Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Medeniyet, tek eşlilik ve farkındalık üzerine ...

Medeniyet, tek eşlilik ve farkındalık üzerine ...
 

Çok duydum insanların "içimde bilmediğim bir sıkıntı var" dediğini, sebepsiz mutsuz olmalarını hatta bazılarında olayların dahada ciddiye gidip ilaç tedavisine başladıklarını. Bana göre şaşırılacak şey bu kadar insanın sebepsiz mutsuz olması değil, asıl şaşırılacak şey büyük çoğunluğun koşulsuz/sorgusuz mutlu olması. Sistem ve ana kültür gerçekten işini iyi yapmış olsa gerek diye düşünüyorum.

Doğada yaşayan etobur bir hayvanı alıp, kapalı dar bir eve koyup, et yerine sadece sebze yedirdiğinizi, cinsel birleşmesinide sadece evdeki diğer benzer bir hayvanla yapabileceği bir ortam kurduğunuzu, ancak bunların yanında o evin doğalgazla ısındığını, hayvanın rahat bir yastıkta yatmasını sağladığınızı ve daha pekçok konfor verdiğinizi düşünün ... o hayvan ne kadar mutlu oluyorsa, büyük çoğunluğun hiçbirşeyi sorgulamadan mutlu olmaya devam etmeside aynı mantıksızlıktadır bence. Herşeyin bir doğası var, nasıl spor bir arabayla arazide, arabayla denizde, gemiyle karada gidemiyorsak (çünkü bunları yaratma amaçlarımız farklıydı ve spor araba arazide dağılır, araba denizde batar, gemi de karada takılı kalır ...) insan olarak yaratıldığımızdada belirli şartlarda yaşamak için şekillendirilmişiz. Tüm sistemimiz, gerek fizyolojik gerek psikolojik bu doğru ortama adapte olacak şekilde kurgulanmış durumda.

Oysa biz bu "doğru ortam"da yaşamıyoruz ve bu farkında olmadığımız bir can sıkıntısı, mutsuzluk yaratıyor bana göre. "Ters tarafımdan kalkmışım", "havanın kapalı olmasından dolayı moralim bozuk", "bugun pazartesi ve moralim bozuk" gibi birçok bahanenin arkasına sığınıp mantığa bürümeye çalışıyoruz oysa o sırada vücudumuzdan gelen sinyal net ve açık:"ben senin vucudun, beynin ve altyapın olarak bu şekilde yaşamak için yaradılmamışım"

Panik atak, ülser, gastrid, kanser, göz bozuklukları, diş çürümeleri, bel fıtığı, aşırı kilo ... bunların tümü medeniyetin yan etkileri. Vucudumuz ve beynimiz, radyo dalgalarıyla, radyasyonla, araba dumanlarıyla, ses kirliliği, hormonlu yiyecekler, kimyasal bileşimler ... ile yaşamak için kurgulanmamış.

Aşırı kilo sorunu vucudun verdiği bir mesaj ... insan gibi yaşa mesajı. İnsanın yakıtı yemek ve içecek, kurşunsuz benzin yerine mazot doldurursanız arabanıza, mazot bir yakıt olmasına rağmen araba çalışmaz. Pis benzin doldurursanız çalışır ama bir süre sonra bozulur ve arabanın ömründen yer ... İnsan doğasında açık alanda yaşar, koşar, avlanır ve bir efor sarfeder ... avladığı kadarını yer (stok yapmaz) gene avlanır ve bu sayede kas/yağ dengesi tam bir dengededir. Şişman, gözlüklü, dişleri çürümüş, kel ... bir insanla, bir neanderthal (eski çağ) insanının resmini yan yana koyduğumuzda, eski çağ insanı bize garip gelir oysa asıl garip gelmesi gereken diğeridir. Neanderthal insanı insandır. Olması gerektiği gibidir. Kasları, yağı ve iç organları sağlıklı ve dengelidir. Ne kolesterol diye bir sorunu vardır, nede damarları tıkanmıştır. Hava koşullarına göre oluşan ten renkleri, tüylenmeler, vücut yapıları doğaldır ama ne şişmanlık, ne kellik, ne diş çürüklüğü ... doğal değil, tamamen "medeniyet" ve "çağdaşlık" dediğimiz olguların bize birer hediyesidir.

Medeniyetin getirdiği yararlı adımlardanda bahsedelim, hatta en uca gidip medeniyetin sağladığı en büyük ve tartışmasız pozitif olduğuna inanılan "tıp" alanındaki gelişmeleri irdeleyelim. İyi güzelde bu "tıp" zaten medeniyetin tahrip ettiği şeyleri tamir ediyor. İnsanın ne ömrünü uzatıyor, nede insanın özünde doğasında olan bir soruna çare buluyor. Tıp kendini ortaya çıkaran medeniyet ve gelişmelerin yarattığı hastalıkları ve sorunları tedavi etmekten öteye gidemiyor gidemezde. Bir panzehir misali ... ama zehiri üreten ile panzehiri üreten aynı merkez ise panzehir için ona teşekkürmü etmeliyiz yoksa yarattığı zehir yüzünden onu sorgulamalımıyız diye düşünmek lazım. Kimyasal katkılar, yapay ürünler olmasa, dişlerimizde bir sorun olmaz; yastık ve kuştüyü yataklara alışmamış olsak belimiz o kadar güçsüz olmaz ve bel sorunlarıda yaşanmaz ... kanser'den hiç bahsetmeyeceğim; ancak tamamen doğal yollarla beslenen bir insanda ne damar tıkanıklığı, ne baş ağrısı nede kalp krizi vakaları gözükür. Medeniyetin çare bulduğu sorunlar, zaten aynı medeniyet tarafından yaratılmıştır diyebiliriz bu durumda diye düşünüyorum.

Evlilik ve tek eşliliği verebilirim örnek olarak işin psikolojik boyutunda da, herkes konuşuyor aldatmalar üzerine ancak aldatmayan yada aldatmayı düşünmeyen bir örnek henüz benim karşıma çıkmadı. Herkesin aldatmayı düşündüğü bir ortamda, tek eşliliğin bu denli övülmesinin ve desteklenmesinin arkasında yatan motivasyon, farkında olmasakda aslında sadece sistemin süregenliği için toplum bilinci tarafından yaratılmış bir motivasyondur; "o kadınla/adamla birlikte olmak istiyorum, içim eriyor gordugumde ama sevgilimi/eşimi çok seviyorum ... o yuzden yapamam" düşüncesi bence karşındakine ihanet etmemek adına kendine ihanet etmendir. Özüne, doğana ve yaradılışına ihanet etmektir. Sana verilen ve karşılığında bir zarar getirmeyecek (ne kilo aldıracak, ne sağlığını etkileyecek, nede en ufak bir psikolojik sorun yaratacak) tamamen doğal ve özünde olan olağanüstü bir zevki kendine yasaklıyorsun ve bununla övünüyorsun. Bu durumda bence eşini aldatmayarak kendini aldatıyorsundur ve buda seni mutsuz ediyodur sen farkına varmasanda ... Ancak buradaki sorun başta zaten ... eş'in, sevgilin ... aynı medeniyetin getirdiği "sahiplenme" olgusunu alıp, ilişkilerimize ve cinsel hayatımıza bile sokmuşuz.

Tek eşliliğin, evliliğin; nüfüs sayımı, kimin kimin çocuğu olduğunun tespiti, zührevi hastalıkların yayılmasının engellenmesi gibi tamamen materyalist sebepler yattığını ne zaman anlayacaz. Bunu sorgulamak yerine, tek eşliliği romantik bir hale dönüştüren bizler, ne zaman biryerlerde sorun olduğunu ve aslında bunların tümünün ana kültürün üzerimizdeki bir etkisi olduğunu kavrayacağız.

Bunları kavramak bir anarşi ve doğaya dönüş hareketini başlatmak için değil, sadece sorunlarımızın altında yatan gerçek sebeplere ulaşmamız adına faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Gerçek sorunu tespit etmeden, hatalı ve aslında olmayan sorunları çözmeye çalışmanın, çözüm için hiçbir etkisi yoktur.

Bir yandanda çözüm bulamayacağın sorunların farkına varmak dahada büyük bir moral bozukluğu ve bıkkınlık yaratabilir, ne kadar çok farkındaysan, o kadar çok acı çekersin ... İşte burada teraziye koymamız gereken iki şey var. Farkındalığın getireceği uyanıklık ve bilinç düzeyi bir yanda, farkında olmadan, sorunların ne olduğunu bilmeden, yapay sorunları çözmekle geçen bir yaşam ve çözüm bulamayacağın sorunlarla uğraşmanın vereceği sıkıntıya nazaran çok daha az şiddette yaşadığın geçici bıkkınlık ve sıkıntı durumları diğer yanda. Aslında burada bir üçüncü seçenekte mevcut ancak bu yolu seçenler, bir değişimi sağlayacak güce, inanca sahip olamadan başlatmaya çalışırlarsa bu değişimi, Don Kişot gibi deli olarak anılıyorlar, eğer bahsi geçen güç ve inanca sahip kişiler olduklarındada tarihe adını yazdıran liderler ve filozoflar olarak tarihe isimlerini yazdırıp, çözülemeyecek gibi olan sorunları çözmeyi becerebiliyorlar. (Hatırlatmam gerekirki, kölelik, cadı yakma, şeytan çıkarma gibi şu anda bize komik gelen olgular bile çok rasyonel ve sorgulanamayan gerçeklerdi zamanında (yüzlerce senede devam edildi bu tip garipliklere), bunlarında değişmesi imkansız gibi gözüküyordu yaşandıkları zaman içinde ama hepsi değişti. Doğal olarak insanın yapısında ve doğada olmayan herşey, bütün inançlarımız, kurallarımız ve normlarımız yapaydır ve hepsi değişmeye mahkumdur. Zaman olarak yaşadığımız 60/70 senenin medeniyet tarihi üzerinde ne kadar ufak bir payda olduğunun farkına varırsak, aslında etrafımızdaki bütün norm ve anlayışların ne kadar göreceli ve ne kadar yapay olduğununda farkına varabiliriz.

Bütün bunlar ütopya, bende bir anda değişen ve bu ütopik versyondaki dünyada yaşayamazdım, ancak hatırlamak lazımki bu değişimler çok uzun bir süreç içerisinde oluştu. Çok daha kısa bir süreçte ideal halinede dönebilir diye düşünüyorum. (Ne kadar kısa bir süreçte olursa olsun benim göremeyeceğime eminim, oda ayrı mesele)

 
Toplam blog
: 9
: 877
Kayıt tarihi
: 15.11.06
 
 

Mersin'de lise eğitimimi tamamladıktan sonra Ankara'da siyaset bilimi okudum, yaptığım mba master'ın..