Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '12

 
Kategori
Öykü
 

Mayıs Buluşmasının ardından

Mayıs Buluşmasının ardından
 

Emeğin ve Sevginin Coşkulu Birliği


Selim ile Sima'nın buluşması beklediklerinden iyi geçmişti.

İkisi de korkuyordu, çıkmaz bir yolda olduklarını biliyorlardı. Birlikte olmak bir yana, dostluk etmeleri bile kolay değildi.

Öte yandan, gerçekten çok iyi anlaşıyorlardı. Nedenini bilmeden bakışları sevgiyle doluyordu.

Sabahın erken saatlerinde Selim'i karşısında görünce Sima şaşırmış, ama çok da sevinmişti. Sevincini saklama gereği de duymadı. Hemen içeri aldı, kahvaltı yapmak isteyip istemeyeceğini sordu.

Selim ne yapacağını bilemiyordu. Bir kararlılık gösterip gelmişti, ama ne söyleyebilirdi ki?

"Bugün benim için özel bir gün" dedi sonunda. "1 Mayıs'lar hep özel oldu benim için. Neden bilmiyorum, seninle paylaşmak istedim bu yıl. Birlikte çıkıp yürüyelim. Gösterilere katılalım. İster misin?"

"Çok uzun süredir böyle bir gösteriye katılmadım" dedi Sima, pek de kusursuz olmayan konuşmasıyla. "Yıllar, yıllar önceydi sanırım. Moskova'daydım. Serge vardı. Birlikte gitmiştik."

Onunla ilgili hiçbir şey bilmediğini düşündü Selim. Serge'nin kim olduğunu sormadı. Yine de nasıl bu kadar yakın hissedebiliyordu kendini?

"Ben de en son ne zaman gittiğimi bilmiyorum. Milattan önce gibi, tarih öncesi gibi. Yaşanan onca acının gerisinde kalmış silik bir umut gibi."

Sustular.

Sima'nın masaya getirdiği peynir, zeytin, domates, kepekli ekmek ve çay pek zengin bir kahvaltı sofrası hazırlamaya yetmemişti ama Selim için az da değildi. Yalnızlığın, küskünlüğün ve umutsuzluğun etkisiyle kendine pek bakmıyor, çoğu kez koyu bir çay ya da kahve içip evden fırlıyordu.

"Bugün akşama kadar bir işim yok" dedi Sima. "Saat sekizde birisiyle görüşmem gerek. Eve gelip beni alacak. Yediye kadar birlikte dolaşabiliriz."

Bir düş mü görüyordu Selim? Yalnızca evinde olması, birlikte oturup yemeleri, konuşmaları, günü birlikte geçirmeleri değildi onu havalara uçuran. Sima'nın gözlerinde parlayan sevgi dolu ışık sanki tüm bedenini ısıtmış, yaralarını sarmıştı.

"Yavaş yavaş çıkabiliriz o zaman" dedi Selim. "Yürüyüşün başladığı yere gideriz. İnsanlara, işçilere, gençlere bakarız. Onların umutlarını solumaya çalışırız. Birlikte alana yürürüz."

Sima hazırlanmak için kalktı.

Cadde epey kalabalıktı. Renk renk pankartlar, gelenler, gidenler, susanlar, haykıranlar, yazılı şapkalar, araçlardan yapılan coşkulu müzik yayınları, inanılmaz bir hareketlilik vardı. Sözler umutlu ve saygılı bir birlik havasında kendi alanında ve başkalarını ezmeye çalışmadan söyleniyor, haykırılıyordu. Toplantı alanına gidene dek gördüğü çeşitlilik Selim'i iyice şaşırttı. Daha önce aklına bile gelmeyecek gruplar topluca katılmışlardı. Gençler, yaşlılar, çalışanlar, işsizler, sendikalı olanlar, olmayanlar, dernekler, partiler, yaşamda tutunmaya, kendine bir yer bulmaya çalışan herkes. Farklı cinsel seçimlerin de yer bulmuş olmasını önce yadırgadı, sonra utanıp kendine kızdı. Başkalarına zarar vermedikçe bütün özgürlükleri tanıdığını söylemek yetmiyordu. Bunu gerçekten yaşamına katabilmek, hoşgörüye bile gerek kalmadan herkese önyargısız, eşit bakabilmek gerekiyordu. Sima, canla başla ve büyük bir coşkuyla davullarını çalan yürüyüş grubunu gösterdi. Ritmi bir süredir farkediyordu ama nereden geldiğine dikkat etmemişti. Bu da hoş bir seslenme biçimiydi. Sözün bittiği yerde yükselip alçalan sesler kontrol edilmeye çalışılan bir öfkeyi yansıtıyor, bir protestoya dönüşüyordu. Gözünde dışlanan, ezilen, işsizliğe, yoksulluğa mahkum edilenlerin davullarını alıp yönetenlere konser vermeye gittikleri bir sahne canlandı. Önce sessiz tıkırtılarıyla anlatmaya çalışıyorlardı. Meclis bahçesinde takım elbiseleriyle dolaşanlar duyup anlamayınca tüm acılarını bagetlere yükleyerek tüm güçleriyle, yeri göğü inleterek çalmaya başlıyorlardı.

Toplantı alanına polis kontrolundan geçerek girdiler. Epey kalabalıktı. Aynı gün başka bir meydanda da kutlama yapılıyordu. Çalışanlar emek gününde kimin çıkarları için ayrı yönlere gidiyorlardı?

....

İnsanlar dağılmaya başlayınca Selim ve Sima da alandan ayrıldı. Bir süre sessizce yürüdüler.

"Ne yapalım?" diye sordu Selim. "Bir yerde oturalım mı?"

"Olabilir" dedi Sima. "Daha rahat konuşmak için eve de gidebiliriz."

"Önce şurada yemek yiyelim istersen. Akşama epey zaman var."

Sima karşı çıkmadı. Kebapçı pidelerine, iskendere, ızgara çeşitlerine alışkındı. Yemekte pek konuşmadılar. İkisi de durumdaki tuhaflığın farkındaydı. Nasıl başlayacaklarını bilemiyor, bu yüzden ilk sözü diğerine bırakıyorlardı. Sabahın erken saatinde gelen kendisi olduğu için Selim sonunda bir söz etmesi gerekeceğini biliyordu.

Sima'nın evine gidip oturduklarında Selim:

"Önce ben kendimi anlatatayım" diye başladı.

 
Toplam blog
: 72
: 274
Kayıt tarihi
: 08.01.12
 
 

1958 doğumlu. Mühendislik eğitimi aldı. Teknik alanda çalışırken kültürel konulara ilgisini sürdü..