Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '09

 
Kategori
Güncel
 

Kürtler ve Kürtçe

Kürtler ve Kürtçe
 

Bir zamanlar öyleydi ama, şimdi değil, sanırım...Hatta, dahaları da var şimdi...


KÜRTLER, TARİHİN HİÇBİR DÖNEMİNDE DEVLET OLAMAMIŞ VE ULUSALLIK AŞAMASINA ULAŞAMAMIŞ TOPLULUKLARDIR... BU NEDENLE DE ULUSAL BİR DİLLERİ HİÇBİR ZAMAN OLMAMIŞTIR.

Bir bakalım... Önce bir ansiklopediden başlayalım (her zaman söylerim; ben sosyal bilimler konusunda internet bilgilerne itibar etmem)... Önce, Kürtler'in kimler olduğunu görelim... Konumuz tarih olmadığı için kısa ve özet bilgiler vermenin yeterli olacağını düşünüyorum.

KÜRTLER :

Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi,
kökenleri hakkında değişik görüşler ileri sürülen Kürtlerin bir Ön Asya kavmi olduğunu yazıyor... AnaBritannica ise, Kürt adını, Sümer yazıtlarındaki "Kar-da-ka"; Asur tarihindeki (İÖ 1000) "Kur-ti-e" gibi aşiret adlarıyla ilişkilendirmektedir.

Kürtlerin etnik kökenleri konusunda, görüş birliği içinde olmayan tarihçilerin bir kısmı, Kürtlerin Karduklar'dan (Pers kralına karşı ayaklanan Asur'lu dağlı halk. Sonradan Gordyenelilr adını almışlar) geldiklerini yazmaktadırlar.

Bazıları, Kürtlerin İran asıllı olduklarını ve Ürmiye gölü çevresinden güneye göç ettiklerini; bazıları, Kürtlerin kökenini Gürcülere bağlamış; bazıları da, Kürtlerin, Orta Asya'dan Batı'ya göç etmiş bir Türk boyu olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir.

Kökenlerine hakkında farklı görüşler bulunan Kürtlerin tarihleri de, bu belirsizliğe paralel olarak farklı şekillerde yazılmıştır. Çeşitli kaynaklara bakıldığında, bu farklılığı hemen görmek mümkündür.

Şimdi burada, Ansiklopedi dışında bir kaynak devreye sokmak istiyorum. Bu kaynak, İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee'nin, orjinal adı "A Study of History" olan iki ciltlik "Tarih Bilinci" kitabıdır.

Bu kitabın ikinci cildinin sonunda, İ.Ö. 4300 tarihinden başlayan bir kültür-uygarlık kronolojisi ile bu kronulojiye(Sümer-Akad, Eski Mısır, Suriye, Orta Asya, Hindistan, Çin, Japonya, Eski Yunan-Roma, İslam Uygarlığı) uygun çizilmiş haritalar var. Ne kronoloji içinde ne de haritalarda, Kürt adı ya da Kürt adını çağrıştıran isimler bulunmaktadır. Ancak, 815 tarihli bir haritada, bugünkü Gürcistan bölgesinde "LAZİCA" ve Doğu Karadeniz Bölgesi'nde de "ARMENİYAK" isimleri geçmektedir(1)

Kürtler'in etnik kökenleri hakkında bu kadar bilgi, konumuz için yeterlidir. Şimdi biraz da "dil" konusuna değinelim. Kaynaklarımız, yine aynı iki ansiklopedi olacaktır.

KÜRTÇE :

Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Güney-Batı İran, Güney-Doğu Anadolu'da yaklaşık 15 milyon kişi tarafından konuşulan bir İran dili.

Yöreden yöreye, hatta köyden köye ayrılıklar gösteren Kürtçe başlıca iki "lehçe"ye ayrılır: Irak'ın kuzeyi, Güneyduğu Anadolu ve Suriye'de konuşulan lehçe "Kurmanci"; İran ve Doğu Irak Kürtlerinin konuştuğu lehçe ise, "Sorani"dir...Ayrıca, zazaca, gorani, mukri, badinani de, çeşitli yörelerde konuşulan lehçelerdir.

Kürtler, yaşadıkları her çevreden ve ilişkide bulundukları her toplumdan ya da topluluklardan dillerine katkı yapmışlardır. Kürtler bu bakımdan da yazı dillerini geliştirememişler; bir bölümü "Latin" alfabesini; İran ve Irak'takiler, "Arap" alfabesini; Ermenistan'dakiler ise "Kiril" alfabesini kullanmışlardır.

Görüldüğü gibi, Kürtler'in ne etnik yapısında ne de dillerinde tatmin edici bilgiler, en azından bana göre, yeterli ve doyurucu değildir.

ŞİMDİ BENİM GÖZLEMLERİM :

"Kürt Açılımı" konusunda yazdığım bloglarda, Kürtlerin etnik yapısına ve diline değindiğim bölümlere yorum yapan arkadaşlara, zaman zaman TRT-ŞEŞ'i izlediğimi ve yakında bu izlenimlerimi yazcağımı ifade etmiştim,

Şimdi bunu yapıyorum; ama, bu arada TRT-ŞEŞ'i izlemeye devam ettiğimi de söylemem gerek..Bilinmez, belki ilerde Kürtçe bile öğrenirim... İlk izlenimim, bu işin fazla zor olmayacağı noktasında...

Şu ana kadar, kısa sürelerle seyrettiklerim, haberler (spor haberleri dahil), magazin programları, kültür programları, sokak röportajları, dizi filmler (bu arada dizi filmlerin Kürtçe'ye çeviri ve seslendirmelerinin başarılı olduğunu söyleyebilirim) ve en son olarak da Ramazan programları...

İlk seyrettiğim programın adı, "xon Û Kerwon"; Türkçesi, "Han ve Kervan"... Türkçe'ye ne kadar yakın değil mi? "H" yerine "x" konmuş; "a" harfi "o" ile yer değiştirmiş ve "v" harfi de "w" olmuş.... Bu değişikliği, tüm Kürtçe yazılan metinlerde bulabilirsiniz...

Bu arada, yeri gelmişken şu bilgiyi de aktarayım. Türkçe alfabeden Ğ, Ö, Ü harfleri çıkarılmış, yerine X, W, Q, Ê, Û harfleri konmuş ve bütün bu harfler Türkçede okunduğu gibi okunuyor.

Bence, TRT-ŞEŞ'i izlediğim kadarı ile Kürtçe, Türkçe'de kullandığımız harflerle kolaylıkla yazılabilir... Yapılan harf değişiklikleri, Kürtçe'ye özgü bir dil oluşturmak isteğinden kaynaklanan bir zorlamadan başka bir şey değildir, bana göre...

x x x

NOT: 1960 öncesinde ya da sonrasında... Alpaslan Türkeş'in Genelkurmay'da görevli bulunduğu bir sırada, üç-beş kişilik bir Amerikan heyeti Türkeş'i ziyaret etmek ister. Amaçları, ellerindeki bir Kürtçe alfabeyi Güneydoğu halkına öğretmek için izin istemektir. Bu, içinde "X, Q ve W harflerini de içeren bir alfabedir... Türkeş, alfabeyi görünce "eski köye yeni adet mi çıkarıyorsunuz?" gibilerden bir sözle, bu heyeti makamından kovar... Sözüm ona ABD, bölgedeki yerel şiveleri, zorlama ile yapılmış bir alfabe içinde birleştirerek bölge halkına dil aracılığıyla bir ulusallık kazandırarak istemekteydi. Daha sonra ABD'nin, oluşturduğu "barış gönüllüleri" ile bu isteğini az da olsa bölge halkına ulaştırdığını düşünüyorum. (Şu anda bu bilgiye somut bir kaynak gösteremiyorum. Belki Türkeş'in anılarında ya da belgelerinde vardır. Bunları kafadan uydurmadığıma göre herhalde bir yerlerden duymuşumdur. Dikkate alıp almamak okuyucularıma kalmıştır.)

x x x

Programı izlemeye devam ettim ve anlatımda kullanılan Türkçe sözcükleri tespit ettim ve yazdım. Konuşmalar içinde geçen bazı sözcükler şunlardı:

Hey, hadi, aferin, olay, yazar, ya, aynı, lacivert, zaman, mekan, dede, ilk önce, ama, ilk başta, peki, yardım, devlet, sürekli, kelime, cümle, edebiyat, merhaba, dünya, zengin, karakter, fakat, yaşlı, şöyle, yani, çünkü, hikaye, roman, esnasında, tahmin eden, o şekil, mahkeme, mesela, pencere, ilave, bahçe, sonra da, hatta, beş vakit, rivayet, mahsur, kainat, hafız, mukabele, ibadet, hazreti peygamber, maksadı asli, meşgalei dünya, madem, kıymeti harbiye, mana, her, bu, acaba, lazım, malum, fazilet, efendim, ayet, sure, ancak, gerçek, fakat, zararlı, hatta, intikam, sevap, ezber, ziyaret, herkes, dünya, insan, aslında, müzik, ekonomi, medeniyet, biraz, destan, sohpet etti, anten, her, ciwan(civan)hörmet, hayvan, istifade, tazim, müzakere, malzeme, iskelet, heyet, vazife, temaşa, reisicumhur, fabrika, davet, belki, emektar, piyasa, işte, hayat, amir, iyi ki, ekip, tamam, kabul, gurur, ne demek, dakika, sıfır, dedikodu, ziyaret, ticari, ticaret, hakaret, şehit... daha bunlar gibi pek çok Türkçe'de kullandığımız sözcükler... Şaşırdınız, değil mi? Doğrusu ben de şaşırdım. Bir benzerlik tahmin ediyordum ama, düşündüğüm bu kadar da değildi.

Eğer TRT-ŞEŞ'i izlerseniz bu listeye sizler de ilaveler yapabilirsiniz. Bu tespitlerim konuşma dilinde geçen sözcüklerdir. Yazılış şekilleri farklı olabilir. (Örneğin "qesrê" sözüğü, Türkçede'ki "kasır" sözüğünü ya da "fitare" sözcüğünün "iftar" sözcüğünü çağrıştırması gibi..."heyetê"=heyet, "qezenç"=kazanç, "tehqiqet"=tahkikat(Tehqiqate Ergenekon)... Bunlar gibi...

x x x

Aslında, Kürt insanının tamamına yakınının Kürtçe yazı dilini bildiğini sanmıyorum. Öcalan dahil, Kürt entelektüellerinin de Kürtçe yazı diliyle bir sayfa bile yazı yazabileceklerini düşünemiyorum. (DTP milletvekillerini de Kürtçe yazı dilini bilmeyenler arasında sayabilirsiniz).

Bir Kürt Enstitüsü'nün kurulması istenmesinin başlıca nedeninin de, Kürtçe yazı dilinin esaslarını oturtmak ve bu dilin Kürt halkına öğretilmesini sağlamaktır. Kürtler, bir ulus olmanın yolunun dilden geçtiğini anlamış durumdadırlar...

DİKKAT : Uzun vadede, dili ve kültürü ulusallaşan Kürtler'in, bu niteliklerini hukuksal ve siyasal bir tabana oturtup bütünden ayrılmak isteyebilecekleri de, bu açılımın arzu edilmeyen yanıdır.

Kürtçe'ni serbest bırakılması ardından "ANADİLDE EĞİTİM" gündeme geldi...Orta vadede, "KÜRTÇE'NİN İKİNCİ RESMİ DİL" olması istekleri de gelebilir. Söz konusu açılımda, bu konu üzerinde de biraz kafa yormak ve bazı önlemler geliştirmek gerekir diye düşünmekteyim...

Bu konuda geçmiş tarihimize bir bakalım:

"
Çeşitli etnik topluluklardan oluşan Osmanlı İmparatorluğu'nda resmi dilin Türkçe olması gereği savunulmuştur. Meclis-i Mebusan'ın 42. toplantısında 'Burası Memalik-i Osmani'dir ama dili Türkçe'dir' önermesi, her ulustan milletvekilleri tarafından kabul edilmiştir. Aleyhte olanlar bile görüşlerini kürsüden Türkçe konuşarak yapmışlardır."(2)

x x x

Bildiğiniz gibi Türkçe sözlüklerde bulunan sözcüklerin % 40-50'si Arapça ve Farsça kökenli, diğerleri de başta İngiliz, Fransız, İtalyan ve biraz da diğer Batı dillerinden alınıp Türkçe karşılıklarını bulma zahmetine katlanmadan ufak ses ve ek değişikliği ile Türkçe'ye aktarılan sözcüklerdir.

Bu tür tembellikler Kürtçe'de de var... Pozisyone gole (gol pozisyonu), hefteya (hafta), Anadole (Anadolu), Âmêrikayi (Amerika), santrale enerji(enerji santralı), 4 milyon metreküp (aynı), 100.yile(yıl)... Bazı günler; çarşem(çarşamba), perşem(perşembe)...Ankara'di (Ankara'da), Türkiye'di(Türkiye'de)... gibi. Görüldüğü gibi 'de" takısı yerine "dı" geliyor ve dözcük Kürtçe oluyor. Bir Kürt insanı ile tavla oynarken hiç zorluk çekmezsiniz; çünkü tavla konuşmaları aynı...Yek, dü, se, caar, beş, şeş...carı dü, şeşi yek...

Kürtçe de, Türkçe gibi, Doğu(Arapça, Farsça ve hatta Ermenice) ve Batı(İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, Yunanca) dillerinden alıntı yapmasına ilave olarak Türkçe'nin öz sözcüklerini de bünyesine almıştır. Bu nedenle, Kürtçe'nin kendine özel yerel şivelerinde kullandığı sözcüklerin sayısı oldukça azdır.

Bir başka gün de haberleri dinledim... XEBER (HABER)... Yukarıda dedim ya "X" yerine "H" koyun; işte size kibarca söylenmiş bir "heber" sözcüğü... Görüntülerle verilen haberleri anlamak daha kolay oluyordu... Hele spor haberlerini izlerken, sanki diğer kanallardan birini izler gibi oluyorsunuz.

Bir de türkü programını seyrettim. Sunuculara eşlik eden misafirler de vardı. Sunucular ve misafirler, o kadar zorlanarak konuşuyorlardı ki, sanırsınız yeni bir dil öğreniyorlar da bunun pratiğini yapıyorlardı... Ara sıra programa bağlananlar da oluyordu. Bu da sunucuları zora sokan başka bir olaydı. Çünkü programa bağlananlar, farklı Kürtçe şivelerle konuştukları için sunucular bunlarla konuşmakta zorlanıyorlardı.

Seyrettiklerim arasında bir de sokakta yapılan röportajlar vardı... Soru sorulan vatandaş ile soruyu soran televizyoncu anlaşamadıkları için, merkezden biri, vatandaşın sözlerini TRT-ŞEŞ Kürtçesi'ne çeviriyordu. Doğal olarak da canlı çekilen program canlı olma niteliğini yitiriyordu.

Dini konuşmaların yapıldığı bir Ramazan programı izlediğimde ise, inanın konuşmaların en az yarısını anladım. Diğer kanallarda yapılan dini sohpetlerdeki konuşmalar ile arasındaki fark inanın %15-20'yi geçmez.

Ben, çalıştığım kurumda, bir haftalık bir çalışmadan sonra Azeri diliyle yazılmış ve tarihi bir dönemi anlatan bir makaleyi, iki gün içinde Türkçe'ye çevirmiş ve altına da Türkçeye çeviren olarak ismimi yazmışlardı.

Kürtçe'de de teknik olarak, Azeri Türkçe'sine benzer yanlar gördüm. Örneğin, sağlık, mühendislik, elektrik ve elektronik konulu makaleleri sizler de kolayca Türkçe'ye çevirebilirsiniz. Teknik bir makalenin Türkçe, Azerice ve Kürtçe yazımı arasındaki fark, inanın bana, %15-20'den fazla değildir.

Kürtçe'nin bu kadar kolay bir dil olduğunu anlatmaya çalıştığım için, umarım Kürt ya da kendini Kürt hissedenler bana kızmaz. Ama ne yapayım gerçek bu. İsterseniz bir gün oturun ve akşama kadar TRT-ŞEŞ'i izleyin; o zaman bana hak verenleriniz çok olur.

Kürtler ve Kürtçe konusunda anlatmaya çalıştığım şu: Kürtler, gerek etnik yapı olarak gerekse konuştukları dil bakımından tarihin hiçbir döneminde ulusallıklarını kuramamışlar ve yaşayamamışlardır.

Tarihi süreçte, genellikle karıştıkları olaylarla adlarını duyuran, başkaları tarafından yönetilen, yönlendirilen ve kullanılan, sürgüne gönderilen, belli yerlerde ikamete zorlanan, başkalarına sığınan, zaman zaman ortadan kaldırılan Kürtlerin, sanırım en huzurlu yaşadıkları zaman Cumhuriyet'in 1980'lere kadar olan son 30 yılıdır... Ve güdümlü PKK belası da, bana göre, bu huzuru bozmaya yönelik bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Bundan hem Türkiye hem de Kürtler büyük zarar görmüştür.

SONUÇ :

Bütün bunları düşündüğümüzde, bu demokratik açılımda öngörülen Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı ve buna paralel olarak düşünülen kültürel hakların genişletilmesi, Kürt ve kendini Kürt hisseden tüm insanlarımızın tarihin hiçbir döneminde görmedikleri ve yaşamadıkları bir huzurun başlangıcı olabilir; dolayısıyla da tüm ülke halkının...

Olur mu, olmaz mı bilemiyorum ama; en azından ben böyle olmasını istiyorum...

SON SÖZÜM : Her ne kadar sürçülisan ettiysem affola...

cdenizkent

_____________ :

- Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, "Kürtler" ve "Kürtçe" maddeleri, Milliyet Yayınları
-AnaBritannica,
"Aynı maddeler", Hürriyet Yayınları
(1)
Arnold Toynbee, Tarih Bilinci, Cilt-2, Betaş Yayınları, 1978(aslı 1972)
(2) (3 Kanunevvel 1326 Ceride-i Zabıt'tan), Sabah Gazetesi, 23 Ocak 1992, s.12
 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..