Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

09 Aralık '11

 
Kategori
İlişkiler
 

Kuyruklu @; kuyruk acısı

Kuyruklu @; kuyruk acısı
 

Bebiş can yakıyor farkında değil belki de dişleri kaşınıyor. Tüylü bebiş atağa geçerse kaka kara kedicik olur mu? Resim alıntı


@= Bu simgeye “kuyruklu- a” adını takmışlar.

Beğenmedim.

 Alfabenin ilk göz ağrısına hiç de yakışmamış.

Bizim “Ş”eyimize de kuyruklu “S” demiyorlar mı hasta ediyorlar adamı; şu dili dönmeyen yabancı kardeşlerimiz “Ş” tınısını yakalamak için üç beş harfi sıraya diziyorlar.

SCH gibi…

Küpeli “S” deseler; indimde kabul görür de…

“Ne o öyle kuyruk muyruk; ayıp oluyor yabancı kardeşim”

Söylemleriyle fırça atarken; bir de baktım ki; bizimkiler de “a”ğamıza kuyruk takıvermişler.

Madem ufkunuz yeterince geniş değil sağınıza solunuza bir danışın hele; efem bu işler diplomayla çözülmez; her zaman çözülmez.  Yüce’nin vergisine de ihtiyaç duyulur.

Adamlar ne yapmış? “A”ğamızı çember içine almaya çalışmışlar. Bir sürü saçma sapan isim takarak (maymun vs. sanki maymun olmak o kadar kolaymış gibi) bize sunmuşlar.

Önce kabul etmişiz sonra sözüm ona “Türkçeleştirmişiz; off anam off” Kuyruklu “a” demişiz.

Nedir bizim bu kuyruk sevdamız?

@= Olsa olsa “Çemberli a” olabilir.

“Çemberimde gül oya, gülmedim doya doya dertlere karıyorum günleri saya saya”

 Çember bize uyar kültürümüze, dilimize her bir şeyimize; o yüzden ben- @- buna “çemberli a” hatta sadece “çemberli” diyeceğim.

Çünkü “kuyruklu a” yakıştırması bana “kuyruk acısı” deyimini hatırlatıyor.

Dağdaki çobanın biri bir yılanla dost olmuş; sütle beslemiş. Çobanın kendini iyi hissetmediği bir gün; oğula babasının yerine sürüye önderlik etme görevi düşmüş.

 

 Çoban: Oğlunu yılandan korkmaması için uyarmış, ona kaval çalmasını,  bir çanak da süt vermesini söyleyerek sıkıca tembihlemiş.

Oğul: Babasının isteklerini tek tek yerine getirmiş.

Yılan: Leziz taze sütü içerken; damak zevkinden olsa gerek kuyruğunu titretmiş; bu titreyiş: Oğulun sinirlerini laçka etmiş olmalı ki bir hamlede baltasıyla yılanın kuyruğunu koparmış.

Ummadığı bu saldırı karşısında yılan; derhal nefsi müdafaaya geçmiş.

Oğul oracıkta yaşamını yitirmiş.

Çoban: Bir süre sonra hastalığından kurtulmuş: Evlat acısını yüreğine gömmüş ve işinin başına dönmüş.

Kavalını çalmış yılanı yanına çağırmış.

Yılan gelmesine gelmiş amma halleri bir başkaymış.

Sütünü tedirgin bir şekilde içmiş.

Çobana eskisi gibi itimat edemiyormuş.

Çoban yılana şöyle bir bakmış.

“Ey benim dostum; bugüne dek seninle iyi geçindik  amma  bundan sonra sende o kuyruk acısı; bende bu evlat acısı oldukça; dostluğumuz eskisi gibi olmayacaktır.

Git ve bir daha gözüme görünme!”

Çoban: Evladını ve dostunu bir anda yitiren talihsiz kul...

Bu kuyruk öyküsü: Aklıma geldikçe beni üzer.

 Gereksiz korkular; yanlış anlaşılmalara büyük kayıplara neden olabiliyor.

Günümüzde “kuyruk acısı” deyince akla farklı şeyler de gelebiliyor.

Beyhude işler bunlar.

Evlat ve dost yitirenin hiç olmazsa bir yıldızı var.

 

9 Aralık 2011 Cuma/ Alev Meisel

Merhaba İzmir’im

    

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara