Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '14

 
Kategori
TV Programları
 

Kurt Seyit ve Şura

Kurt Seyit ve Şura
 

Star TV’de yeni bir dizi başladı. Yapımcılar zor ve cesur bir işe girişmişler. Kurt Seyit ve Şura öyküsünün başlangıcı Mihail Şolohov’un romanı 'Durgun Akardı Don'dur. Orada gemilerin ve Beyaz Rus ordusunun kaçışı ile roman biter ve bizimle ilgili olan bölüm başlar.

Başlangıcı 1920’dir. Beyaz Rus Ordusu Kızıl Ordu karşısında yenilmiş, aristokratlar canlarını kurtarma derdine düşmüştür. 100 bin Rus, aralıklarla İstanbul'a gelir. Bunların 25 bini General Vrangel komutasındaki Beyaz Rus Ordusu idi.  Ordu doğrudan Çanakkale’ye gitti ve oraya yerleşti. Vrangel, İngilizlerin Kurtuluş Savaşı veren Türklere karşı savaşma teklifini reddetti. Daha sonra kendi isteği ile Sırbistan’a gitti.

İstanbul’da kalan siviller ise çok güçlük çektiler. Kimi prensesler Çiçek Pasajı'nda çiçek sattılar. Çiçek Pasajı adını bu satışlardan almıştır. Kazaklar üstlerindeki elbiselerle, bellerindeki bıçaklarla işportacılık yaptılar. Generaller –başka giysileri olmadığı için – üniformalarıyla otellerde (Pera Palas’ta) arabaların kapısını açıp müşteri karşıladılar (Bugün de bu kişilerin giysileri o yüzden şatafatlıdır) Zamanla bu insanların da bazıları Avrupa’ya, Amerika’ya göç etti. Kimilerinin eğitimi vardı, piyanist idi örneğin, balerindi. Bunlar kolay iş buldular. Kimileri işyerleri açtı, restoranlar, tavernalar dolup taşmaya başladı. Kimileri de ne yazık ki fuhuş işine girdi. Böylece başlangıçta işgal İstanbul’una daha sonra da hür İstanbul’la, buranın kent hayatına, yaşantıyı biraz da değiştirerek karıştılar.

Günümüzde İstanbul’da halen bu Beyaz Rusların izleri vardır. Jak Deleon bu konu üzerine birkaç kitap yazmıştır.

Ben de bu konuyu kıyısından araştırdım. Az çok bilgi sahibi oldum. Şimdi rahmetlik olan, Çiftehavuzlar’da oturan Halamın üst katında onlardan biri otururdu. Kendisi balerindi. Yaşamının son yıllarında onunla tanıştım. Geçen bu kadar yıldan sonra aklı hep devrimdeydi. Devrim, hayatlarının kırılma noktası olmuştu.

Nermin Bezmen’in Kurt Seyit ve Şura romanını okumadım ama ona rağmen ilk izlenimimin iyi olduğunu söyleyebilirim. Zor bir konudur. Hem Rus, hem Türk tarihini bilmek gerekir. Yapılan dizi ise ondan daha zor bir konudur. Çünkü işin içine yazıdan başka görsellik giriyor. O konuda aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Evet, çok çaba harcamışlar, çok çalışmışlar ama yeterli olmamış bence.

Türk filmlerinde gördüğümüz hafiflikleri burada da görüyoruz. Örneğin, bir sahnede 5 arkadaşın suya girmesi gerekiyor. Ama oyuncular soğuk ve pis suya girmeye razı olmuyorlar. O zaman kamera gökteki Ay’ı göstermeye başlıyor. Sonra sudan çıkıp kurulanmaya başladıklarını görüyoruz. Bunun gibi sahneler filmin inandırıcılığını azaltıyor.

Başka bir örnek, Rusya’da bir sarayın büyük salonundayız. Söylendiğine göre o saraylarda çekim yapabilmek için çok uğraşmışlar. İyi güzel de, sahneye bakalım. Kurt Seyit Şura ile tanışıyor. Bütün insanlar salonda köşelere çekilmiş, Kurt Seyit ortada, kendini Şura’ya tanıtıyor ve dansa davet ediyor. Kurt Seyit Çar’ın oğlu değil ki, Şura da kızı değil, onlara bu ayrıcalık neden verilsin? Hâlbuki salonda herkes dans etseydi, orada izleyici olarak biraz daha uzun süre geçirseydik daha güzel olmaz mıydı? Başka sahnelerde de bir aceleye getirme, bazı yerlerde de gereksiz uzatmalar var. Hâlbuki bu bir dizi, filmlerdeki gibi süre sınırlaması yok. Sahneleri rahat rahat çekebilmeleri lazım.

Başka bir örnek, gençler at üstünde giderken kaza geçirmiş bir araba görürler. Bir ebe, bir konağa doğuma gitmektedir. Hemen yardım ederler. Bir genç ebeyi atın terkisine alır ve konağa ‘yetiştirir’. Konakta bir kadın ters doğum yapmaktadır. Ebenin hızla yetiştirilmesi gerekirken, bakıyoruz, at tırıs gidiyor. Neden? Çünkü sürücüsü olan oyuncu atı hızlı koşturmayı bilmiyor. Arkasında da bir kadın var, düşer diye korkuyor. Bu durumda uzak çekimle atı hızlı koşturup düşmeyecek figüranların kullanılması gerekirdi.

İşte bunun gibi şeyler konunun inandırıcılığını azaltıyor. İzleyiciyi daha hoşgörülü olmaya zorluyor.

Yine de eski Türk filmlerine göre büyük aşama kat edildiğini söylemek isterim. Eskiden Cüneyt Arkın’ın filmlerinde Malkoçoğlu Rumeli Hisarında Bizanslılarla kılıç tokuştururken saatini kolunda unutur ya da yukarıdan uçak geçerdi.

Bir not daha düşmek isterim. Şura'nın asıl adı Aleksandra Yulianovna Verjerskaya'dır. Kurt Seyit'in tam adı Kurt Seyit Eminof'tur. Tahminimce bir Kırım Tatarıdır. Ne yazık ki Dünya Savaşında Galiçya cephesinde savaşmıştır. Yani bizim Çanakkale kahramanı ünlü 57. Alayımızın tam karşısında... Sarıkamış Savaşında da Rus Ordusunda, Türklerin karşısında Orta Asyalı Türkçe bilen Türkler vardı. Konumuz bu değildi ama bu da içimde bir yara olarak durur. Bundan Rus arkadaşlarıma söz etmem. Size söyleyeyim dedim.

http://www.radikal.com.tr/hayat/rus_seyirciden_kurt_seyit_yorumlari-1179864

http://www.milliyet.com.tr/kurt-seyit-kimdir-kurt-seyit-ve-teknoloji-1846516/

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..