- Kategori
- Sinema
Marilyn Monroe(1 Haziran 1926-5 Ağustos 1962)
Marilyn Monroe
Onu aptal sarışın olarak tanımlamak, belki de yer yüzünde var olan en büyük ihanetlerden birisi olacaktır. Platin sarısı saçları, buğulu gözlerinin altında masumane bir çocukluk hep vardı. Evet 1950'li yılların sinema efsanesi, sarışın bombası Marilyn Monroe'dan bahsediyorum.
Marilyn Monroe 1 Haziran 1926'da ABD'nin Los Angeles eyaletinde dünyaya geldi. Asıl adı Norma Jean Mortensen'dir. Hayatın ilk sillesini, babasının annesini doğumdan bir kaç hafta önce terketmesiyle yiyen Marilyn, annesinin de psikolojik sorunları nedeniyle hastaneye yatmasıyla, yetimhanelerde geçecek olan hayatına başlamış oldu. Çeşitli cinsel tacizlere ve duygusal baskılara maruz kalan Marilyn, henüz 16 yaşındayken, uçak tamircisi 21 yaşındaki James Doughtery ile evlendi. Bu yaşta evlilik yapmasında, gördüğü tacizlerin de büyük etkisi olmuştur. Bu evliliği sırasında bir fabrikada çalışırken bir fotoğrafçının fotoğraflarını çekmesi ve bir dergide yayınlanmasıyla modellik hayatı başlamış oldu. İşte bu yıllarda onunla özdeşlecek olan platin sarısı saçlara sahip oldu. Çocukluk dönemindeki sarı saçları ilerleyen yıllarda kahverengiye çalınca Marilyn saçlarını boyatmak zorunda kalmıştı.
Marilyn'in ünü kısa sürede yayılmış ve çok geçmeden sinema sektöründe boy göstermeye başlamıştı. İlk birkaç filminde başarıyı yakalayamayan Marilyn, Marilyn Monroe ismini de bu yıllarda almıştır.
1950'li yılların başlangıcı Marilyn'in yıldızının parladığı yıllar olmuştur. Birkaç kısa filminden sonra, daha ciddi rollerde oynamaya başlamıştı. Ama film endüstrisi Marilyn'deki yeteneği farketmemiş, onun güzelliğini gişede başarı yakalamak için kullanmak istemişlerdi. Yani Marilyn'in tercih edilmesinin öncelikli nedeni güzelliği ve filmlerde ona biçilen aptal sarışın rolleriydi. Marilyn yaşamı boyunca bu duruma oldukça içerlemiştir. Halbuki bir röpartajında, "Lütfen beni ahmak gibi göstermeyin" demişti. Marilyn, sinema kariyerinde yükselmek ve gerçekten başarılı işlere imza atmak için, 7 yıl boyunca devam edeceği Actors Studio eğitimi alacaktı.
1954 yılında ikinci evliliğini beyzbol oyuncusu Joe Dimaggio ile yapan Marilyn aynı yıl "The Seven Year Icht" filminde rol aldı. Bu filmle beraber komedi filmlerinde ne kadar başarılı olduğunu göstermiş oldu.
Joe Dimaggio ile olan evliliğini sekiz ay sonra sonlandıran Monroe, 1956 yılında yazar Arthur Miller ile evlendi. Çektiği bir kaç filmde, drama rollerinin de altından kalkabileceğini gösterdiyse de seyirci onu bu rollerde görmek istemiyordu.
1959 yılında adının en çok anılacağı filmi, "Some Like It Hot" geldi. Filmde Tony Curtis ve Jack Lemmon gibi ustalarla kamera karşısına geçen Marilyn, bu ikiliyle müthiş bir uyum sağlamıştı. İstemeden mafya hesaplaşmasına tanık olan iki kafadarın kadın kılığında kız orkestra grubuyla olan maceralarının anlatıldığı filmde, Sugar Kane rolüyle karşımızdaydı. İşte bu film, Marilyn' yakıştırılan komedi filmlerinde onun için zirveydi.
1960 yılında üçüncü evliliğini de sonlandırmıştı. George Cukor'ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu "Lets Make Love" filminde "Amanda Dell" karakteri olarak karşımıza çıktı. 1961 yapımı olan ve Clark Gable ile başrolü paylaştığı "The Misfits" ile alışık olmadığı bir türde, western yapımı bir filmdeydi. Bu filmindeki performansı da eleştirmenler tarafından tam not aldı. Bu film, onun sinemaya olan ilgisini ve kendisine biçilen sınırlı oyunculukla kalmayacağının en büyük kanıtıydı. Bu film aynı zamanda, Marilyn'in tamamlanan son filmi olacaktı.
1962 yılı sinema tarihi açısından acı bir olaya tanıklık edecekti. George Cukor'un yöneteceği Dean Martin, Cyd Charisse gibi isimlerle beraber rol alacağı "Something's Got To Give" filminde "Ellen Arden" karakteri ile çıkacaktı karşımıza. Yaşadığı sağlık problemleri ve psikolojik sorunları nedeniyle sete mazeret üreterek gelmiyordu. Bu durum uzayınca yapımcı firma ve yönetmenin vetosuyla filmin kadrosundan çıkarıldı. Bu dönemde kendi kişisel çabaları ve filmin başrol oyuncusu Dean Martin'in ısrarları üzerine kadroya tekrar alındı. Yapımcı firma aynı yıl içinde Roma'da "Cleopatra" filmini çeken Elizabeth Taylor'a gösterdiği toleransı nedense Marilyn'e göstermiyor, hastalığını bile umursamıyordu.
Uzun bir ara verilen filmde kadroya tekrar alınan Marilyn, çekimler başlamadan 5 Ağustos 1962'te henüz 36 yaşında evinin yatak odasında aşırı dozda uyku ilacı alarak hayatına son verdi(?)
Ölümü tüm dünyayı şoke etmişti. Sinemanın, müziğin efsanevi ismi 36 yaşında hayata
gözlerini yummuştu. Ölümüyle ilgili bir çok iddia da ortaya atıldı. Bu iddiaları güçlendiren kanıt ise, dönemin ABD Başkanı John F.Kennedy ile yaşadığı yasak ilişkiydi. Marilyn, ölümünden önce 4 kez intihara teşebbüs etmişti. Ailesinde de ruhsal sorunlar yaşayan kişiler olmuştu. Bu durum intihar etmiş olabileceğini güçlendiriyordu ama bu muamma hala çözülebilmiş gibi değil.
Marilyn Monroe'nun hayat hikayesini bilenler ve az çok araştırmış olanlar, onun o gülümseyen fotoğraflarında mutlaka hüzünlü çocuğu da görecektir. Küçük yaştan itibaren bir çok acıyla karşılaşmış olan Marilyn, yaşadığı ışıltılı ve imrenilen dünyada belki de sahte gülücükler atıyordu dünyaya. Birçok evliliğinde başarıyı yakalayamamış olması ve istemediği halde kendisine biçilen aptal sarışın tiplemeleri onu dayanılmaz bir yalnızlığa sevk ediyordu. Hayat düzeni uyku haplarına endeksliydi adeta. Son filminde, her gün iki doktorunun da tavsiyelerini mutlaka alarak rol alıyordu. Öylesine profesyonel ve başarılıydı ki, bu ruh halini hiç bir zaman fotoğraflarına ve filmlerine yansıtmamaya çalışıyordu. Onu sinema tarihinin ve hatta belki de dünyanın gelmiş geçmiş en güzel kadını yapan, işte sahip olduğu bu sadelik ve dışarıya yansıttığı gülümsemesiydi. Erken yaşta hayata veda etmesi, ilerleyen yıllar boyunca hep onun o 30'lu yaşlardaki güzelliğiyle anılmasına vesile olmuştur. Sanki yaşlanmak ona hiç yakışmayacaktı, şayet yaşasaydı. Dediğim gibi ölümünün ardında bir çok soru işaretini de bırakmıştı. Bugün bile Marilyn Monroe'nun öldürüldüğüne inanan çok sayıda insan var. Gerçek olan tek nokta ise, onun henüz hayatının baharında, Cahit Sıtkı Tarancı'nın söylediği gibi hayatında daha yolun yarısını bir adım geçe ebediyete uğurlanması idi. Sinema ve sinemaseverler seni hiç bir zaman unutmayacak. Gülümsemen eksik olmasın...