, korkmadan gerçekleri söyleyen çiftçi apar topar dışarı atılır.
İşte Atatürk’ün “milletin efendisi” köylümüzün bugün geldiği nokta.
Doğruyu söyleyen, köylünün dertlerini duyurmaya çalışan, bu insanlara ise en son yakıştırılan ise “ajan provokatörlük”tür.
Şimdi Atatürk’ün köylümüz hakkında söylediklerini, bizi yönetenlerin kulağına küpe olması dileklerimizle bir kez daha hatırlayalım ve iktidara, Atatürk’ün cümleleriyle bir kez daha hatırlatalım.
“Türkiye’nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun cevabını derhal birlikten verelim; Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi olan köylüdür. Binaenaleyh, TBMM. Hükümetinin iktisadi siyaseti bu temel hedefi gerçekleştirmektir.
Efendiler! Diyebilirim ki bugünkü felaket ve sefaletin tek nedeni bu gerçeğin gafili bulunmuş olmamızdır. Filhakika; yedi asırdan beri dünyanın çeşitli bölgelerine sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp, israf eylediğimiz ve buna mukabildaima horlayarak, karşılık verdiğimiz ve bunca fedakârlık ve ihsanlarına karşınan körlük, küstahlık, zorbalıkla uşak derecesine indirmek istediğimiz bu asli sahibin huzurunda bugün büyük utanç ve saygı ile gerçek duruşumuzu alalım.”
Mustafa Kemal Atatürk 01.03.1922 de TBMM. Üçüncü açılış yılı konuşmasında bu sözleri söylüyor.
“Köylünün huzurunda büyük utanç ve saygı ile gerçek duruşumuzu alalım” Gerçekten çok büyük ve derin sözler. Atatürk büyük sıkıntı yaşadığını gördüğü köylümüz için söylediği bu sözler bugünkü devleti yönetenlere de örnek olmalı, gerçekten horlanan, zorbalıklar yapılan, uşak muamelesi yapılan köylümüzün huzurunda“Büyük utanç ve saygı ile” gerçek duruşu, köylüye, çiftçiye sahip çıkış gösterilmelidir.
Aksi halde Atatürk’ün efendilerinden eser kalmayacaktır.
Kaynakca: Atatürk’ün fikir sofrası Sonsuzluk(Osman Özeker)
Fikret Doğan.