- Kategori
- Deneme
Leş kuşları
Nefret tohumları verimli topraklar bulmuş, yağmurunu suyunu da alınca kudurdu. Kocayan gövdesi inkar ediyor kendisinden önce boy atıp semaya bakan ormanları, ağaçları… Toprağa öyle böyle kötü esen her rüzgar değince bir değil iki değil yıllarca, kökü derindedir artık öfkenin ve şiddetin. Zehirli yemişleri boğazımızda düğümleniyor, toprağa seriyor bizi hesapsız. Toprak, hesap alma yeridir.
Tüyleri diken diken olmuş kalabalığın korkuyu yenmek için birbirine “Korkma, yanındayım!” demesine kargalar bile gülüyor. Korkuyorum çünkü yanımda değilsiniz ve hiçbir zaman da olmadınız zaten.
Kendi ayıplarınızı benim cesedimle örtmek densizliğiyle dağılıyorsunuz, boşluktan deliklerinize. Ortada kalıyorum, ölmeden önce ve öldükten hemen sonra da…
Turnası güvercini anlamını yitirmiş yalancı ağızlarda, kocaman balonlarınızı mezarımın göğünde yükseltmeyin hiç olmazsa. Bağırdım duymadınız, sizi sizden daha çok savundum tınmadınız, ölüme timsah gözyaşları akarken kime bu teselli. Dirim size el uzattı, el açıyor dediniz, gözlerim her darda kaldığımda, bilmem ne koridorlarında, bilmem ne mekanlarında sizi aradı, yoktunuz. Böcekler kemirgenler saltanatına çanak tutup beni yaşarken kefenimi biçmeye zorladınız.
Deliklerinizde benimle aynı düşünceleri dillendirip benimle kafa kafaya verirken, meydanda bir başına ve eli kolu bağlanmış bıraktınız. Tarih dedim, sayfalarca belgeyi siz de inkar ettiniz; gerçekler dedim, en ağır yaftaları alnıma yapıştırdınız.
Cesedimi kaldırırken saçınızı başınızı düzeltip medya arkası yaparken kulaktan kulağa, yaşam hakkı el kadar da mı yok düşünen ve üreten insanın el insaf ya bir kez de ötekine deseydiniz ya, demediniz.
Yaklaşmayın mezarıma bırakın buraların kurdu kuşu yaşamımı ve umutlarımı yediği gibi leşimi de itin köpeğin saltanatında yesin.
Sermaye cart sermaye curt diye diye kapısında uşak olan siz, baskılar zamanında şöyleydi şimdi de böyle deyip beni zulmün kartonlarına manevi olarak yatırıp nemli duvarlara baka baka etimi parça parça ettiren de siz…
Hangi kavimdi hatırladınız mı ayakkabılarınızı tamir edip pantolonlarınızın ölçüsünü alan. Ateşler içinde kıvranırken çocuklarınız yataklarında, ellerinde çantalarıyla yüzlerinde komşuluk hakkı, asırların hürmetiyle yanı başınızda biten…
Birlikte top koşturduğunuz, şarkılar söyleyip demli çay yudumladığınız… Gençliktir, aşktır deyip birlikte kafayı bulup kimi kez ağlayıp kimi kez efkar dağıttığınız.
Dirimle kapalı kapılar ardında mangalda kül bırakmayıp kültürden, birikimden, mücadeleden, tarihsel gerçeklerden ve de ütopyamızdan bahsedenler, sokakta işte güçte köşeye sıkıştırılmış kedi kadar da mı ciğeriniz yoktu sahi sizin. Kimin ciğeri beş para etmezmiş, dirime çukur kazıp pusu kuranın mı yoksa dost görünüp beni korku tüneline bir başına itenin mi?