- Kategori
- Öykü
- Okunma Sayısı
- 441
Küskün erguvan

İki çekişte açıldı pencere ve gökyüzü doluştu odaya... Baharın inceliği, yeniliği ve hüznü de beraber, sonra ağaçlara dokunuşu rüzgarların ve kuş sesleri...
Güneş aydınlığa boyamıştı bütün doğayı ve gölge oyunlarına dalıp gitmişti.
Yüzünü yıkadığı su, buz gibi soğuktu ama yüzünün bütün kıvrımlarından akacak bir yol buldu yine de kendine
Geniş alnındaki üç çizgiden en deriniydi ortadaki, bir süre daha bakakaldı aynaya suyun elmacık kemiklerinden aşağı süzülüşünü izledi sonra mutfağa doğru yürüdü.
Ocağa koyduğu çaydanlığın yüzeyi isten simsiyah olmuştu ama o farkında bile değildi bunun. Geceden kalan çayı çöpe boşaltıp demliği musluğun altında şöyle bir gezdirdi ve birazcık çay ekleyip dışarı çıktı.
Dağ bir devenin hörgücü gibi uzanıyordu öylece karşısında o bu yöne her gidişinde.
Hamdi bakkala girmeden kapıdaki ekmek dolabından bir tane ekmek aldı. Başıyla şöyle bir günaydın dedi
-günaydııın Fikret
tezgahın dibindeki yumurta kolilerinden iki tane de yumurta alıp parasını verdi ve çıktı.
Eve geldiğinde çay suyu çoktan kaynamıştı, çayı demleyip ocağın altını kıstı yumurtaları yağda pişirdikten sonra birazcık peynir ve zeytin çıkardı. Teybe bir kaset koydu;
“Sus pus oldu sazendeler bu gece
Hazırlan fırtına kopmak üzere
Kalbime tünemiş kuşlar uçuştu
Cam kırığı gibi doldun içime”
Çok severdi Suavi’ yi...bu sırada kahvaltı hazır olmuştu, sandalyesini çekip oturdu...
Kocaman dünyanın telaşı içinde ne kadar da kimsesizdi fakat huzursuz değildi,
Aynı evde oturdukları Erkan uyanmıştı ve yüzünü yıkayıp mutfağa geldi.
-vay alçak Fiko! Ayıp be, adam oturmuş tek başına kahvaltı yapıyor biz neciyiz olum burada,
Fikret kalkıp bir çay da ona doldurdu.
-hadi hadi böyle affettiremezsin kendini hain herif! Hem sen sabah sabah kaset mi dinliyorsun
(oysa dinlediği sadece kaset değildi ki Suavi idi.) deyip radyoyu açtı.
-ne var biraz için açılsın olum, neyse sen hesap ver bakalım tek başına oturmuş neden kahvaltı ediyordun?
Fikret gülümsedi.
Kocaman siyah gözleri ve sıralı uzun kirpikleri vardı. Onun gülümsediğini yalnızca gözlerinden bile anlayabilirdiniz.
-uyandırmak istememişmiş peh! Neyse ver bakalım şu bardağını hadi, kahvaltımızı yapalım da gidip tavlada bir ifadeni alayım senin böylece tek başına kahvaltı yapmak neymiş bir güzel öğrenirsin.
-ne alakası mı var? Yenildiğinde anlarsın alakasını,
sofrayı topladılar bulaşıklara dokunmadan çıktılar dışarı...
hava da ne güzeldi, ılık rüzgar saçlarının arasından kaçıp gidiyordu. İnsan teninin bahara dokunuşu, hey bee hazların en güzeli olmalıydı.
Papatyalar
Papatyalar ne kadar da güzel görünüyordu öyle;
Sanki doğa bütün güzelliğini ona bağışlamışçasına mağrur...
Ve bir incelikti insanların metafizik, bencil ve hastalıklı yanları uğruna, görmezden gelinen...belki de bu yüzden susarlardı papatyalar da kendisi gibi, sessizlikçe konuşurlardı ya da nergisler gibiydi belki ya da bir gelinciğin tavrınca çarpardı yüreği,
-ne oldu olum ne bu surat kara kara düşünüyorsun, Karadeniz’de gemilerin mi ha? Tavlada yenileceksin diye bu kadar paralama kendini ne susuyorsun büyütecek bir şey yok ki bunda ertesi gün nasıl olsa unutursun yenildiğini.
...gelinciğin tavrı ya da
küskün erguvanların,
nergisler gibiydi belki!
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Şiir tadında yazınızı zevkle okudum. Profilinizi görünce daha bir dikkat kesildim. Çünkü hemşerimdin. 1972 den beri Bursa'dayım ama ben de Tokat'lıyım. Ağabeyim, Ablamlar hala oradalar. Bir an içim kıpır kıpır oldu. Gönül dünyamda memleketime ait anılarını yaşattığınız için teşekkür ederim. Herşey gönlünüzce olsun. Selam ve saygılar.
akar 03.04.2008 23:35- Cevap :
- teşekkür ederim 04.04.2008 15:32
Papatya gibi sessizlikçe konuşmak,gelinciğintavrıyla yüreğin çarpması.....Öylesine derin,şiir gibi insan inceliğine dokunmuşsunuz ki.Elinize sağlık.Saygı ve sevgilerimle..
zirve özden özpınar 23.03.2008 17:32