Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '09

 
Kategori
Felsefe
 

Kuklalar

Kuklalar
 

İpler bana bağlı da... dizginler kimin elinde...


Kukla gibiyim, uyandığımda tek kişilik sahnemde...
Kaptırmışım iplerimi kuklacının ellerine.
Ne metni okumuşum, ne prova yapmışım ne de kosttüm hazırlamışım.
Bilmeden oynamam gerekiyormuş, bana biçilenrolü…

Sahneme; konuk sanatçılar, figüranlar, temizlikçiler, alkışlayanlar, yuh çekenler, acı verenler...
Hatta mutluluk saçanlar bile girebilirmiş... hem de davt edilmeksizin...
Ama ben tanımazmışım onları, onlar oyuna katılıncaya kadar...
Hatta fark etmezmişim rollerinin ne olduğunu…
Ta ki yaşayıp görünceye, ağzım dilim yanıncaya kadar..
Yaşayıp gördüğüm de mi… çoktan iş işten geçmiş olurmuş…
Ya canım yandığıyla kalırmışım ah vah ederek
Ya da sonradan fark edermişim, yaşadığımın mutluluk olduğunu…
Hem de gülme, mutlu olma, tadını çıkarma fırsatlarını kaçırarak...

Hah tamam, buldum... şimdi doya doya yaşayayım, tadını çıkarayım demeye kalksam...
Hooopsss... O, o zamandı, geçti gitti... yaşandı bitti…
Bir tutam anıyla idare et, nasıl olsa zaman olur hayali cana değer, derlermiş.

Tanıyorum, dedim bu lafı, mutlaka ben söylemiş olmalıyım…
Ohhooo, dediler, senin gibiler çok gelir çok geçer bu sahneden…
Hatta siz farkında olmazsınız ama biz biliriz aslında birbirinizin aynısı olduğunuzu,
Hep aynı şeyi söylediğinizi.

Hey... biliyorum, tanıdım seni, sen kâbusum olmalısın…
Yok yok, dedi, ben senin aynanım…
Ne aynası! ben sana bakmıyorum ki…
Keh keh.... güldü, işte senin kabahatinde baktığını bilmemen de.
Üstelik bakıyorsun da görmüyorsun…

Yahu dedim... bak gözlüğüm… acayip para ödedim..
Kırıldı kahkahadan, "keramet gözlükte olsaydı,
Hubble teleskopçuları, bilgeler tahtında başa otururdu..
Keramet ne göz de, ne gözlükte...
Keramet onlarla bakmasını bilen, baktığını gören de" dedi…

Çok sinirlendim, halbuki göz de benimdi, gözlükte, ama görmeyen de yine benmişim…
Peki peki dedim alttan alayım da belki anlarım niyetinin ne olduğunu..
Açayım mı dedim gözümü… kapat kapat dedi…
Kapat da düşün... düşün de hisset... hisset de görmeye çalış... görmeye çalış da gör…
Kimi dedim…
Sana bağlı... gördüğün, görmek istediğindir... onu da benden bilme, dedi…

Yaw bana bırakırsan, ben neler görmek istemem ki…
Kızdı, ne duruyorsun gör öyleyse, dedi…
Ne zor işmiş, çabaladım ama zorla olmuyor,
Bakmak da bakmayı bilmek de görmek de...
Gördüğümle, gördüğümü sandığımı ayırt etmek de…

Anladım.. sahnemin de bir sınırı varmış..
Ancak ipimin ulaştığı yere kadarmış..
Üstelik ipini çeker oynatır da biri,
İnsan, kendi oynadı zannedermiş...

Bakmayı bilir, görmeyi becerebilirsem..
Mutluluk sahnemdeymiş,
Güzellikler de, İyilikler bendeymiş,
Sevgilerse, bir blog ötede, yanı başımdaymış...
Benim bilmem gereken ise sadece
“gel…ne olursan ol... yine gel” diyebilmekmiş…

Kızdım.. Hayyam’a gideceğim... şikayet de edeceğim dedim…
Anlatacağım bir bir.. O anlar beni, yardım eder nasıl olsa,
Bilirim, kaçırmaz fırsatı böyle durumlarda..
Nasıl olsa sıkılmaya başlamıştır vefasızların unuttuğu çukurunda…

Çok bilgeydi… hem yaşamış hem görmüştü…
Tereddüdün sersemlik, acaba’nın samimiyetsizlik olduğunu,
Kaybedenin ise kuklanın kendi olduğunu, en iyi o bilirdi…

Önce Mevlana’yı dinle dedi…
“Sen bilmez misin ki o kabzımallar
Armudu sapıyla, üzümü çöpüyle tartarlar”..

eyvaaah dedim… saptı, çöptü uğraşırken kaybettiğim salkım olmuş…

Bak dedi, sahnenin de sahibi var, kuklanın da…
Canı istedi mi kurar sahneyi, sürer sizi ortaya,
Çekti mi iplerinizi, oynarsınız canının istediği gibi..
Siz boğuşurken kime kavun, kime kelek diye
O çoktan kurar yeni bir sahne daha, adım felek diye…

Düşünmeye başladım sorarken kendime,
Acaba sormuş muydu bana, çıkar mısın sahneye diye..

Ah kuklacı ah… en güzel kuklaları sen yapmışsın.
Düşünürler, severler, üzülürler, yazarlar, okurlar, aşık olurlar…
Hep iyiye güzele koşarlar, hatta bir güzelliğe kul olmaya can atarlar....
Can atarlar atamasına da, sapın da çöpünde güzelden olduğunu görmezler..
Ah vah ederken, daha nice güzellikleri kaçırırlar da, kaçırdıklarını fark etmezler…

Sıkıldım.. çıkamayacağım bu işin içinden..
Hayyam Usta… sen kısa dersin diyeceğini…
Biz de anlarız, payımızdan kavun mu kelek mi yiyeceğimizi…

"Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı Felek, usta, kuklalar da biz
Oyuna çıkıyoruz birer ikişer,
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz..."

Usta... bir daha, bir daha söyle…
Bilirim senin için okurlar beni…
Hem nasıl olsa sandıkta buluşacak değil miyiz…

"Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben
Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben
Perde ardında sen ben dedikodusu var amma...
Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben.".

Usta.... büyüksün…

Ama her defasında allem eder gallem eder şaraba bağlardık işi..
Ya bu defa...! Olmayacak mı bahanemiz… görmek için bu ince işi..

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..