Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '14

 
Kategori
Tarih
 

Harem, padişah hatunları, kadın efendileri ve cariyeleri

Harem, padişah hatunları, kadın efendileri ve cariyeleri
 

Harem, padişahların karılarının, analarının bulunduğu yerdir. Osmanlı Devletinin hâkim olduğu coğrafyadan getirilen, komşularıyla yaptığı savaşlardan ganimet olarak alınan kadınlardan oluşurdu. Askerler, komutanlar padişahın gözüne girmek için savaşlarda ele geçirilen güzel genç kızları (bakire olmaları şart idi) padişaha getirip sunarlar, karşılığında iyi para veya devlet içinde iyi para kazanacakları bir mevki alırlardı.

Haremde büyük bir hiyerarşi vardı. Padişaha erkek çocuk doğuran kadınlar padişahın eşi sayılırdı. Diğerleri cariye, yani köle idiler. Hiçbir hakları yoktu. İlk başlarda Harem’den dışarı çıkamazlardı. Bütün görevleri padişaha zevk vermek, aynı zamanda Osmanlı hanedanının erkek evlatlarla devamını sağlamaktı.

Her padişah değişmesinde Harem’deki kadınlar da değişirdi. Onların sarayda barınmaları veya dışarıda dolaşmaları da mümkün değildi. Bazı dönemlerde sistem bunun için korkunç bir çözüm bulmuştur: Ucuna taş bağlanmış bir çuvala konup Sarayburnu’ndan denize atılmak. Bazıları kundakta olan 18 kardeşini boğdurabilen bir padişah için bu pek de olmayacak, insafsız bir çözüm olarak görünmüyordu.

Bir erkek evlat doğurmak yalnızca hanedanın devamı için değil, kadının geleceği için yaşamsal önem taşıyordu, çünkü çocuğu padişah olan kadın, Kadın efendi olarak yaşamaya devam edebiliyordu. Bu erkek evlatlar için de geçerliydi. Padişah olamayan şehzadeler, devlette ikilik yaratmamak için öldürülürdü. Bu bakımdan da Harem’de büyük bir mücadele vardı. Öyle ki, bir dönem harem kadınları devlet yönetiminde söz sahibi olmuşlardır.

Har padişah değiştiğinde Harem de değiştiği için, devletin ilk dönemindeki Harem ile son dönem Harem arasında çok büyük fark vardır. O yüzden Harem’i her padişah için ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Ancak hepsinin ortak bir noktası vardır ki, bütün padişah anaları genellikle Türk olmayan kadınlardan oluşmaktadır. Bunun sebebi, devletin sürekliliği için devlet içinde hak iddia edebilecek bir zümrenin oluşmamasını sağlamak idi. Padişah kardeşleri de o yüzden öldürülmüştür. O yüzden Osmanlı İmparatorluğunda bir aristokrasi sınıfı oluşmamıştır.

III Murad’ın annesi Nurbanu’dan II. Mahmut’un annesi Nakşidil’e kadar geçen 234 yıllık süre içinde (1583-1817) saraya 10 bin dolayında cariye girdiği, bunların ancak 100 kadarının haseki düzeyine çıktığı tahmin edilmektedir. Bunların içinden de 14 kadın Valide sultan olmuştur. Kızların saraya girmek için güzel olmaları gerektiğini düşünürsek saray aynı zamanda güzel kızları yutan bir özellik göstermektedir.

Müslümanlık çok eşliliğe izin vermektedir. Tek eşlilik, ancak Cumhuriyetin ilanından, medeni kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yerleşebilmiştir. Şu anda çok eşli yaşayan insanlar olduğu gibi, Osmanlı zamanında da tek eşliliği seçen aileler vardı. Özellikle Osmanlının son zamanlarında tek eşlilik artmıştır. Padişahların ilişkiye girdiği kadınların sayısında da bir azalma olduğu düşünülebilir, ancak son Padişah Vahdettin’in bile birden fazla eşi vardı.

Harem’i ilgilendiren birkaç konuya değinelim:

Cariyeler

Köle ile cariye deyişi arasında içerik olarak hiçbir anlam farkı yoktur. Her ikisi de köleliği ifade etmek üzere kullanılmıştır. Yalnızca, köle olan erkekler için kul veya köle sözcüğü kullanılırken, köle olan kadınlar için cariye sözcüğü kullanılmaktadır. Yani cariyeler, kadın köledirler. Kölenin hiçbir hakkı olmadığı için sahibinin cinsel tercihine de açıktır. Yani sahibi cariyesi ile cinsel ilişkiye girmek isterse buna itiraz edemez. Padişah cariyeleri de bu durumda idiler.

Bununla birlikte başkası ile evli olan, sarayın ve Harem’in işlerini yapan hizmetçi cariyeler de vardı. Ama bunlar kocaları ile ilişkiye girebilmek için Padişahın iznini almak zorundaydılar.

Bazı kaynaklar Müslümanlığın cariyelerle nikâhsız evlenmeyi kabul etmediği düşüncesindedir. Ancak uygulamanın öyle olmadığı görülüyor. Kim nasıl yorumlarsa! Sonuç olarak Padişah aynı zamanda halifedir. Yani Müslümanlığın birleştirici unsurudur. Halife böyle yapıyorsa kimseye diyecek söz kalmaz.

Cumhuriyet ve tek eşlilik yasası bu sorunların ortadan kalkmasını sağlamıştır.

İkballer

İkballer, Padişahların kadın efendilerden sonra gelen, karı-koca hayatı yaşadıkları, has odalık, peyk veya gözde tabir edilen, ilişkide bulundukları, ancak genellikle çocuk sahibi olmadıkları veya gebe kalıp ve sonradan da çocuk vermeyen cariyelerdir.

İkbal müessesesi, Osmanlı Tarihinde II. Mustafa ile başlamaktadır ve ilk ikbâlin ismi de Şahin Fatma Hanım’dır. Bundan sonra III. Ahmet’in 1, I. Mahmut’un 4, III. Mustafa’nın 1, III. Selim’in 1, II. Mahmut’un 4, Abdülmecit’in 6 ve II. Abdülhamit’in 4 ikbali tespit edilebilmiştir.

Birden fazla olmaları halinde, sırasıyla baş ikbal, ikinci ikbal, üçüncü ikbal ve dördüncü ikbal adlarıyla anılırlardı. Sayıları aynı anda dördü geçmemiştir. Zaten biraz evvel gördüğümüz gibi, ikbal meselesi, XVII. yüzyıl sonunda, duraklama ve gerileme devri padişahlarının tahta çıktıktan sonra aldıkları kadınlar olarak başlamış ve XIX. yüzyılda ise Harem’in itibarlı kadınları arasında yerlerini almışlardır. I. Abdülhamid’e kadar hususî daireleri olmayan ikballer için, I. Abdülhamid, Topkapı Sarayı’nda Gözdeler-İkballer Dairesini inşâ ettirmiştir. Kadın Efendiler ile ikballerin en önemli özelliği, Padişah’ın vefatından sonra da statülerini koruyabilmeleridir.

İkballer, Kadın Efendilerin ölüm, boşanma ve benzeri sebeplerle Padişahtan ayrılmaları ile terfi ederler. Yani Padişahın kadınlarından biri vefat eder veya gözden düşüp Eski Saray’a gönderilirse, ikballerden biri ve genellikle Baş İkbal onun yerine geçerek Kadın Efendi unvanını alırlardı. Mesela II. Mahmut’un ikinci ikbali iken Abdülaziz’i doğuran Pertevniyal Sultân, hemen beşinci Kadın Efendiliğe yükselmiştir. İkballer arasında Padişahların kadınlarından fazla sevdikleri de vardır. II. Abdülhamit’in sonradan dördüncü kadınlığa yükselen Baş İkbali Müşfika Kadın Efendi gibi. İkballer de, kışın kürkle kaplı elbise giymek hakkına sahiptiler.

İkballerin özel hizmetçileri vardı ve hizmetlerine ayrılan cariyeleri bulunmaktaydı.

Cariyeler ve İkballerle nikâh kıyılması gerekmiyordu. Çünkü padişahla aralarında köle-sahip ilişkisi vardı ve kölelerle cinsel ilişkiye girmek Müslümanlığa göre yasak değildi. Bu durum da hesaba göre en çok 4 kadınla evli olmak şartını çiğnemiyordu.

Kadın Efendiler, Hasekiler

Müslümanlıkta 4 kadından fazlası ile evlenmek kabul edilmez. Kadın Efendiler bu yasağı delmek için ortaya çıkmış bir çözümdür. Bunlar padişahın kendilerinden çocuk sahibi olduğu cariyeleridir. Padişahların nikâhlı eşleri değildirler. Aynı anda en çok 8 kadın efendi olduğu tespit edilmiştir.

Padişahın ilk kadınına Baş Kadın Efendi denirdi. Diğerleri de İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve sekizinci Kadın Efendi diye anılırlardı. Baş kadın ve diğer Kadın Efendilere özel daireler ve emirlerine cariyeler ve kalfalar verilirdi. Kadın Efendilerden birisi vefat ederse veya Padişah’tan ayrılırsa, yerlerine Padişahın tercih ettiği ikballerden biri, Kızlar Ağasının sunuşuyla Kadın Efendi olurdu. Kadın Efendiye bir berat verilirdi.

Kadın Efendiler zamanla devlet işlerine karışmışlardır. Hürrem, Safiye, Kösem ve Turhan sultanların etkileri bilinmektedir. Kanunî Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra Padişahların ordularının başına geçerek sefere gitmeyişlerinde ve Saraya kapanıp kalmalarında Kadın Efendilerin önemli rolü olmuştur.

Kadın Efendilere Haseki de denirdi.

İçoğlanları

Bunlardan başka, bazı kaynaklarda padişahların ve çevresinin kadınlardan başka arzuları olduğundan da söz edilir.

“Padişah yakınlarında bulunan ve iç sarayda çalışan içoğlanları, yakışıklı ve parlak gençlerden seçilir ve yüzleri peçe ile kapatılırdı“ ve sebep olarak şunu söylüyorlardı: “Genç bir hoca veya terbiyeci, genç ve bıyığı bitmemiş çocuklarla fazla yalnız kalmasın. Zira nefis, insanları kötülüklere sevk edebilir. Hatta bu tür gençler yüzlerine peçe bile örtebilirler. Bu tür gençlere şabbemret denilir”.

Cevdet Paşanın söylediği:

“İstanbul’da bizim delikanlı sevgililerimiz vardı”

“Tanzimat, sosyal hayatta birçok değişiklikler getirdi ve erkeğin yerini kadın aldı ve bazı kişiler bu huylarından vazgeçmediler, gizli gizli erkek sevgilileriyle bir arada oldular.”

Araştırmak isteyenler internette bulabilirler. Ancak Lale Devri şairi Nedim’in şiirinde genel eğilim açıkça görünür:

Sabah namazına deyu çıkıp

Gidelim serv-i revanım

Yürü Sadabad’a

Bu nedenle padişahların kadınlara olan düşkünlüğünü hoş görmek düşüncesindeyim. Çünkü daha kötüsü vardı.

Haremağaları, hadımağaları

Müslümanlıkta hadım etmek yasak olduğu için Harem’de iş görecek kişiler Müslüman olmayanlardan seçilir ve bunlar daha saraya gelmeden hadım edilirdi. Hadım etmek, kişinin cinsel organlarını keserek almak demektir. Müslümanlıkta hadım etmek yasak olmasına rağmen, sarayda veya başka yerlerde kurulan haremlerde kullanıldığı ve alıcısı olduğu için insanlar hadım edilirlerdi. Hadım işlemi saray dışında yapıldığı için Padişahlar ve yöneticiler dinen bu sorumluluktan kurtulmuş olurlardı. Ancak hadımların alıcısı olmasa, insanları hadım etmeye gerek olmazdı. Bana göre alıcılar da, yani Harem sahipleri bu durumdan sorumludurlar.

İmparatorluğun başlarında Haremağaları Avrupalı beyaz erkeklerden seçilirken daha sonra Afrikalı kara derililerden seçilmeye başlanmıştır. Çünkü onlar beyazlara göre daha dayanıklı oluyorlardı, yani hadım etme sırasında kolay ölmüyorlardı.

Hadım edilen bir erkeğin kıllanması durur, genellikle cinsel isteği de son bulurdu. Ama son bulmadığı zamanlar, hadım işleminin tam olarak yapılmadığı durumlar da vardı.

Bunlardan bazen cariyelerle ilişkiye girenler olurdu. O yüzden haremağalarının Harem’e girmesi yasaktı. Ancak kapının önünde ona gösterilen yerlerde bekletildikleri söylenir.

Bazı haremağalarının hadım işleminin tam olarak yapılmadığı tespit edilince, bunlar saraydan uzaklaştırılırdı.

Kâbus-nâme’den: "Geldik imdi hadım olarak istihdam etmek için alacağın kulun nişanlarına... Gayet kara ve ekşi yüzlü ve yüzü buruş buruş olsun. Gövdesi zayıf, derisi kuru, saçı yufkacık, dişleri seyrek, sesi incecik ve baldırı ince olsun. Dudağı kalın, burnu yassı, parmakları kısacık, boyu büğrü ve boynu ince olsun. Bu dediğim gibi olunca sarayda hadım (hadımağası) olmaya yarar. Amma sarayda ak hadım olması gerekmez. Hele ki benzi kızıl olursa. Sonra gayet sakın sarışın hadımdan, çok çekin bu cinsten. Hele saçı yoluk, gözü sulanır, çapaklı ve yaşarır olursa… Derler ki, kendi sever avreti ya da başkasına sevdirmek için pezevenklik eder. Hâsılı bunun gibiden hayır gelmezmiş."

Bir saray görevlisinin Kızlarağasına yazdığı şikâyetnameden: ‘Hadımlarla içli dışlı olan odalıkların doymak bilmeyen bir cinsel iştahları olduğu doğru mu? Böyle olduğu bütün İstanbul’ca bilinen bir şey. İki odalık azat edilmiş ve haremden ayrılıp evlenmişlerdi. Ama evlenmelerinden bir hafta sonra kocaları, karılarını boşadılar. Sebep de karılarının kendilerine hadımağaları kadar başarılı olamadıklarını söylemeleriydi.’ ” Bazı hadımağaları da delikanlıları kızlara tercih edermiş. Bugünkü deyimiyle “gay”, yani kendi cinsine ilgi gösteren hadımağaları da varmış. Zaten Osmanlı’nın eşcinselliğe bakışı da oldukça esnekmiş.

Buradan bir de cariyelerin bazen azad edilip saraydan çıkabildiklerini de anlıyoruz.

Hadım edilmiş son haremağası, Cumhuriyet’ten sonra serbest kaldı ve uzun yıllar yaşadı. Sesi bir kadın gibi inceydi.

Harem

Topkapı Sarayı Harem’inde, Kadın Efendilere, İkballere ayrılmış odalar, cariyelerin kaldıkları yerler, küçük yaştaki padişah çocukları için odalar, toplu olarak yıkanılan hamam, mutfak ve bir araya geldikleri Hünkâr sofrası salonu bulunurdu. Bazı kaynaklarda sanki suçmuş gibi padişahların hiç âlem yapmadığı, cariyelerini hiç oynatmadığı söylenir. Bunun doğru olmayacağı açıktır. Padişah da bir insandı. Üstelik sanı Padişah olan bir insandı. Orası hiç girilmeyen bir ortamdı. Haremağaları giriş kapısının önünde ve çevresinde beklerlerdi. Harem’i Valide Sultan yönetirdi.

Padişahlar haremleri konusunda dış dünyaya ketum davranmışlar, çok fazla bilgi vermemişlerdir. Kadınlar fazla uzun ömürlü olmazdı. Çünkü Harem Güneş ışığı almazdı. Gündüz bile karanlıktı ve sürekli rutubetliydi. O yüzden Harem kadınları arasında genç yaşta çok fazla ölüm görülmüştür. Bunlar dışarıya görüntü vermemek ve mahremiyeti sağlamak için olmuştur.

Bazı gezginler Harem’i gördüklerini iddia etse de bu iddia doğru olamaz. Topkapı Sarayı Harem’i, ancak Harem kapatıldıktan sonra, Dolmabahçe Sarayındaki Harem de Cumhuriyetin ilanından sonra görülebilmiştir.

18. Yüzyıl başlarında İngiliz Büyükelçisinin eşi Lady Montegau’nun Harem’e girmesine izin verilmiştir. Anılarından: “Hamamda iki yüz kadar kadın vardı. Hiç birinde bizdeki gibi alaycı gülüşmeler ve fısıldaşmalara rastlamadım. Üstelik benim için “güzel, çok güzel” dediklerini işittim. Bir kadının, bir başka kadın için “güzel” diyebilmesi hayal bile edilemez.”

“Cariyeler ve Kadınefendiler taşlığı: Cümle kapısı holünden Kızlarağası Dairesi ile Kalfalar Koğuşu arasında devam eden yoldan sola dönülerek Cariyeler Hamamı ile Kadınefendi daireleri arasındaki geniş ve uzun hole cariyeler ve Kadınefendiler Taşlığı denilmektedir. 16. yüzyıl ortalarında Karaağalar taşlığıyla beraber inşa olunmuş. 1665 harem yangınından sonra yenilenmiştir. Kadınefendi dairelerinin taşlığa bakan cephelerindeki manzara resimleri, naturalist Türk resminin 18. yüzyıldan kalan ilk örnekleridir. 16. yüzyıl sonlarında kadınefendi daireleri yapılmadan önce taşlık Haliç’e doğru bir terasla açılırdı.

Cariyeler Hamamı: Cariyeler ve Kadınefendiler Taşlığının sonunda Karaağalar Koğuşuna bitişik olarak yapılmıştır. Sarayın en eski hamamıdır. Kubbeli bir camekân, iki bölümlü ve tonozlu bir ılıklık ve küçük bir halvet bölümünden ibarettir. Hamamın yanındaki bir merdivenden taşlığın sol tarafında bir sıra abdest musluğu, büyük kubbeli hamam girişi, kalfalar dairesine çıkan merdiven kapısı, onun yanında hamam külhanının giriş kapısı bulunurdu.

Tam karşısında çamaşırlık, mutfak, kiler ve aşçıbaşına ait bir oda vardır.

Taşlığın sağ tarafındaki birinci, ikinci ve üçüncü kapı sırasıyla birinci, ikinci ve üçüncü kadınefendi odalarıdır. Dördüncü kapı kırkmerdiven diye anılan 52 basamaklı, harem bahçesine inen geniş bir merdivene açılır. Beşinci kapı padişah sarayı dışında hiçbir benzeri olmayan cariyeler koğuşuna aittir. Birçok kalfa odasının bulunduğu üst kat sayesinde cariyeler koğuşunun galeri katına ulaşılır. Bu durum koğuşun sürekli olarak kontrol altında tutulduğunun bir işaretidir.

Cariyeler I. Koğuşu: Taşlığın haliç kenarında Kadınefendi Dairesi ile meşkhane arasında yer almaktadır. Mermer sütunlarla desteklenmiş asma katı bulunan büyük bir tek hacimdir. Zamanla sütun araları ahşap bölmelerle birleştirilmiş, tek tek mekânlar oluşturulmuştur. Mimari tarihimizde hemen hiç rastlanmayan bu tarz, cariyeler dairesindeki günlük hayat prensiplerine uygun hale getirilmek istenmesi sonucu ortaya çıkmış olabilir.

Yirmi, yirmi beş cariyenin oturduğu, yiyip, içtiği, yatıp kalktığı bu hacim içindeki asma katlara alttan çıkış imkânı yoktur. Asma katların korkulukları alt kattakilerin üst kattakileri görmesine engel olacak kadar yüksektir. Asma kata cariyeler taşlığındaki abdest muslukları yanında bulunan ustalar dairesinden geçilerek ulaşılırdı.

Üst katlarda yaşayan cariyeler ise acemi cariyeleri istedikleri zaman kolaylıkla denetleyebilirlerdi. Böylece acemileri cariyelerin, cariyeleri kalfaların, kalfaları ise ustaların fark ettirmeden denetleyebildiği bir sistem ortaya çıkmıştı.

Bu durum koğuşlardaki hayatın kural ve disiplinlere uymasında, düzenli ve intizamlı olarak işleyişinde büyük etken olmuştur.

Koğuş büyük ve tek bir ocakla ısıtılır, ayrıca odalarda mangallar bulunurdu. Odalar sade olup bizzat sakinleri tarafından duvarlarında süslemeler yapılmıştır. Cumbalı ve kafesli pencereleri Marmara Denizine ve Haliç’e bakardı.

Cariyeler yüksek kerevetler üzerinde yatarlardı. Yatakları yünden yapılmış olup sertti. Bütün gece dairelerde lambalar yanardı.

Cariyeler Alt Taşlığı: Topkapı Sarayının Gülhane Parkı ve Arkeoloji Müzesine bakan köşesinde bulunan üstü açık avludur. Cariyeler Üst Taşlığına göre 12 metre daha düşük rakımda yapıldığından burası Cariyeler Alt Taşlığı adı ile anılır. Taşlığın saray tarafında harem hastanesi ve mutfağı, sağda harem bahçesine bakan tarafında hekim odası ve Cariyeler İkinci Koğuşu, Gülhane Parkına bakan tarafta odun deposu, Arkeoloji Müzesi yönünde ise hamam, ölü yıkama yeri, meyyit kapısı ve çamaşırlık yer almaktadır.

Kırkmerdivenle cariyeler dairesinin üst taşlığından (Kadınefendiler Taşlığı) inilen bu alt taşlığın harem bahçesine açılan kapısı cariyeler dairesi ile harem bahçeleri arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır.

Cariyeler İkinci Koğuşu: Cariyeler Alt Taşlığı ile harem bahçesi arasında kalan cariyelere ait ikinci koğuştur. Cariyeler Birinci Koğuşunun benzeri olarak inşa edilmiştir. Pencereleri Cariyeler Taşlığına bakmaktadır. Büyük ocağı alt kattan üst kata kadar uzanır. Bu koğuşun da asma katları ile alt katı arasında merdiveni olmaması burada yaşayanların da acemiler ve cariyeler diye iki sınıftan oluştuğunu gösterir.

Cariyeler Hastanesi: 1665 Harem yangınından sonra Kadınefendi Daireleri cephesi ile büyük biniş önünde haremi bahçeden ayıran duvarlar kullanılmak suretiyle yapılmıştır. 40 merdiven sistemiyle cariye taşlığına, zemin katta harem bahçesi ve karşı yönde meyyit kapısı ile Has bahçeye açılır. Hastane, payeli revaklarla çevrili bir avlunun kenarlarındaki mekânlardan ibaret olup yer yer iki katlıdır. Harem hastanesine girişte sağ tarafta hastalar odası, sol yanda hastane mutfağı ve hastane koğuşu yer alır. Koğuş pencereleri cariyeler dairesinin alt taşlığı olarak anılan taş avluya bakmaktadır. Koğuşla tüm hastane yapıları gibi dekorsuzdur. Hastanenin altındaki revaktan meyyit kapısına kadar uzanan kısımda ölenlerin yıkandığı çok mekânlı ve büyük ocaklı bir gasilhane mevcuttur.

Cenaze Yıkama Yeri ve Meyyit Kapısı: Haremde vefat eden cariyelerin ve saray görevlilerine ait cenazelerin yıkandığı yerdir. Cariyeler alt taşlığının sonunda günümüzde Arkeoloji Müzesi bahçesine bitişik olan köşededir. Yıkanan cenazeler, yanındaki meyyit kapısında dışarı çıkarılırdı. Padişahların cenazeleri ise Mukaddes Emanetler Dairesinin kapısı yanındaki revaklı bölümde bulunan çeşmenin önünde yıkanırdı. Üçüncü avluya bakan kapı önündeki sette ise cemaate hal sorma (Tezkiye) yapılırdı.

Ustalar Dairesi: Valide Taşlığı ile cariyeler Taşlığı yolu arasına yer almaktadır. Her iki avluya da geçişleri bulunmaktadır. Valide Taşlığına açılan bölümü daha büyük ve itinalıdır. Bu kısmın Fatih devrinden kalma olduğu tahmin edilmektedir. Bir hela ve çeşmeli merdiven girişiyle değerlendirilen zemin kat üzerinde bir sofa, başoda ve kiler odasından mürekkep ana daire yer alır. Burası tekne tonozla örtülüdür. Her iki taşlığı kontrol eden konumuyla üst düzey harem ustalarına ait olduğu düşünülmektedir. Girişi cariyeler taşlığından sağlanan diğer kanada ise doğrudan kesme taş bir merdivenle ulaşılır. Bu dairenin 16. yüzyılın harem yapılaşması sırasında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Burada da saray ustaları ve kalfaların barındığı odalar yer alıyordu.

İşte bu mekânların da içerisinde bulunduğu haremin bir adı da Darüssaade yani Saadet Dairesi idi. Cariyeler buraya isteyerek veya istemeden geldiler. Fakat muhakkak ki dışarıda olan hür kadınların da arzusunu çeken bir merkezdi burası.

Sakinlerinin kimi padişah hanımlığına, kimi valide sultanlığa, kimi gözdeliğe, kimi ikballiğe yükseldi. Kiminin bahtı sonuna kadar açıktı. Kiminin talihi ise yaver gitmedi. Kimi güldü, kimi üzüldü. Ama mutlu veya mutsuz ömürlerinden bir kısmını burada sürdüler. Sonra muhakkak ki o bölüm, hayatlarının en hatırlanacak ve hasretle yâd edilecek kısmı olacaktı.

Osmanlı Harem hayatı bir sırdı. Bu sırrın bir parçası olan cariyeler çoğunlukla dışarı çıktılar. Ancak onlar öyle bir sırdaş idiler ki saray ve harem hayatı ile ilgili olarak tek bir kelâm etmediler.

Sırları ile yaşadılar ve sırları ile gömüldüler!” (*)

Kadın hakları ise Cumhuriyet döneminde verilmiş olmasına rağmen mücadelesi Osmanlı döneminde başlamıştır. Kadının sokağa çıkması, bazı Müslüman kadınların bilerek ve her şeyi göze alarak peçelerini açması, Osmanlı'nın sön dönemine denk gelir.

Cumhuriyetle birlikte ülkeden sürülen padişah hanedanında, kadınlar daha o zamandan modern yaşama ayak uydurmaya başlamışlardı. Bugün de bir Müslüman Halife eşi, çocuğu gibi değil, bir Avrupalı gibi yaşamaktadırlar.

İlk Harem dönemi Türkmen aşiret geleneklerinden izler taşır. Bu 1370’li yıllara kadar süren dönemdir. İlk üç padişahı kapsar. Bunlar soylu yabancı kızları eş olarak aldılar.

1- I. Osman (1300-1324) (Osman Gazi) Annesi Hayme Hanımdır.  İlk eşi Şeyh Edebali’nin kızı Mal Hatun idi. Diğer eşleri konusunda bilgiler net değildir. Haremi, cariyeleri konusunda bir bilgi yoktur. Ancak iki Moğol kız kardeşi eş olarak aldığı da söylenmektedir: Mal Hatun ve Bala Hatun.

2- Orhan (1324-1360) (Orhan Gazi) Annesi Mal Hatundur (aslen Moğol). İlk eşi Kütahya yolu üzerindeki Yarhisar’ın esir edilen Bizans tekfurunun kızı Holophira (Sonraki adı Nilüfer) idi. İkinci eşi Bizans İmparatoru Kantakuzen’in kızı Theodora idi. Murat Hüdavendigâr, Holophria’dan olmuştur. Nilüfer,  bu adın Türkçeleştirilmesinden çıkmıştır.

Orhan Gazi’nin diğer Hatunları:  Asporça, Beylun Hatun, Maria, İkinci bir Theodora, Efdandise’dir. Bu eşler politik nedenlerle Müslüman olmaya zorlanmamıştır. Eşlerinin en az dördü Rum’du. Büyük oğlu Süleyman Gazi’yi ve küçük oğlu Halil’i de Rumlarla evlendirmiştir.

3- I. Murat Hüdavendigâr (1360-1389) Annesi Nilüfer Hatun’dur. (Holopihra, aslen Rum) Sırp Prensi ve Bulgar Kralının kızlarını aldı.

Hatunları: Tamar (aslen Bulgar), Gülçiçek Hatun (Maria, aslen Bulgar).

4- Yıldırım Beyazıt (1389-1402) Annesi Gülçiçek Hatundur (Maria, aslen Bulgar).

Hatunları: Germiyanoğlu Yakup Beyin kızı Devlet Hatun. (Bu şekilde Yıldırım Beyazıt’a kızın çeyizi olarak Simav, Tavşanlı ve Kütahya verildi).

Cariyelik sisteminin en geç bu dönemde bağladığı sanılıyor. Yıldırım’ın cariyeleri olduğu biliniyor. Timur’a yenildikten sonra saraydaki hatunlar ve cariyeler esir edilmiş. Bir söylentiye göre Yıldırım görecek şekilde oynatılmış. Bundan sonra gelen padişahlar da cariyeler edindiler.

5- Mehmet Çelebi (1413-1421) Annesi hakkında çelişkili bilgiler vardır. Birine göre Devlet Hatun, birine göre Bulgar asıllı Olga’dır.

Hatunları: Sofya, Veronika, cariyesi, Anna.

6- II. Murat (1421-1451) Annesi Emine Hatundur (Veronika).

Hatunları: Sırp Prensi Brankoviç’in kızı Huma Hatun (Maria Despina, Sırp milliyetçisi ve tutucu bir Hıristiyan’dı. Hiçbir hatunu din değiştirmesi için zorlanmadı). Aime (aslen Fransız), Stella (aslen İtalyan).

7- Fatih Sultan Mehmet (1444-1481) Annesi Hûma Hatundur (Maria Despina, aslen Sırp). Topkapı Sarayındaki Harem’in temelleri bu dönemde atılmış, ancak Yavuz Sultan Selim’e kadar Beyazıt’taki eski Saray’da devam etmiştir.

Hatunları: Helen (aslen Rum), Tamara (aslen Rum), Kornelia (aslen Rum), Pontus Kralının kızı Anna (aslen Rum).

8- II..Beyazıt (1481-1512) Annesi Sitti Mükrime Hatundur. Emin Gülbahar Hatun (Kornelya, aslen Arnavut) onu yetiştirmiştir.

Hatunları: Anita, Betty, Suzi.

9- Yavuz Sultan Selim (I. Selim) (1512-1520)  Annesi II. Gülbahar Hatun (aslen Rum/Laz). Bazı kaynaklarda annesi Ayşe Hatun (Bettty) olarak belirtilmektedir.

Hatunları: Hafsa Sultan (Helga, aslen Kırım Hanlığından, Lehistan/Polonya Yahudisi olduğu da söyleniyor), Ayşe Sultan (Aleksandra, aslen Sırp).

10- Kanuni Sultan Süleyman (I. Süleyman) (1520-1566) Annesi Hafsa Sultandır (Helga, aslen Kırım Hanlığından, Lehistan/Polonya Yahudisi olduğu da söyleniyor).

Hatunları: Hürrem Sultan (Roksalan, aslen Ukraynalı, ölümü 1558. Sonraki padişah II. Selim’in annesi idi. Onun padişah olabilmesi için Kanuni büyük oğlu şehzade Mustafa’yı öldürtmüştür. O sayede Hürrem de hayatta kalmıştır. Hürrem Sultan, Harem’i eski saraydan Topkapı’ya taşımıştır), Anna (aslen Leh), Mahidevran Sultan (aslen Arnavut, babası tarafından öldürülen şehzade Mustafa’nın annesi), Gülfem Hatun (Rozalina aslen Sicilyalı, İtalyan. İnanması güç bir rivayet: Gülgen Hatun Cami yaptırıyordu. Parası yetmedi, cariyelerden yardım istedi. Bir cariyeye para karşılığı Kanuni’yle birlikte olma sırasını sattı. Buna kızan Kanuni Gülfem’in başını vurdurdu. Kanuni gerçeği öğrenince çok üzüldü ama olan olmuştu. İnanmama sebebi. Gülfem neden Kanuni’den para istememiş? Kanuni’nin neden böyle bir şeyden haberi yok? Bence olay Kanuni’nin cariyesinin başını kestirmesine kılıfıtr.)

11- II. Selim (1566-1574) Annesi Hürrem Sultandır (Roksalan, aslen Ukraynalı) Hürrem Sultan’ın 1550’de sağlığı bozulmuş ve yaşamı son bulmuştur.

Hatunları: Nurbanu Sultan (Cecilia/Raşel, aslen Venedik Cumhuriyeti, Yahudi)

12- III. Murat (1574-1595) Annesi Afife Nurbanu Sultan (Cecilia/Raşel, aslen Venedik Cumhuriyeti, Yahudi).

Hatunları: Safiye Sultan (Sofia Baffo, Venedikli bir asilzadenin kızı iken korsanlar tarafından kaçırılarak şehzade Murat’a verilmiştir), Nurbanu Sultan (ölümü 1583), Valide Sultan ününü alan ilk padişah annesidir. Diğer hasekileri: Mihriban, Nazperver, Şahhuban, Fahriye. Ninuşka (aslen Macar) ve Mona (aslen Leh) ikisinin asıl isimleri olsa gerektir.

Padişahın 130 çocuğu oldu, ancak fazla üzün ömürlü olmadılar. Padişah öldüğünde, 27 kızı, 19 oğlu, kimileri hamile olan 200 kadar hasekisi, odalığı ve cariyesi vardı.

13- III. Mehmet (1595-1603) Annesi Safiye Sultandır (Soffia Baffo, aslen Venedikli, ölümü 1605) Yeni padişah, ilk günden eski Harem’de katliama girişmiştir. En büyüğü 11-12 yaşında, kimi kundakta olan 19 erkek kardeşinin hepsi öldürüldü. Babasının hamile cariyeleri de öldürüldü.

Hatunları: Violetta (aslen İspanyol), Handan Sultan (Helen, aslen Rum)

14- I. Ahmet (1603-1617) Annesi Handan Sultan (Helen, aslen Rum)

Hatunları: Baş Hasekisi Mahpeyker Kösem Sultandır (Anastasya, aslen Rum).  Bundan sonra şehzadelerin kafeste yaşama dönemi başladığı için Kösem Sultan, birden çok çocuğunun padişah olması ile yaklaşık yarım yüzyıl devlet içinde söz sahibi olmuştur. Diğerleri: Evdoksiya (aslen Rum)

15- I. Mustafa (1617-1618) (Deli Mustafa) Annesi Handan Sultandır (Helena, aslen Rum). Başka bir kaynakta annesinin Violetta (aslen İspanyol) olduğu söylenir.

I. Mustafa kafeste ve sürekli ölüm korkusuyla yaşamaktan aklını oynatmıştı. Padişah olduktan bir zaman sonra yeniden kafese kapatıldı. Cariyeleri olduğu bilinse de fazla bir bilgi yoktur.

16- II. Osman (1617-1622) (Genç Osman) Annesi Mahfiruze Hatice Sultandır (Mariya, aslen Rum).

Hatunları: Marika (aslen Rum), Akile (aslen Arnavut).

17- IV. Murat (1623-1640) Annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır (Anastasya, aslen Rum, ölümü 2 Eylül 1651). Kösem Sultan, önceki iki padişah döneminde eski sarayda kalmıştır.

Hatunları: Keti (aslen Rum), Anna (aslen Rum), Helena (aslen Rum).

18- I. İbrahim (1640-1648) Annesi Mahpeyker Kösem Sultandır Sultan’dır (Anastasya, aslen Rum, ölümü 2 Eylül 1651). Diğer hasekileri dövermiş.

Hatunları: Turhan Sultan (Nadya, aslen Rus), Eva (aslen Leh), Maryam (aslen Ermeni), Katrin (aslen Sırp).

Kadın Efendileri: Haseki Hüsrev Sultan.

Cariyeleri: Gülbeden (Veronica, aslen Gürcü), Zafire (Sophira, aslen Kırımlı).

19- IV. Mehmet (1648-1687) Annesi Hatice Turhan Sultan’dır (Nadya, aslen Ukraynalı). Büyükannesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Onun ayak oyunları ile padişah olmuştur.  Onun padişah olabilmesi için oğlu İbrahim’i kafes arkasına kapattırıp sonra da boğdurmuştur. Fakat onu da kötü bir son bekler. Hatice Turhan Sultan, Haremağaları ile ittifak kurar. Onların içeri aldığı baltacı ve içoğlanları (neler varmış)  onu saklandığı dolapta bulup sopa ve tekmelerle dövüp, parmaklarını kırıp kulaklarını yırtarlar. Büyük olasılıkla tecavüz de ederler. Son olarak Kuşçu Mehmed, perde ipi veya saçı ile onu boğar.

Hatunları: Bella (aslen Korsikalı), Evamia (aslen Rum), Jessica (aslen romen), Flora (aslen Ermeni), Helen (aslen Rum).

24 Temmuz 1665’te, Bir cariye sarayda yangın çıkarır. Cariye Edirne’de boğulduktan sonra boynuna taş bağlanıp Tunca nehrine atılır.

20- II. Süleyman (1687-1691) Annesi Saliha Dilaşub Sultandır (Katerina, aslen Sırp)

Hatunları:

21- II. Ahmet (1691-1695) Annesi Hatice Muazzez Sultandır (Eva, aslen Leh/Polonyalı)

Hatunları: Yeremiye (aslen Giritli Rum), Diana (aslen Rum)

22- II. Mustafa (1695-1703) Annesi Mehpare Emetullah Gülnuş Sultandır (Evmanya Vorya, aslen Giritli, Venedik Cumhuriyeti, ölümü 1715).

Hatunları: Vera (aslen Rus), Angela (aslen Rum), Mari (aslen Sırp), Aleksandra (aslen Rum)

 

Harem’de ikinci dönem

 

23- III. Ahmet (1703-1730) Annesi Emetullah Gülnuş Sultandır  (Evmanya Vorya, aslen Girit, Venedik Cumhuriyeti, ölümü 1715). Lale Devri. 18 kadını ve ikbali vardır. Bunlardan 32 kız ve 21 erkek çocuğu olmuştur.

Hatunları: Margaret, Isabelle, Louise, Janet, Ida, Charlotte, Katherine, Jennifer, Betty, Susanne, Elizabeth…

24- I. Mahmut (1730-1754) Annesi Saliha Sebkati Sultan’dır (Aleksandra, aslen Rum/Rus, ölümü 1739).

Hatunları: Maggi (aslen Macar), Olga (aslen Rus)

25- III. Osman (1754-1757) Annesi Şahsuvar Sultandır (Mariya, aslen Sırp). Kadın düşmanı idi. Harem’de dolaşırken kadınlarını görmemek için, kadınlar onun geldiğini anlayıp saklansınlar diye pabuçlarının altına çivi çaktırmıştır.

Hatunları: Olivia (aslen Sicilyalı İtalyan), Olga (aslen Sırp).

26- III. Mustafa (1757-1774) Annesi Emine Mihrişah Sultandır (Janet, aslen Fransız) 1766’daki büyük depremde saray ve harem harap olmuş, yeniden yapılmıştır.

Hatunları: Agnes (aslen Cenevizli), Elsa (aslen Korsikalı), Emily (aslen Romen), Mona (aslen Leh), Poli (aslen Gürcü).

27- I. Abdülhamit (1774-1789) Annesi Rabia Şermi Kadın Efendidir (Ida, aslen Macar/Rum) Yaşlılığına kadar kafeste yaşayan padişah, ilk kez kadınları için manzaralı bir oda yaptırmıştır. Cariye Mehtab’ı oynarken görüp beğenmiş ve beşinci karısı yapmıştır.

Hatunları: Melina (aslen Macar), Sonya (aslen Bulgar), Nache (aslen Fransız)

28- III. Selim (1789-1807) Annesi Mihrişah Sultan’dır (Agnes, aslen Cenevizli). Bu dönemde sarayın kapıları ilk kez yabancılara açılmıştır. III. Selim’in katledilişine haremağaları ve bazı cariyeler yardımcı olmuşlar, daha sonra onlar da öldürülmüştür.

Hatunları: Patricia, Linda, Berty, Allis, Lisa, Rosanna, Anna, Magdelena…

29- IV. Mustafa (1807-1808) Annesi Ayşe Sineperver Sultan’dır (Sonya, aslen Bulgar, ölümü 1814). III. Selim’in bütün çocuklarını ve hatunlarını öldürtmüştür. Daha sonra Alemdar vakasında kendisi, annesi ve hatunları öldürülmüştür.

Hatunları: Flora, Adela, Sophie, Gloria.

30- II. Mahmut (1808-1839) Annesi Nakşidil Sultandır (Aimée du Buc, aslen Fransız, ölümü 1817). 17 kızı ve 18 oğlu olmuş. Bunlardan yalnızca Abdülmecid, Abdülaziz ve Adile Sultan hayatta kalmış. Hepsi genç yaşta ölmüş. Nakşidil Sultan, Topkapı’dan Dolmabahçe Sarayına taşınan ilk Valide Sultandır. (Tanzimat Fermanı’nda annesinin de etkisi olduğu sanılıyor).

Daha sonra Topkapı Sarayı Harem’i yaşlanan Velide sultanlara, hasekilere, cariyelere sığınak olmuştur.

Hatunları: Miriam (aslen Ermeni), Fatma (aslen Arap çingenesi), Furi (siyah derili Arap), Kerime (aslen Acem-Boşnak), Margareta (aslen Boşnak), Nora (aslen Rum), Olga (aslen Rus), Rosy (aslen Cenovalı), Nina (aslen Rum), Ester (aslen Bulgar), Flora (aslen Gürcü), Sophie (aslen Arnavut), Suzan (aslen Yahudi), Zona (aslen Sırp), Besime (aslen Çingene).

31- Abdülmecit (1839-1861) Annesi Bezm-i Âlem Sultandır (Suzi, aslen Gürcü Yahudisi) 26-27 Karısı vardı.

Hatunları:  Rahime Piristu Sultan (aslen Çerkes), II. Abdülhamid’in annesi Tirimüjgan Hatun (Virgine, aslen Ermeni), Henriette (aslen İngiliz), Vilma (aslen Fransız), Caroline (aslen Rum).

Cariyeleri: Nalandil Hanım.

Eşlerinin çoğu 23-24 yaşlarında ölmüş. Bu şüpheli bir durum olarak görülebilir. Genç ölümler nedeniyle 7 tanesinden fazlası bir arada bulunmamıştır.

32- Abdülaziz (1861-1876) Annesi Pertevniyal Sultandır (Besime, aslen Romen/Çingene, ölümü Topkapı Sarayı, 1883).

Hatunları: Adela, Aliş, Asporce, Anna, Camelia.

33- V. Murat (1876) Annesi Şevkefza Sultandır (Vilma, aslen Laz/Gürcü)

Topkapı Sarayı en son Haziran 1876’da tahttan inen padişah Abdülaziz’e hizmet etmiştir. Eski padişah oradan Feriye köşküne taşınmış ve orada öldürülmüştür (Bazıları intihar der fakat intihar etmesi için sebep yoktu).

Hatunları: Carmen, Marone, Elif, Clarissa.

34- II. Abdülhamit (1876-1909) Annesi Tirimüjgan Hatundur (Virgine, aslen Ermeni). Tahttan indirildiğinde, Yıldız Sarayında bulunan kadınlar Topkapı Sarayına taşınmıştır.

Hatunları: Lucienne, Sylvia, Iliana, Helga, Etienne, Marica, Zara, Sevilla, Lester, Ovsanna, Ruth, Meri, Elisa.

İkballeri: Müşfika Kadın Efendi

35- V. Mehmet Reşat (1909-1918)  Annesi Gülcemal Hatundur (Sofya, aslen Arnavut) 1910’da Padişah Topkapı Sarayını tümüyle boşalttırır ve saray ziyaretçilere açılır.

Hatunları: Vivienne, Theresa, Chantal

36- VI. Mehmet Vahdettin (1918-1922) Annesi Gülistan Münire Hatundur (Münire, aslen Adigeli)

Hatunları: Silva, Isabelle, Drina, Adrienne, Ravena.

Hasekileri: Nazik Eda Kadın Efendi.

 

Kaynaklar:

http://blog.milliyet.com.tr/osmanli-da-haremin-gercek-yuzu--1-/Blog/?BlogNo=292589

Necdet Sakaoğlu, İffet, Saray-ı Şahane, Harem, NTV yayınları

Engereğin Gözündeki Kamaşma, Zülfü Livaneli

Padişah Anaları, Ali Meram

Osmanlı padişahları, Reşad Ekrem Koçu

Padişahın kadınları ve kızları, M. Çağatay Uluçay, Türk Tarih Kurumu Yayınları

http://t2174a.blogcu.com/osmanli-da-padisahlarin-sapkin-cinsel-tercihleri/13457963

http://www.derki.com/tarihteki/osmanli-hareminde-cinsellik

http://tr.wikipedia.org/wiki/Valide_sultanlar_listesi

http://blog.milliyet.com.tr/osmanli-padisah-anne-ve-hatunlari/Blog/?BlogNo=344948

http://e-tarih.org/harem/?sayfa=10647.65911.0.0.0.php&Osmanl%EF%BF%BD+Padi%EF%BF%BDahlar%EF%BF%BDn%EF%BF%BDn+kar%EF%BF%BD-koca+hayat%EF%BF%BD+ya%EF%BF%BDad%EF%BF%BDklar%EF%BF%BD+cariyelerden+ikballer+kimlerdir?

(*) Prof.Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL

       Onun yararlandığı kaynaklar:

Silahtar Fındıklı Mehmet Ağa, Silahtar Tarihi, İstanbul 1928, c.II, s. 580-582.

Çağatay Uluçay, Harem, Ankara 1985, s. 10-37

Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdülhamid, İstanbul 1994, s. 85-87

Safiye Ünüvar, Saray Hatıralarım, İstanbul 1964, s. 70-71.

İsmail H. Uzunçarşılı, Saray Teşkilatı, Ankara 1984, s. 147-151.

Ahmed Akgündüz, Osmanlı’da Harem, İstanbul 1995, s. 275-293.

Leslie Le Peirce, Harem-i Hümayun ( Çev. A. Berktay), İstanbul 1996, s. 185-191.

Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, İstanbul 1332, c. III, s. 37-40.

M.Anhegger (Eyüboğlu), Topkapı Sarayı?nda Padişah Evi: Harem, İstanbul 1987, s. 47-52.

Deniz Esemenli, Harem (Türk ? İslam Mimarisinde Harem Kısmı), Diyanet İslam Ansiklopedisi, 16, s. 138-152.

Leyla Saz, Saray ve Harem Hatıraları, Yeni Tarih Dergisi, II, İstanbul 1958, s. 412-413-415-442.

Şadiye Osmanoğlu, II. Abdülhamid Devrinde Harem Hayatı, Hayat Mecmuası 1963/1, s.7;1963/15,s. 14-15.

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..