Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '22

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Lavantalar arasında...

Lavantalar arasında...

 

Mayıs ayında gül hasadı vakti gitmişken gül şehrine, tam bir ay sonra bu kez lavanta döneminde gideceğim aklıma dahi gelmemişti. Her yıl temmuz ayı başlarında açması beklenen, ağustosta ise hasadına başlanan lavantaların bu yıl iki hafta kadar önce açtığını duymamızla sezon kalabalığı başlamadan yola çıkmamız bir oldu. Bu kez turu tercih etmeyerek kendi imkânlarımızla gitmeye karar verdik. Yanımda bir demet Yasemin vardı bu defa.

 

İki arkadaş, haziran ayının son üç gününü Isparta’ya, özellikle lavanta tarlalarıyla ünlü Keçiborlu’nun Kuyucak Köyü’ne ayırmak üzere THY’ndan Isparta’ya yapılan günlük seferle gül şehrine ulaştık. Bir buçuk saat kadar süren yolculuğumuzun ardından alanın önünde yolcularını bekleyen havaalanına ait araçla uygun bir ücret ödeyerek otelimizin hemen  önünde indik.

 

Yasemin’in yüce Google’dan araştırarak bulduğu Hotel Barida, şehir merkezine on dakika yürüme mesafesinde, konforlu bir otel. Ayrıca burada her bütçeye uygun otel, pansiyon, apart otel gibi her türlü konaklama seçeneği bulmak mümkün. Hem sezon başı hem de hafta içi olduğundan otelimiz henüz dolmadığı için resepsiyonda bize tatlı bir sürpriz yaparak süit oda tahsis ediyorlar. Bu güzel başlangıç karşısında âdeta mutluluktan kanatlanarak çıkıyoruz odamıza.

 

Bavullarımızı bıraktığımız gibi günü değerlendirmek adına soluğu yürüme mesafesindeki şehir merkezinde alıyoruz. Yürüyüşümüz sırasında cadde boyu hemen hemen tüm dükkânların vitrinleri pembeye kesmişçesine yanıp sönüyor gözlerimizde. Burada güle dair aklınıza ne gelirse her türlü ürüne rastlamanız mümkün. Gül kremi, güllü tonik, güllü lokum, gül şurubu, gül reçeli,… Lavanta sezonu tam olarak başlamadığından henüz lavantalı ürünler kent merkezine ulaşmamış. Onları ertesi gün gideceğimiz Kuyucak Köyü’nde bulmayı ümit ederek dayanamıyor ve kendimizi güllü ürünlerin kollarına bırakıyoruz.

 

Bu arada, küçük bir Eminönü’nü andıran merkezdeki çarşının içindeki nostaljik dükkânında işini aşkla yaparak kurumsallaşan ve ünü, siparişle ülkenin birçok şehrine kahve göndermeye kadar varan Başaroğlu Kurukahve’de gerçekten farklı lezzetteki yorgunluk kahvelerimizi zevkle yudumluyoruz.

Akşam hava kararmaya yüz tutarken otelimize döndüğümüzde lobide âdeta sihirli bir kapı keşfediyoruz. Kapıyı araladığımızda karşımıza, otelimizin bitişiğindeki Big Yellow Taxi Cafe çıkıyor. Bu sürprizli şehri ve otelimizi bir kez daha seviyoruz.  Kafenin davetkâr müziği, göz kırparak bizi içeri çekiyor. Güler yüzlü çalışanları, eksantrik ve Avrupai havası oldukça cezbedici. Dinlenme molalarımızda burada vakit geçirmeye karar veriyoruz. Geçirdiğimiz hoş dakikaların ardından ‘’Açıl susam, açıl,’’ diyerek sihirli kapıdan otelimizin lobisine, ardından odamıza geçerek Melih Cevdet’in dizeleri eşliğinde ertesi günün mor hayallerini kurmaya başlıyoruz.

‘’Bir misafirliğe gitsem
Bana temiz bir yatak yapsalar
Her şeyi, adımı bile unutup, Uyusam…
Kalktığımda yatağım hâlâ lavanta koksa
Kekikli zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar
Nerede olduğumu hatırlamasam
Hatta adımı bile unutsam…’’

Ve ertesi sabah… Büyük gün… Yıllardır Fransa’nın Provence bölgesine giderek kavuşma hayalleri kurduğumuz lavanta tarlalarına bu kadar kolay ulaşabileceğimize inanmakta hâlâ güçlük çekerek kahvaltımızı ediyoruz. Resepsiyondan aldığımız ulaşım bilgisinin ardından ‘’Lavanta Kokulu Köy’’e gitmek için otelimizin karşısından geçecek olan araca binmek üzere yola koyuluyoruz. Yaklaşık kırk dakikalık bir yolculuğun ardından nihayet Keçiborlu Kasabası’na bağlı Kuyucak Köyü’ndeyiz.

 

Aracımızdan iner inmez bizi karşılayan mor güzellik, dalgalar halinde kilometrelerce önümüze seriliyor. Bir düşü daha gerçekleştirdiğimiz için ikimiz de mutluluk sarhoşuyuz. Mavi beyaz bulut kümeleri, mor lavantalar ve üzerlerinde vızıldayan arılardan oluşan renkli ve sessiz bir rüyanın içine dalıyoruz. Bir süre bu mor kümelerin arasında inanmazlık duygusuyla gezinerek incecik nazenin çiçekleri okşuyor, kokluyor, kokularını ta içimize çekiyoruz.

 

Birkaç dakika sonra fotoğraflarda fon olarak kullanılmak üzere tarlalar arasına kurulmuş olan görsel konseptler dikkatimizi çekiyor. Biz birbirimizi fotoğraflamaya çalışırken yörüklerin çoğunlukta olduğu köyün gayretli ve çalışkan gençlerinden Özkan ve kardeşi Ahmet, profesyonel makinalarıyla diğer misafirler gibi bizleri de fotoğraflıyorlar.

 

Köyün kadınlarının kurduğu kooperatifin işlettiği kafeterya; lavanta aromalı kahvesi, nefis gözlemeleri, özellikle lavantalı ve güllü dondurmalarıyla bir serinleme molası vermek için ideal bir ortam. Ayrıca köyde birbiri ardına açılan çeşitli kafelerde mola verme imkânınız da mevcut. Bu işletmelerde satılan güllü ve lavantalı ürün çeşitleri ise sayılamayacak kadar çok.

 

Emekçi kadınların gayretleriyle adını duyuran bu şirin köy, yine kadınların gayretleriyle ülkemizde ve dünyada gün geçtikçe ünleniyor. Her yıl temmuz ve ağustos aylarındaki lavanta dönemi yerli ve yabancı pek çok turisti ağırlayan Kuyucak’taki kadınlardan kimileri, yaklaşık kırk yıldır yetişen lavantalarını değerlendirmek amacıyla Fransa’ya kadar gitmiş kararlı kadınlar. Fransa’daki tarlaları gördükten sonra kendi köylerinin, tarlalarının ve ürettikleri ürünlerin değerini çok daha iyi anlamış ve bu işin peşini bırakmamaya karar vermişler. Bütçesini ayarlamayı başaranlar, biraz masrafla evlerini pansiyona çevirerek hem gelirlerini arttırıyor hem de köy turizminin hareketlenmesine katkıda bulunmaya çalışıyorlar.

 

Günün sonunda şehre inen otobüsü kaçırmamak için mor tarlalarla vedalaşmak zor gelse de bizden mutlusu yoktu. Ruhumuzun bu şifalı otlarla yıkanması, zarif, eflatun çiçekten ellerin üzerimize sinen kokuları  ikimize de iyi gelmişti. Öyle ki burada geçirdiğimiz bir gün, tüm bir yaz tatiline bedeldi bizim için.

 

Bu gül ve lavanta kokulu şehir, ülkemizin yüzünü güldüren beldelerden biri olarak kalbimizde yerini alıyor. Avrupa şehirlerini aratmayan geniş, temiz ve düzenli caddeleri, istisnasız hepsi güler yüzlü, modern ve yardımsever insanları, üniversite öğrencileriyle keşfedilmeyi bekleyen Isparta’yı biz çok sevdik. Siz de seveceksiniz. Eminim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 28
: 1805
Kayıt tarihi
: 31.07.13
 
 

İ.Ü Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ..