Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

05 Nisan '07

 
Kategori
Anılar
 

Maraş' tan esen rüzgar (6)

Maraş' tan esen rüzgar (6)
 

Son bir aydır, Maraş’taki Mehmetçik Dersanesi’nde matematik öğretmeni olarak görev yapıyorum. İlk dersimde, öğrencilerle üniversite kavramı ve yaşamı üzerine sohbet ettik. Neden üniversiteye gitmek istediklerini sordum. Yeni bir ortama girmek, yeni zevkler edinmek, Maraş’tan kurtulmak ve en önemlisi özgürlüğe kavuşmak gibi cevaplar verdiler. Bütün söylediklerini tahtaya yazdım, etrafına bir çember çizdim ve ‘İşte!’ dedim, ‘Üniversiteye gitmezseniz bunlardan mahrum kalırsınız.’ Kitaplardan, müzikten, başka diyarlardan laf açıldı. Onlardan beklediğim cevapları alamamanın hayal kırıklığı içindeyken bir tanesi duruma açıklık getirmek ister gibiydi: ‘Hocam, biz hiç evden çıkmamışız ki...’ Onlara matematiği sevdirmek için, türlü yollar denedim, mantığından, çıkış noktasından bahseettim. Matematiğin doğadaki karmaşayı çözmeyi hedefleyen bir soyutlama ve düzen arayışı olduğundan dem vurdum. Derslerde, soruları mümkün olduğu kadar şekillerle ve örneklerle anlatıyorum, bu da onların bakış açısını değiştiriyor, bunu hissediyorum.

Dersanede, sınıfa girdiğimde bütün öğrenciler ayağa kalkıyor, konunun gidişatını ben yönlendiriyorum, yani başrol oynuyorum, halbuki haftaiçi bölükte zurnanın son deliği olmanın ezikliğini yaşıyorum. Ruhsal durumum böyle bir gelgitle çalkalanıyor. Dersanede öğretmenlik yapan diğer tertipler arasındaki ilişki de garip. Kimse burnundan kıl aldırmıyor. Aramızdaki ilişkiyi ‘Sen ağa, ben ağa, bu sütü kim sağa’ tutumuyla özetleyebiliriz. Birbiriyle uyuşmaya pek niyeti olmayan karakterler, çareyi birbirlerine mümkün olduğu kadar az bulaşmakta buldu. Askerliğin üzerimizde yarattığı stresin bu duruma sebep olduğu su götürmez bir gerçek. Yine de, vatani görevimin en faydalı zamanını dersanede geçiriyorum desem abartmış olmam.

Hafta içi bölüğün bütün işleri bize yıkılmaya devam ediyor. Geldiğimden beri yapmadığım iş kalmadı: çeviri yaptım, harekat planı çizdim, komutana konuşma yazdım, ppt hazırladım, nöbet tuttum, devriye attım, kömür taşıdım, intikal çadırı kurdum, hatta ağaçlandırılacak alanda fidanların yerini hazırladım. Yani burada, etimizden sütümüzden faydalanıyorlar. Bir de kıymet bilseler, içim yanmayacak...

Bayram sabahı, Gazi kışlasında tören yapıldı. Hoparlörden gelen ses şöyle diyordu: ‘Bayramlaşma için tertip, düzen al!’ Hazır olda durmama rağmen içimden kahkahayla güldüm. ‘Arkadaş, dedim, bayramlaşırken de mi düzenli olucaz?’ Olduk gerçi... Tertipli bir şekilde bir orduyla bayramlaştım. Diğer günlerden farklı olarak, herkes botunu boyamış, güzel kokular sürmüştü, herkeste olumlu bir hava vardı. Tugay komutanımız bizi bir poşet çikolatayla sevindirdi.

Sabah sporu devam ediyor. Her gün bütün bölük şarkılarla sabah koşusu yapıyoruz. Cesaret ve güç verici, askerde olduğunu hissettirici sözlerden oluşan marşları hep beraber, gür bir sesle, asker sesiyle söylüyoruz:

‘OooooOOooo/ Karşıki dağlar/ Hırçın Dağlar/ Issız dağlar/
Kimin için ağlar?/ Tankçı için ağlar/ Geeeliyorr/
Genç tankçılar/ Hepsi birer/ Aslan gibiler
Sayı sayacaklar/ Saydıracaklar/ Sayamaz/ Sayarız/ Say / 1/2/3/4

Bu marşları bize söyleten iki senelik asker Kenan, yarın terhis oluyor. Birkaç gün önce koğuşta, Yasin’le aramızda master yapmakla ilgili bir muhabbet geçti. Kenan, araya daldı: ‘Çavuşum, bu master da ne ola?’ Önce ciddi olup olmadığını tarttım. Sonradan öğrendim ki, ilkokul mezunu Kenan, sırf üniversitede okuyan sevgilisi master yapmak istediğini söyledi diye ondan ayrılmış. Master kelimesinin Kenan’ın kafasında çağrıştırdığı ilk ve tek şey mastürbasyon olduğu için dellenmiş. Yıllar sonra ilk defa, utancımı yenip sana sordum diyor. Şimdi de bin pişman, özür dilemek istiyor ama biz çoktan kahkahayı bastık.

Burada kardeşim gibi sevdiğim Hüseyin, sivilde bali bağımlısıymış, komutanlar onu kazanmak için seferber olmuş. Ben de ona elimden geldiğince abilik yapmaya çalışıyorum. Dün gece canı sıkılıyordu, beni uyutmamak için ranzanın başında döne döne şarkı söylemeye başladı, bir de söylerken suratı çok komik bir hal alıyordu:

‘Makaram sarı bağlar, lo, kız söyler, gelin ağlar
Niye ben ölmüş miyem?, lo, Asyam karalar bağlar.’

Zaman zaman düşünüyorum: aslında askerde çekilen sıkıntı, dışarda elimizde olan burada ulaşamadığımız herşeyi idealleştirmekten ve iyi hatırlamaktan kaynaklanıyor. Siz öyle olduğunu düşünmedikçe hiçbir şey felaket değildir aslında. Askerdeyken bütün zevk ve mutluluklardan mahrumum diye düşündüğünüzde haksız değilsiniz. Ancak aynı zamanda bir çok dert ve tasadan da korunaklı vaziyettesiniz. Mesela, dün şehirdeki trafikten bunalmadım, patronumun söylediği bir söz çok ağırıma gitmedi, ev sahibim kirayı artırmadı. Diyeceğim, burada oldukça basit yaşıyoruz. Çarşıya çıkarken, yapılacaklar listesinde; tarş köpüğü ve terlik al, yazıyor. Bunun yanında, aradığınız zaman size herşey zulüm gelebilir. Mesela, kahvaltıdaki yarım bardak süt çok moralimi bozuyor, kantinci gazetemi getirmediğinde, kantine fıstık bittiğinde çöküyorum.

Uzun dönemler bizi şafak sayarken yakaladığında ayıplasa da, kolayı da zor, kısası da uzun bu askerliğin. Şafaktan bir gün daha eksilmesi burada sevinçle karşılanıyor ama bilmiyoruz ki, aynı gün ömür süremizden de eksiliyor, yani sürekli bir şeyleri bitirmeye çalışmamak lazım. Orhan Veli zamanında çok doğru bir tespitte bulunmuş:

‘Şu kavga bir bitse dersin,
Acıkmasam dersin,
Yorulmasam dersin,
Çişim gelmese dersin,
Uykum gelmese dersin,
Eh, ölsem desene...

Dün gece devriye atarken dolunay bütün güzelliğiyle yine yolumu aydınlatıyordu. Yasin, bayırdan aşağı inerkenki Maraş manzarasını, Çamlıca sırtlarından boğazın görüntüsüne benzetiyor. Bunu yapmak için kendini biraz zorluyor ama olsun. Mutlu oluyoruz.

Son günlerde, Maraş’ın rüzgarı daha bir sert esmeye başladı. Tam 58 gün sonra, son bir gayretle beni buradan Ankarama savuracak.

20.11.2005

 
Toplam blog
: 37
: 1055
Kayıt tarihi
: 25.12.06
 
 

Bosphorus Investments, Atiye Residence, Gayrimenkul İçin Strateji Platformu (GİSP),  ODTÜ Şehir P..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara