Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Tanıdığın insan ölürse üzülürsün ...

Tanıdığın insan ölürse üzülürsün ...
 

Farkında olmasak da katıldığımız uluslararası spor aktiviteler, uluslararası alanda başarı kazanan yazarlarımız, dünya sinemalarında gösterilen filmlerimiz ve bizi yurtdışında temsil eden tüm vatandaşlarımız uzun vadede ülkemizin süregenliğini sağlamak adına çalışmaktadırlar. Bunları yapan aktörler de bunun ne denli önem arz ettiğinin farkında olduklarını sanmıyorum ancak bu konuda bir toplumsal farkındalığa sahip olmamız gerektiğine inanmaktayım.

Örnek vermem gerekirse, Afrika'da günde kaç kişinin açlıktan öldüğü haberleri yıllardır gazetelerde, televizyonlarda yayınlanır ancak biz dahil hiçbir ülke bu konuda kalıcı ve yapıcı bir çözüm öne sürememektedir. Irakta altı yüzbin kişinin öldüğü söylenmekte ve İsrail'in Lübnan'a saldırısı ilede binlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Biz bu haberleri okudukça, dikkatinizi çekiyorsa, verdiğimiz tepkiler, ölen insanların ülkelerini & kültürlerini ne denli tanıdığımız ile doğru orantılıdır. Liderler ve yöneticiler her ne kadar yapacakları yardımları ve verecekleri tepkileri tamamen maddiyat üzerine kurmuş olsalarda, temsil ettikleri halklarına karşıda kulaklarını tıkayamazlar. Halkın tepkisi ve duyarlılığı verilecek tepkiler ve atılacak adımlar açısından oldukça önemlidir.

Oysa ABD'de çıkan bir kasırgada üçyüz kişinin hayatını kaybetmesi günlerce gündemde kalabilir, yada daha çarpıcı bir örnek vermek gerekirse ikiz kuleler (9/11) olayında bütün dünya (bizde dahil) sarsıldık ve her ne kadar dünya çapında ABD'nin son on yılın en agresif devleti olduğu bilinsede, günlerce hatta aylarca oradaki kayıplar hakkında konuşuldu ve üzülündü. Üzülünmesi doğal ve doğruydu, çünkü dünyada geri getirilemeyecek tek şey insan hayatıdır ancak kimse ABD'de hayatını kaybeden insanların sayısı beşbinler civarındayken, dünyanın diğer bölgelerinde rutin olarak haftada binlerce kişinin öldüğü ve ölmeye devam ettiği bölgeleri düşünmedi. Bu ölümleri görmezden gelmeye devam ediyoruz. Psikolojide "bilinçaltına atmak" eylemi nasıl çalışıyorsa, bizde bu gerçeği toplum bilinçaltımıza atıp, sanki hiç olmamış ve olmuyormuş gibi hayatımıza devam ediyoruz.

Bunu engelleyecek güç belki de bende, bizde yada bu yazıda değildir, o yüzden biraz bencilcede olsa, öncelikli olarak bu hadisenin bizim başımızada gelmemesi için bir farkındalık gerektiğinin inancındayım. O yüzden şu soruyu sormakta fayda görüyorum; neden ABD yada Fransa yada İngiltere'de gerçekleşen bir ölüm, kaza yada olay bu kadar etki yaratıyorken, Afrika'da, Lübnan'da ya da Afganistan'da gerçekleşenler bilinçaltına atılıyor ?

- Orada olan olayların bize yansıma şansı daha yüksek (9/11 olayında olduğu gibi)

- Orada zarar gören insanlar bize kültür ve tarihsel olarak göreceli olarak daha yakın ...

gibi birçok cevap verilebilinir ancak bana göre, her ne kadar bunlarında bir etkisi olsada, bu cevapların tümü sorunun cevabının düşük bir yüzdesini oluşturmaktadır.

Asıl cevap ise zarar gören toplumu ne kadar tanıdığınla alakalıdır diye düşünmekteyim. Tarihte oluşan savaşlarda ne medya nede kominikasyon bu kadar hızlı idi, birinci ve ikinci dünya savaşları sırasında savaşan milletler birbirlerini şu andaki kadar tanıyor olsalar idi, milyonlarca genç ölmezdi. Hem öldüren piyonlar bir rezistans verirdi hemde halkın kendisi bu savaşların karşısında olurdu.

Bana göre gelecekte toplumların ayrışması iki yönde olacak, bir tanesi farkında ve bilinçli toplumlar (aynı zamanda pazarlamalarını daha iyi yapan), diğeride cahil ve piyon toplumlar (pazarlamanın önemine inanmayan ve kendi yağında kavrulabileceğine yada diğer cahil ve piyon milletler ile yapılacak ortaklıklarla yoluna devam etmek isteyen toplumlar) . Sonuç itibariyle askeri güç olsun ekonomik güç olsun hepsi farkında ve bilinçli toplumlarda toplanacağı aşikar olduğundan, bizim öncelikle farkında bir millet olmamız ve aynı zamanda diğer farkında milletler karşısında "tanıdık" olma ihtiyacımız vardır.

Örnek vermek gerekirse, ABD, hiçbir sanatsal yada kültürel aktivitede tanınmayan ve televizyonlarda hakkında hiçbir etkinlik haberi çıkmayan bir IRAK yerine; sambası, futbolu ve karnavalı ile tanınan bir BREZİLYA'ya, yada arabaları, modası, futbolu, yemekleri ile tanınan bir İTALYA'ya karşı bu kadar kolay bir savaş başlatamazdı. Dikkatinizi çekmek istediğim başka bir konu ise TARİH'in bu bağlamda hiçbir etkisi olmamasıdır. Kimse Iran'ın Pers kültürü ile bağlantısını umursamaz boyle bir durumda, yada Turkiye'nin Osmanlı kültürünü taşıdığını ve zamanında Avrupaya ve Ortadoğuya hukmettiğini. Ne acıdırki hiçkimse Kurtuluş savaşımızı ve başarılarımızıda umursamaz boyle bir durum ortaya çıktığında, umursanacak tek şey bugün için NE KADAR VE NASIL TANINDIĞINDIR.

Afrikada insanların açlıktan öldüğü ülkelerin bir tanesi müziğe damgasını vursaydı, yada o ülkenin futbol takımı dünyanın en iyi futbol takımı olsaydı yada o ülkenin yetiştirdiği onlarca sinema yönetmeni, yazar uluslararası başarılar gösteren eserlerinde ülkelerini, ülkelerindeki hayatı ana konu olarak değil ama sadece dekor olarak yerleştirebilselerdi, inanınki o ülkeler için şu anda çok daha fazla bir kamuoyu tepkisi olurdu.

Biz Bruce Wills'lerle, George Clooney'lerle büyüdük; ABD'ye gittiğimde farkına vardımki onların müzik, sinema vs kültürlerini onlardan çok daha iyi biliyorum. Sonra farkına vardımki San Francisco Sokakları dizisi, Frank Sinatra şarkıları, sweet home chicago, if you're going to san francisco, california dreaming ... derken bana Amerikayı tanıtmışlar ... ben 9/11 olayında olanları duyduğumda Newyork'da insanların nasıl acı çektiğini, sokaklarda nasıl koştuklarını, evlerinden nasıl ağladıklarını ve hatta o evin nasıl döşendiğini, onların ne yediğini, neye üzüldüklerini, hangi sporları seyrettiklerini, küçükken kim olmak istediklerini, lisede amigo kız olmanın ne kadar zor olduğunu, amerikan futbol takımının kaptanında istediği kızı elde edebileceğine kadar tüm detayları içimize sindirmişiz.

Doğudaki bir ilimizde lise nasıl yaşanıyor, insanlar neye üzülüp neye seviniyor, orada aşklar nasıl yaşanıyor, küçük çocuklar ne olmak istiyor gibi soruları bile cevaplayamazken, Amerika'nın içine girmişiz (Aynı şey İngiltere, Fransa ve daha birçok ülke için geçerli) İşte bu yüzden diyoruki PAZARLAMA herşeydir. Bu kültürün tahrip olması, Türkçe yerine ingilizce kullanılan kelimeler, dejenerasyon gibi klasik söylemlerden çok daha önemlidir. Bu halk olarak, sanatçılarımızlarla, yazarlarımızla, sporcularımızla yapabileğimiz bir harekettir ancak.

Bunun Türkiye alternatifi tabiki şu anda televizyonlarımızda oynayan beş para etmez "ağa" ve "köy" dizileri değildir, müzakalite açısından beş para etmez, "söz özürlü" şarkılar, yönetmen ve oyuncu kabızı filmler, kahramanlık destanları içeren ve satış rekorları kıran kitaplar ... bunlar sadece ego'larımızı tatmin edecek yalanlardır.

Bizi Yurtdışında temsil eden herkesin üzerinde boyle bir misyon vardır. Almanyadaki, Fransadaki her gurbetçimizin byle bir görevi vardır, tüm yazarlarımızın, sporcularımızın sorumluluğu vardır. Sadece bir maçta edilecek bir küfür, atılacak bir tekme, uzatılan bir elin itilmesi gibi basit detaylar, o maçları seyreden milyonlarca insan için kafalarındaki Türkiye ve Türk sözcükleri içerisine yerleşecek birer olgu olacaktır.

Orhan Pamuk'u sınırdışı edelim, bilmemkim şunu demiş diye hapse atalım, o konuyu tartışmayalım, bunu demek yasak, şunu demek mübah ... "mezar kazıcısı" zihniyetindeki "ya sev ya terketçi"lerin artık kendilerinin ülkeyi değilde, o zihniyeti terk etmeleri elzemdir.

Diğer göreceli olarak daha "farkında" milletlerle işbirliği yapmayan her ülkenin sonu malesef İran, Lübnan veya Afrika gibi olacaktır.

O ülkelerin başına gelenleri engelleyecek güç elimizde olmasada, benzer olayların başımıza gelmesini engelleyebiliriz. Bunun olmaması içinde mümkün olduğunca çabuk bilinçlenmemiz ve farkındalığımızı arttırmamız gerekmektedir.

Örneğin, bizi karalayan bir film, bir kitap için ortalığı birbirine katmak ve o filmin ve kitabın reyting ve satışlarını patlatmak yerine, daha zekice tepkiler verip, eleştirilerde azda olsa bir doğruluk payı var ise, bu sorunları çözme yoluna gitmemiz gerekirken verdiğimiz tepkiler ve yaptığımız eylemler bizi malesef gülünç duruma düşürmektedir.

Yüzlerce yetenekli sanatçımız, yazarımız ve yurtdışında bizi temsil edebilecek insanımız, reyting uğruna ve halkın beklentileri düşük yalanlarıyla köreltiliyorlar ve potansiyellerinin yarısını bile kullanamadan eriyip gidiyorlar. Medya'nıni kültür bakanlığının ve en önemlisi ise bizim bu konuda uyanmamız ve bu işlerin sadece eğlence ve zaman öldürmek için olmadığının farkına varmamız gerekmektedir diye düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 9
: 877
Kayıt tarihi
: 15.11.06
 
 

Mersin'de lise eğitimimi tamamladıktan sonra Ankara'da siyaset bilimi okudum, yaptığım mba master'ın..