Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '08

 
Kategori
Anılar
 

Laleli kışlasından askerlik anıları....

Laleli kışlasından askerlik anıları....
 

Askerlik anıları kimine göre, sıkıcı kimine göre içten basit duygular. 11 Agustos 2007 tarihinde maceram başladı; hayal mi , gerçek mi ne olduğunu bilmeden. Bir yaz günü Karadenizin o eşssiz güzellikteki vadilerinden, dağlarından, yaylarından geçerek Erzurum'a doğru başlamıştı yolculuğum. 4 saatlik bir yolculuktan sonra Erzurum'a varmıştık. Teslim olma saati yaklaştıkça bir korku, bir telaş sarmıştı yüreğimi. Sanki kanım; horon teper gibi bir aşağı bir yukarı hızlı bir şekilde dolaşmaya başladı vücudumda. Adrenalin gittikçe yükseliyordu.
Zaman dursun diye isyan ediyordu yüreğim. Sayılı saatler dakikalara ve saniyelere inmişti. Nizamiye kapısı göründü uzaktan. Kapının önünde tanklar, bir tarafta alabildiğince büyük bir kışla ... Ve kaçınılmaz sona yaklaşmıştım içimde şiddetli depremler yaşayarak. Artık yolun sonu ve başlangıcı bir bütün olmuştu kışladan içeri adım atarken. Sağ yanım mağrur, sol yanım gururlu ve heyecanlı. Sevdiklerimden ayrılmıştım geriye bakmadan. Asker olmuştum. Can dostlarım, sevdiklerim yanımda yoktu artık .Her taraftan farklı insanlar geliyordu Nizamiye' ye. Yılların verdiği yorgunluk ve heyecan belli oluyordu yüzlerinden. Hemen girişte başlamıştı askeri kurallar; cep telefonları kapatılmış teslim ediliyordu kapıdaki görevlililere. Bir uğultu başlamıştı derinden, şiddetlice yükselen " nereye geldik? " diye. Kayıt işlemleri hızlı bir şekilde tamamlanmış ve bir rütbelinin sesi çınlamıştı kulaklarımızda " yeni kısa dönemler minübüse" diye. Ve ne olduğunu anlamadan doluşmuştuk minübüsün içine , artık askerlik başlamıştı. Dakika bir, gol bir misali...

Erzurum şehir merkezinden uzaklaşmaya başlamıştı askeri araç. " Nereye gidiyoruz? " vardı hepimizin dilinde. Yol boyunca takip ediyordu sevdiklerim gittiğimiz yöne doğru bizi. El sallıyordum bir yandan, bir yandan heyecan. Araçta tanımadığım, kimliğini bilmediğim, huyunu suyunu bilmediğim insanlar vardı yanımda. Muhabbet edip tanışmaya çalısıyorduk ve neler olacagını soruyorduk birbirimize. Ana yoldan sapmıştık. Sol tarafta alabildiğince dümdüz bir ova ve sağ yanımızda dağlar yükseliyordu. Yeni bir birliğe gelmiştik. Laleli Tank Taburu yazıyordu kapıda. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün veciz sözü "Ne mutlu Türküm Diyene" karşılıyordu bizi hemen yanıbaşımızdaki tabelada. Heybetlenmişti birden o sıska yüreğim.Tekrar araçlardan indirilmiş ve kurulan masalarda kayıt işlemlerimiz başlamıştı. Güzel Anadolumun her tarafından akın akın gelmişti insanlar asker ocağına, vatan borcu, namus borcu diyerek. Kayıt işlemleri yapılınca topladılar bizi bir odaya. Askeri kıyafetleri dağıttılar verdikleri sıra numaralarıyla. Her içeri giren dev bir yeşil ağaç dalı gibi çıkıyordu giyinme odasından. Sıra bana gelmişti. İçeriye çağrıldım. Hemen bir paravanın arkasına geçip verilenleri giymeye başladım. Sivil kıyafetlerimi verilen çantaya doldurduk. "2 dakikanız var, hemen giyinin" diye bir ses inletti odanın içini. Botların iplerini bile bağlamadan alel acele giyinmeye başladım. Verilen kıyafetler 2 beden büyük, botların numaraları küçük. "Nasıl bir yer? " dedim burası içimden sessizce. "Botların büyüğü yok mu? " diyecek oldum, " giydikçe açar " diye ikaz alınca konuşamadım bi daha. Bir depoya getirdiler bizi. Sivil eşyalarımızı oraya bıraktık. Hemen bir kaynaşma faslı başladı aramızda.İlk sorduğum soru " Trabzonlu var mı? " oldu. Öyle anlatılmıştı bize sivilde. Aynı toprakların gübresiyle büyüdük, aynı yagmurlarda ıslanıp filizlendik, aynı tavadan balık yedik. İnsan ister istemez arıyor hemşerisini gurbet ellerde. Helede asker ocağında. Hemşerilerim epeyce fazla çıkmıştı. Kimisi öğretmen, kimisi ressam, kimisi polis. Hemen kaynaşmaya başlamıştım , o güzelim memleketimin güzel insanlarıyla ." Ula, yine Trabzonlilar sardi burayi, nere gitsak oliyruk pi kaçtane, yine şansliyuk, hade bakalum" dedum. Başlamıştı espiriler havada uçuşmaya. İlk günün heyecanını yavaş yavaş atıyorduk üzerimizden. Ve ilk gece başlamıştı. 50 kişilik koğuşta hemen karargah kurmustuk, duvar kenarı alt ranzada Karadeniz tayfası olarak . Herkes garip bir heyecan yaşıyordu. Birden kilitlenmişti ağızlar, bir sessizlik çökmüştü o konuşkan insanlara. İlk gecenin verdiği o yorgunlukla " yarın ne olacak ? "duygusu sarmıştı yüreğimizi büsbütün...
devam edecek....

 
Toplam blog
: 6
: 7353
Kayıt tarihi
: 27.01.08
 
 

Karadenizin, en çok göç alan, denizin mavisiyle tabiatın yeşilinin bütünleştiği Trabzon'un Of ilçesi..