- Kategori
- Hamilelik Öncesi
Merhaba Tanrım

Tanrı ile konuşma
Kendimi bildim bileli senden bir şeyler isteyen ve sürekli sana, o istediklerime beni çabucak kavuşturman için dua eden bir insan oldum. Ömrümün uzun bir döneminde istediklerimi almak için ne kadar çabalamam gerektiğini bilemedim aslında, sadece istedim. Ama sonra, istediğim her şey için çabalamam gerektiğinin farkına vardım ve bu tarihi aydınlanmanın ardında koşmaya başladım… Hep koştum… Hem de nefes nefese kalıncaya kadar, dalaklarım şişene kadar koştum. Öyle çok koştum ki Tanrım, sanki sen değil de ben sana yardımcı olmaya çalışıyordum istediklerimi çabuk yapman için. Ben tüm şartları olgunlaştırıp senin sadece göz kırmanı bekliyordum...
Bazen öyle çok uğraştım ki dileklerim gerçekleşsin diye bazen de hiç uğraşmadan benim oldular bazen de hiç gerçekleşmediler. Gerçekleşmediklerinde bazen sana kızdım, küstüm, uzaklaştığım bile oldu senden (en fazla birkaç saat). Tıpkı ailemden birine küser gibi küstüm, şımardım sana da. Ama seni sevmekten ve sana inanmaktan bir an bile vazgeçmedim. Keza senin de benden vazgeçtiğini hiç düşünmedim. Evet, hayatımın bazı dönemlerinde vicdanımı rahatsız eden hatalar yaptığımda senin varlığını hissetmediğim de oldu ama tamamen gittiğini hiç düşünmedim; sanki karanlık bir odada tam arkamda durup nefesini tutuyor gibiydin, gittiğini sanayım da biraz aklım başıma gelsin diye. Aklım başıma geldi, hep ders çıkardım. Yolundan hiç ayrılmadım ve biliyorsun –en iyi sen biliyorsun ki- çok uzun zaman önce, ne olursa olsun hep iyi bir insan olacağıma dair söz verdim. Ve ne pahasına olursa olsun sözümü tutmaya devam ediyorum sevgili Tanrım, bunu da biliyorsun.
Sen beni, benden bile iyi tanıyan tek varlıksın… Öyle çok şey paylaştık ki seninle, öyle iyi biliyorsun ki kalbimi; birlikte ağlamadık mı seninle sabahlara kadar, birlikte mutlu olmadık mı? Ben başarılı olduğumda birlikte kutlamadık mı ya da başarısızlığımda birlikte güç vermedik mi yeniden kalkmam için. Elimi hiç bırakmadığın, her zaman oralarda bir yerlerde olduğunu hissettirdiğin, sevdiklerime iyi baktığın, ödüllerin ve cezaların, beni hep dinlediğin ve ne kadar kızgın olursam olayım ve seni ne kadar kırarsam kırayım hiç sözümü bölmediğin için sana on milyonlarca kez teşekkür ederim…
Şimdi zaman çarkıyla biraz oynayacağım izninle çünkü hikâyemi anlatırken birkaç yıl önceye gitmem gerekecek…
Gerçi sen tüm bunları biliyorsun ama sana yüksek sesle bu yaşadıklarımı ve hissettiklerim hiç anlatmadığımı fark ettim. Biz çok yakın iki arkadaşız ve bastırdığım duygularımı benimle birlikte öğrenmeyi en çok hak eden sensin bence…
Bundan tam 2 yıl 10 ay önce artık bir çocuk sahibi olmak istediğim zamanı hatırlıyorsun değil mi? Hani aklımda bir sürü soru işareti vardı, hepsi birbirinden saçma… Sonra o ilk 6 ayı hatırlıyorsun değil mi? Hani olmadığı için hiç şüphelenmediğim, hayatıma normal normal devam ettiğim. Ya ondan sonra gelen 1 yıl… Onlarca doktor kontrolü, başlayıp bırakılan folikasitler, uyutulmadan girdiğim HSG… Peki, sonraki 6 ay? Hani rahmimi ters zannettiğim ve yumurtlama dönemimi 9. gün sandığım o en salak 6 ay… Ve sonrasında geçirdiğim, iğne ve ilaçtan mahrum olarak yaptırdığım 3 aşılama ve onlarca doktor kontrolü… Şimdi de son olarak geçirdiğim 4. ve son aşılamam. Bu sefer biraz akıllandım ve ilaç ve iğne kullandım. Canı kıymetli diye geçinmedim hiç ama kendi kendime, hem de göbeğime iğne yapabileceğim de aklımın ucuna bile gelmezdi. Gerçi uyutulmadan girdiğim HSG gibi ağır bir operasyonu geçireceğim de aklıma gelmezdi ama yaptırdım neticede. Neyse ki bu da bitti, 4. aşılamam yani. Şimdi 3 Mayıs’a kadar her gün kullanmam gereken birkaç ilaç dışında her şey normal seyrinde.
12 gün boyunca kendime yaptığım her iğnede derimin altına ne kadar hormon yüklediğimi biliyorsun. Zaten duygusal olan bu bünyeyi nerelere sürükledi o iğneler bir bilsen. Komedi filmi ararken bulduğum romantik filmde yasa boğdum kendimi. Peki, aşk filmi aramak için çıktığım yolda korku filmi bulmam ve o korku filminde de ağlaya ağlaya içimin çıkmasına ne buyrulur… Manyak bir dönemin içindeyim ve duygularımı kontrol etmek her geçen gün daha da zorlaşıyor sanki. 6 Nisan (2017)’dan 18 Nisan’a (18’i dâhil) kadar 12 gün boyunca bu hormon iğnelerini yaptıktan sonra 19 Nisan akşamı çatlatma iğnemi vuracaktım ama neler oldu biliyorsun. Sanki o kadar gün kendine iğne vuran ben değilmişim gibi iğneyi büktüm, karnımı kanattım ve canım yandı… Olsun, yola devam…
Ayın 21’i geldiğinde ise 4. kez aynı koltuğa yattım ve 4. kez aynı tanıdık acıyla karşılaştım. Ama bu sefer içimde inanılmaz bir korku vardı ve biraz gözüm kararmış olabilir… Hemşireye adımı söylemekte zorlandım ama neyse ki benim kim olduğumu zaten biliyordu. İşlem bitince tansiyonumun düzelmesi için benim 15 dakika daha orada kalmama yardım eden hasta bakıcı Kezban Abla’ya sevgiler… 31 yaşımda olduğumu duyunca çok şaşırdı çünkü beni daha 18 yaşımda zannetti. Kim bilir ne kadar kafası karışmıştır Kezban Ablamın, ne işi var aşılamada bu yaşta bu kızın diye… Ben 18 yaşındayken bırak aşılama diye bir olayın varlığından, evliliğin tam olarak neye benzediğinden bile habersizdim sanırım –biraz abartmış olabilirim-.
Neyse Tanrım. Tüm bu zamanlar boyunca seni hep çevremde bir yerlerde hissettim. Her başarısız denememden sonra bildiklerine ve benim için daha iyisini planladığına güvendim. Tabi bazen ben de düştüm, yıkıldım, isyan ettim… Ama bunlar için hep özür diledim senden, biliyorsun, isteğim kalbini kırmak değildi.
Seninle anlaşma şeklimiz hep işaretler oldu, hiçbir zaman bunun benim şizofrenliğim mi yoksa senin varlığını hissetme anlarım mı olduğunu bilemeyecek olsam da içimde bir yerlerde kulağıma fısıldadığın şarkıyı duyuyorum. Bu seferki aşılamada kendimi fazla kaptırdım sanırım. Doktorum dâhil kimsenin çok da büyük inancı yok aslında bir çocuğumun olabileceğine çünkü bundan önceki 3 aşılamam başarısızdı. O yüzden bu olmazsa diye önlem alıyorlar, her “bebek geliyor” dediğimde: “Bak olmazsa üzülmek yok” diyorlar, “denemeye devam”… Tamam kardeşler denemeye devam elbetteki ama azcık da mı üzülmeyelim, insan da mı değiliz :)
Neler yaşıyorum kaç gündür görüyorsun değil mi? Elim karnımda, kasıklarımın ağrısı kesilmesin diye dua ederek geziyorum –aslında teknik olarak yatıyorum-. Kasıklarımın ağrısı kesildiğinde karnımda bir yerlerde var olmaya çalışan bebeğin ayak izlerini kaybediyorum sanki. Hep olumlu şeyler düşünüyorum; kan testinin olumlu çıktığını, annemlere haber verirken nasıl sevineceğimi, kuracağım cümleleri, doktoruma sevinçle nasıl sarılıp teşekkür edeceğimi, bebeğin sağlıklı kalp atışlarını duyduğumda nasıl sevinç gösterisinde bulunacağımı, karnımın büyüyüşünü nasıl seyredeceğimi, her gün çekeceğim fotoğrafları ve yazacağım mektuplarla bebeğime nasıl da güzel bir albüm hazırlayacağımı, hepsini kendi ellerimle yaptığım bebek şekerleri gibi şeyleri ve kapı süsünü, ayaklarımın zamanla nasıl şişeceğini, doğum için Amerika’ya nasıl da gideceğimi, normal doğumu beklerken nasıl klasik müzik eşliğinde yürüyeceğimi, doğum için yapacağım müzik listesini, sonra bebeğimizi alıp evimize gelişimizi, bebeğimizi uyurken nasıl seyredeceğimizi, kalbi acıdığında ya da dizi yaralandığında nasıl koşarak bana geleceğini ve onu nasıl çok seveceğimi, birlikte nasıl resim yapacağımızı, babasıyla seçeceği çizgi romanları, onunla bitmek tükenmek bilmeyen oyunlarımızı…
Acaba ismi ne olacak, ses tonu neye benzeyecek, huyları kime çekecek ya da canı yandığında veya mutlu olduğunda nasıl tepki verecek? Bizi nasıl sevecek? Annesine koşup nasıl sarılacak? Boynuma nasıl asılacak? Hepsini merak ediyorum Tanrım. Onun hakkında her şeyi merak ediyorum. Acaba ilerde mesleği ne olacak? Yetenekleri neler olacak? Nasıl birisine âşık olacak? Bunların hepsini de merak ediyorum Tanrım.
Biliyorum, bir bebeği benim beklediğimden çok daha fazla bekleyen ve çektiğim acının onlarca katını çekmiş insanlar var ve sıra onların. Ama bunun tam tersi de var… Hepimiz aynı anda mutlu olamaz mıyız? Herkes aynı anda gülerse çok mu gürültü çıkar acaba Tanrım? O yüzden sırayla mı gülmeliyiz?
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum Tanrım. Ben sanırım biraz yoruldum. Hiç çaktırmamaya çalışıyorum ama sen çok iyi biliyorsun ve arada bana güç gönderiyorsun, sabır gönderiyorsun, işte bu yüzden hakkını asla ödeyemem. Bu süreçte bana öyle çok yardımcı oldun ki, sessiz sedasız yanıma bir yerlere oturdun ve 2 sene 10 ay boyunca beni dinledin. Koşturmacamı izledin, ruhumu iyileştirdin, gözyaşlarımı sildin, huzur verdin… Peki, şimdi samimiyetimize güvenerek bir şey sormak istiyorum sana Tanrım. Sence zamanı gelmiş olabilir mi? Bu sefer gerçekten başarmış olabilir miyiz? Yukarıdaki bebeklerden birisi, annesi ve babası olmamız için, bu sefer bizi seçmiş olabilir mi? Belki de bize kanı kaynamış olabilir mi? Olabilir ? Ya da olmayabilir.
Korkma, olmazsa çok üzüleceğim, baya bir ağlayacağım, battaniyenin altına girip tüm dünyanın ışıklarını kapatacağım ve sesini kısacağım ama ölmeyeceğim. Biraz dinlenip tekrar devam edeceğim yola. Yine tutacağım ellerinden ve içimdekileri canlandırmanı bekleyeceğim. Öyle güzel bir dostsun ki, sessizliğini dinlemeye bayılıyorum, yine senin sessizliğinde sakinleşeceğim merak etme. Vazgeçmeyeceğim… Ama öyle bir ihtimalin olmadığı güzel zamanlar düşlüyorum. Bana çiçekler vereceğin güzel günleri bekliyorum.
En yakın arkadaşım, benim canım Tanrım, seni çok seviyorum.
Şimdiye kadar yaşadığım her iyi ve kötü zamanımda yanımda olduğun için sana minnet duyuyorum. İyi ki tanımışım seni ? İyi ki sen benim güzel kalpli Tanrım olmuşsun…
Şimdi benimle birlikte bekle lütfen, bakalım neler getirecek bu Mayıs bize… Doğum günümde bana güzel bir hediye vermek istersen, nerede olduğumu biliyorsun :)
Ebru Yılmaz