Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '20

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Küçük Kara Balık'ın Masalı

“Cemrenin suya düştüğü geceydi. Denizin dibinde Nine Balık, on iki bin yavru ve torunlarını başına toplamış masal anlatıyordu,” diye başlar Samed Behrengi’nin kalemiyle can verdiği Küçük Kara Balık’ın masalı.

                     Masal boyunca  sınırlarını zorlayarak yaşadığı dünyanın dışına çıkmaya karar veren Küçük Kara Balık’ın mücadelesine tanıklık ederiz. Kitabın kapağında okuyucu yaşı, yedi artı diye belirtilir. O artıyla beraber okuyucu kitlesine hep birlikte dahil olduğumuzu anlarız masalın sonunda.

                     İlk bakışta insan,  masalın çocuklar için yazılmış olduğu sanısına kapılsa da biraz düşününce büyüklere de seslendiğini fark eder. İnsan, okuduğu her satırda kendinden, çevresinden, toplumsal ilişkilerden parçalar bularak yapbozunun eksik  parçalarını da tamamlar böylelikle.

                     Balık Nine’nin anlattığına göre annesiyle ve diğer balıklarla birlikte bir derede yaşayıp gider Küçük Kara Balık. Yuvalarına yansımayan ay ışığına duyduğu özlemle beraber olanlar olur.  Küçüğümüz farkında olmasa da sonu aydınlığa varacak yolculuğunun ilk kilometre taşındadır artık.

                     Elbette annesinin bir tanesidir o da tıpkı her canlı gibi. Ona hiç kıyamaz annesi. Nasıl kıysın ki? Yumurtladığı on bin yumurtadan hayatta kalan tek yavrusudur. Yavrusu ona derenin sonunu merak ettiğini ve sürekli bunu düşünmekten mutsuz olduğunu anlatınca dayanamaz güler balık anne. Kendi küçüklüğünü anımsar. “Yavrumun hevesi de gelip geçicidir,”  diye düşünerek rahatlatır kendini. Bütün balıkların derenin sonunu merak ettiğini, dereninse hiçbir yere varmaksızın sürekli akıp gittiğini, en nihayetinde başı sonu olmayan bir derede yaşayıp gittiklerini anlatır yavrusuna.

                     Küçük Kara Balık’ın yanıtıysa düşündürücüdür. “Akıp da hiçbir yere ulaşmamak mümkün mü? Yani sence sonu yok mu bu derenin? Oysa her şeyin bir sonu var. Gecenin, gündüzün olduğu gibi… Haftanın, ayın, yılın… Yaşam sadece bir avuç suyun ardı sıra dolaşarak zaman doldurmak mı gerçekten? Öğrenmek istiyorum. Yoksa başka türlü bir yaşam türü de var mı şu dünyada?”

                     Annesi, bulundukları çevrenin dünya olduğunu, sürdürdükleri yaşamdan başka yaşam olmadığını anlatarak ikna etmeye çalışır yavrusunu. Derken aralarında sürüp giden tartışmaya derenin diğer balıkları da karışır. Hep birlikte onu zamane çocuğu olmakla bilgelik taslamakla suçlarlar. Sonra bu küçüğü kimin kandırdığı konusunda fikir birliğine varırlar. İyi ki dersini vermişlerdir salyangozun. Yaşıyor olsa Küçük Kara Balık gibi diğerlerini de kandıracaktır en nihayetinde.

                     Yaşlı balıklar, annesine onu hiç de iyi eğitemediğini söyleyerek  işini bitirmek için Küçük Kara Balık’ın üzerine çullanırlar. O anda annesinin çabaları onu kurtarmaya yetmeyince arkadaşları yetişerek  kaçırırlar küçüğü.

                     Vedalaşırlarken “Dostlarım, yine görüşürüz umarım. Beni unutmayın,” deyince dostlarının yanıtı da oldukça anlamlıdır. “Seni nasıl unuturuz, sen bizi gaflet uykusundan uyandırdın. Bize öyle şeyler öğrettin ki daha önce hiç düşünmemiştik. Yine görüşmek umuduyla… Akıllı, yürekli dost...”

                       Kendini çağlayandan aşağıya bırakan Küçük Kara Balık, önce durgun bir gölcüğe ulaşır. Suda kaynaşan kibirli kurbağa yavrularının alaylı bakışlarına ve sözlerine hiç aldırış etmez, bu tavırlarını  görgüsüzlüklerine verir ve hoş görür onları. Kurbağa yavruları, Küçük Kara Balık’ın kendilerini görgüsüz olarak nitelendirmesine içerlerler.

                      Küçüğümüzün yanıtıysa gecikmez. “Görgüsüz olmasaydınız herkesin kendisine özgü beğenilen bir yanı olduğunu bilirdiniz…”

                     Kurbağa yavruları bozulsalar da renk vermezler. Dünyayı gezme çabasının boşuna olduğunu söyleyerek içinde bulundukları sudan başka dünya olmadığına inandırmaya çalışırlar onu. Onlara göre de dünya, içinde yaşadıkları birikintiden başka bir şey değildir.

                     Küçük Kara Balık, kararlılıkla “Böylesi bir yaşamı yüz kez de yaşasanız, yine de bilgisiz, yoksun birer kurbağa olarak kalacaksınız,” diyerek ayrılır yanlarından.

                     Dere yatağında suların çoğaldığını fark ederek ilerlerken bir kayanın üzerinde güneşlenen ve gözlerini bir kurbağayı yemek üzere olan yengece dikmiş kertenkeleyle karşılaşır. Küçüğümüz yengeçten korkar. Yengeç onu yanına çağırsa da temkinli davranarak gitmez. Onu korkaklıkla suçlayan yengece “Gördüklerime inanır, aklıma yatanı yaparım,” diye karşılık vererek oradan da uzaklaşır. Birden bire suya düşen bir taş yengecin tepesine iner ve yengeç kumlara gömülür. Buna katılarak gülen kertenkele ise suya düşmekten son anda kurtulur.

                     Giderayak kertenkelenin akıllı ve bilgili olduğunu düşünerek yol üzerinde karşılaşacağı tehlikeli yaratıklar hakkında bilgi sorar küçüğümüz. Kertenkele, kaşıkçıkuşunun torba ağzından, testere balığından ve karabataktan kendisini koruması konusunda uyarır ve dikenlerden yaptığı minik hançeri armağan eder ona. Yanından ayrılırken eninde sonunda bilinçli balıklara katılmasını salık verir.

                     Yola koyulan küçüğümüz nehir boyunca çeşitli hayvanlarla karşılaşır, onlardan öğrendikleriyle ilerlerken aydedeyi selamlar. Ona hayallerinden söz eder.  Aydede buluta girmeden önce ışığının kendinden kaynaklanmadığını, güneşin ışığını yansıttığını anlatır. Ve birkaç yıla kadar insanların kendisine ulaşacağının müjdesini verir.

                     Sabah olunca birkaç minik balık da ona katılır. Ama kaşıkçıkuşundan korkmaktadırlar. Sonunda korktukları başlarına gelir. Kaşıkçıkuşu onları yutar. Minik balıklar kaşıkçıkuşuna yalvarmaya başlayınca Küçük Kara Balık “Korkaklar! Bu zalim kuşun sizi bağışlayacağını mı sandınız?  Ne yalvarıp duruyorsunuz böyle,”  diye meydan okur tüm cesaretiyle. Onu tehdit olarak gören kaşıkçıkuşu, minik balıkları kandırarak  üzerine salmak ve bu yolla ondan kurtulmak ister. Minikler, ödlekliklerinin cezasını çekerek kuşa yem olurlar. Akıllı küçüğümüzse hançeri sayesinde kurtulur.

                     Artık ırmakta yol almaktadır. Irmak düze çıkınca akıp gelen dereler, çaylarla suyu çoğalır. Burada da testere balığıyla karşılaşır ve paçayı zor kurtarır.

                     Tehlikeyi savuşturduğunda bir balık sürüsüyle karşılaşır. Onu gören balıklar diğerlerini çağırır. Hep birlikte “Denize hoş geldin arkadaş, ıüm dereler, çaylar ve ırmaklar buraya akar, bataklıklara akan birkaçının dışında tabii,” diyerek isterse aralarına katılabileceğini belirtirler.

                     Küçük Kara Balık, denize ulaşmanın mutluluğu içindedir. Denizi dolaşıp gördükten sonra aralarına katılarak balıkçının ağını çekip götürürlerken yanlarında olacağına dair söz verir. Balıklardan biri karabatak konusunda kendisini uyarır.

                     Küçüğümüz gün boyu denizde yüzer, güneşlenir. “Şimdi artık ölüm bile korkutmuyor beni, ama yaşadıkça onu arayacak değilim. Ölümle karşı karşıya gelince ki bu sık sık oluyor, kaçınılmaz bir gerçekle yüz yüze gelmiş olacağım. Önemli olan bu değil. Önemli olan benim yaşamamın ya da ölümümün başkaları üzerinde bırakacağı etkidir,” diye düşünürken karabatak üstüne çullanır. Bizimki karabatağın gagasında çırpınmaktadır. Karabatakla giriştiği amansız mücadelenin ardından yenilir ve karanlık midesini boylar. Orada ağlayan minik balıkla karşılaşır. Onu kurtarır. “Sen ne olacaksın,” diye soran minik balığa “Beni düşünme, ben bu zalimi öldürmeden dışarı çıkmayacağım,” der…

                     Masalın sonu mu? Kişinin dünyasına göre değişir. Dilerse her bir Küçük Kara Balık, bu masalı  dilediği sonla yeniden yazar.

                     Zaten  Nine Balık da “Arkası yarın…” diyerek bitirir masalını. Ardından on bir bin dokuz yüz doksan dokuz küçük balıkla birlikte uykuya dalar.

                     Küçük Kırmızı Balık ise bir türlü uyuyamaz, denizi düşünür durur sabaha kadar…

 
Toplam blog
: 35
: 330
Kayıt tarihi
: 27.02.14
 
 

“Hikayeler hep aynı hikaye” diyorsan ve değiştirmek istiyorsan… 1969 yılında Ayvalık'ta doğdu..