Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '16

 
Kategori
Öykü
 

Met'in teni

Met'in teni
 

UV beden boyama ve fotoğraf: John Poppleton.


Meri saatlerdir evin içinde dört bir yana koşup duruyordu. Sonunda durdu. Kendine çok kızdı. Aradığını bulmak için ilk bakması gereken yere gitmemiş, tüm odalara umutsuzca girip çıkmıştı. Meri, Merilia, Met'i seven, Metilius'u asla bırakmayan.

Merilia, belleğini artık neredeyse tümden yitirmiş Metilius'la aylardır yalnızlığını yaşıyordu. Onun geçmişiyle yeniden bağ kurabileceğinden umudunu kesmek üzereyken, Met'in eski giysilerinden biri aklına gelmişti.

Met'in ne zaman aldığını bilmediği, ama başına ne işler açtığını çok iyi bildiği bir BEK, "beden etkileşim kılıfı".

Meri'nin içi yeni bir umutla doldu. Yeniden çalıştırmayı becerebilirlerse BEK'in dokunuşları Met'te eski sayfaları yeniden açabilir miydi?

....

Meri bu yeni tip giysilerle hiç ilgilenmemişti ama geçmişte cilt sıkılaştırma programlarını yakından izliyordu. Galiba yaşlanmaktan çok korkuyordu. Galiba başkaları da, belki herkes yaşlanmaktan ölümden bile çok korkuyordu. Bu yüzden cilt bakımı üzerine yapılanlar, yazılanlar ve yaşananlar insanın en önemli öyküsü oluyordu. Gençlik ve tazeliği simgeleyen cilde verilen değer arttıkça bu endüstri büyüyordu.

Merilia'nın sisteme birlikte katıldığı bir arkadaşı vardı. Aralarında biraz gizli, biraz açık, biraz gerçek, biraz oyun bir rekabet sürüyordu. Meri önce Oriaus'a takılmıştı. "Sen erkeksin, erkekler bu kadar uğraşmaz tenleri ve bedenleriyle" demişti.

Bir gün beklenmedik kötü bir haber geldi. Oriaus kritik bakım merkezindeydi, onu görmek istiyordu. Yanına giderek destek olmaya çalıştı.

"Kendini toparlamış görünüyorsun, herhalde birazdan birlikte dönebiliriz" dedi.

"Bilincim ve sesim var Meri, ama başka hiçbir şeyim kalmadı. Bu yüzden onlar da sönüyor."

Merilia sesini çıkarmadı. Ne diyebilirdi? Bedeni eksilmiş, bilinci yerinde duruyordu. Bedeni giderken Oria yerinde kalabilir miydi?

"Sana dokunmamın bir anlamı var mı?"

"Dokunmak her zaman anlamlıdır" dedi Oriaus.

Meri, Met'e Oria'dan söz etmemişti. Etse de şimdi hatırlamıyor olacaktı zaten.

....

Meri Met'le ilk iletişim kuranlardandı. Ne yazık ki ona ilk yaklaşan olamamıştı.

Kara ondan önce davranmıştı. Meri, Met'le karşılaştığı ilk anda bile varlığını bilmediği, Met'in bile henüz tanımadığı bir Kara'nın gölgesini hissetmişti. Bir süre sonra Met'in ondan mutlaka kurtulması gerektiğini anlamış, ona yardım edebilmek için hep yakınlarında olmaya çalışmıştı. Bu yüzden Met ve Kara'nın ilişkisi hakkında başka kimsenin bilmediği kadar çok şey biliyordu.

....

Met ile Kara'nın ilk karşılaşmalarından ve tanışmalarından sonra yaşamları bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olamadı. Birbirlerinin bedensel ve zihinsel varlıklarında çok önemli bir yer edinmişlerdi ve bunu unutabilmeleri, yokmuş gibi davranabilmeleri olanaksızdı. Kara'nın Met'e sunduğu teknoloji inanılmaz bir yenilik, bir devrimdi.

Kara'nın Met'e verdiği yalnızca bir bağlantı kurma, sosyalleşme, paylaşma aracı değildi. Yeni bir yaşamın ta kendisiydi. Bulundukları yer neresi olursa olsun, artık yeni bir dünyada, adeta tek bir bedende yaşıyorlardı. Kara, Met'i istediği anda inanılmaz bir ateşleme programı devreye giriyor, Met bedeninin her noktasında Kara'yı hissetmeye başlıyor, zihninin en gizli köşelerinde bile onun istekleri, sıcaklığı, titreşimleri, beklenmedik yenilikleri, şaşırtıcı değişimleri, her an farklı gelişen yakınlaşmaları ve uzaklaşmaları, Met'in bedeninin ve ruhunun, insanlığının ve hayvanlığının, özgürlüğünün ve tutsaklığının, cinselliğinin ve sevgisinin her noktasına hızla ve değişik biçimlerde ulaşmanın yepyeni yollarını buluyordu. Met'in teni Kara'nın zihinsel dokunuşlarıyla Met'i ele geçiriyor, inanılmaz zevkler verirken Kara'ya da istediği akıl almaz karşılıkları göndermesini sağlıyordu.

Met yaşadıklarından ve düşlerinden hangilerinin gerçek olduğunu artık anlayamıyordu. Hangi düş kendisinindi, hangisi bir dış etkiyle geliyordu, bilemiyordu.

....

Meri'nin zihni çok yorgundu. Met'in durumunun yarattığı belirsizlik, yaşamını ve ayakta kalmasını daha da zorlaştırıyordu. Kendi gerçeklik duygusu ve anıları da zedelenmeye başlamıştı. Kendi geçmişi şimdilik yerindeydi. Ama Met, Oria ve Kara onun zihninde de zaman ve mekan bütünlüğü olmayan bir bulanıklığa dönüşmeye başlamıştı. Kendini toparlamaya, parçaları birleştirmeye, sıraya sokmaya çalıştı.

Birbirlerini nasıl bulduklarını Meri de hatırlamıyordu. Ama Oriaus'u geride bıraktıktan sonra yorgun Met'le karşılaşmak ona yeni bir umut vermişti. Daha ilk anda bile birbirlerini anlayıp yakınlaşabileceklerini düşünmüştü. Adları, ekran yüzleri, ilk sözleri, sevgi ve saygı dengeleri, verdikleri güven duygusu, ilgi alanları, seçtikleri konular, değerlendirme biçimleri ve içerikleri, tümü uyumlu, tam da bekledikleri gibiydi. Met insanla, Meri evrenle daha çok ilgiliydi. Bu bile konuşmalarına ayrı bir renk katıyor, birbirlerini bütünlüyorlardı.

Kısa ama yoğun konuşmalarının ekseninde yaşam vardı. Teknoloji, bilim, insanın arayışları, insan, doğa, kadının ve erkeğin yeri, geçmiş, gelecek, kişiliklerin gelişmesi ve bölünmesi, kimlik bağımlılığı ve kimliksizlik, beden, ruh, haz, sorumluluk, mutluluk, zevk, ilişki, iletişim konularında birbirlerine çok şey kattılar. Sonra evrene ve yaşam zincirine geldiler.

"Tarih bitti mi, yeni mi başlıyor sence?" diye sordu Meri.

Met bir süre durdu. "Ne bitti, ne de yeni başlıyor" dedi sonra.

Bunun üzerine Meri'nin söyleyebileceği çok söz olabilirdi ama o susmayı, bakışlarında sevgi dolu bir sıcaklıkla Met'e bakmayı, aralarındaki çekim gücünün artmasını beklemeyi seçti. Yeni teknolojiyle ilk sanal öpücüklerini böyle yaşadılar. O anda ve sonrasında bedenlerine yayılan güzelliğe inanamadılar.

....

Met'in Kara'yla, yaşamındaki bu yeni kadınla ilişkisi fırtınalıydı. Bedenleri, tenleri aracılığıyla mutlak iletişim konumunu geçtiğinde olağanüstü mutluluklar ve acılar tenlerinden ruhlarına sayısız köprü kuruyordu. İstediklerinin ve istemediklerinin çatışması denizdeki dalgaları göklere taşıyordu. Bağımsız konuma döndüklerinde bu çalkantılar yatışıyor, bir süre her ikisi de standart sistemle yetiniyordu, ama bundan çabuk sıkılıyorlardı. Etkileşimli konuma dönünce yine tenlerinin her noktasında içlerine süzülen ince dokunuşlar acılı ve sancılı bir ilişkinin bilinmez güzelliğini yaratıyor, onları tutsak alıyordu.

Meri'nin Met'in Kara'yla olan ilişkisinin niteliğini anlaması kolay olmadı. Ten Sistemi'nin gücünü biliyor, ama Met ve Kara özelinde nasıl bir uygulama çalıştığını göremiyordu.

….

Kara önce Met'in güç ve değer kazanmasını sağlayan büyük buluşunun ne olduğunu sormuştu. Met söylemek istemiyordu. Kara ısrar edince, üstelik en azından bazı özelliklerini bildiğini gösterince konuştu. "Yaşarkitap düşüncesi" dedi kısaca.

Kara için bu da yeni bir bilgi değildi. "Bunu biliyorum, yazdığın kitaplar şimdiden milyonlarca kişiye ulaşıyor, gönderdiğin kitaplar ilgisini gösteren ve kendi seçecekleri bazı kişilerle etkileşime giriyor, sürekli değişiyor, gelişiyor, siliniyor, yeniden yazılıyor, yaşıyorlar."

Kara'nın gerçeği insanlarla güce dayalı mutlak bir bağ kuruyordu. Met'in düş dünyasıysa gücün arasından süzülüyor, içlerine işliyordu. Belki de Kara'nın Met'le ilgilenmesinin nedeni başlangıçta buydu. Met'in yaratabileceği pazardan yararlanmak istiyordu.

....

Kara acele etmedi. Met'in ona bağlanması, güzelliğini, kişiliğini, çekiciliğini, gücünü iyice hissetmesi için bekledi. Met'in bakışlarındaki hayranlığı gözledi. İleri çıktı, geri çekildi, düşünceler ve dokunuşlar dünyasında gezdirdi.

Met'i kontrol edebileceğine inandığı anda da Ten Sistemi'ne katılması için davet etti.

"Düşünemeyeceğin, tek başına hissedemeyeceğin kadar ince, saç teli gibi, ama şeffaf ve görünmez teller bedenleri saracak. Teninle görecek, duyacak, dokunacak, tadacak, koku alacaksın. Teninin sana anlattıkları hiçbir zaman yaşamadığın kadar gerçek, hiçbir zaman yaşayamayacağın kadar güzel olacak. Tenin, tüm istediklerini ruhuna verecek.”

Kara'yı konuşmanın başlangıcından beri ilk kez böyle heyecanlı görmüş, şaşırmıştı Met.

"Bedenleri ve ruhları özgür kalabilecek, hep istedikleri gibi kendileri olabilecekler mi?" diye sordu.

"Zarar vermedikleri sürece evet" dedi Kara.

Met bir an Kara'nın tüm insanları kontrol etmesini, hepsinin kendi istediği gibi olmasını sağlayacak bir tanrı yaratmaya çalışıyor olmasından korktu.

Ama Met'e böyle güzel bakan biri ona ve dünyaya asla zarar veremezdi.

Kara'nın olağanüstü güzelliğine baktı. Kısa süre sonra yaşayacaklarını düşünerek titredi.

....

Met, Kara'nın yanına gittiğinde heyecanlıydı. Kapı aralandığında onu görünce heyecanı daha da arttı. Gerçekten soyunmuştu, hazırdı. Met de bir anda giysilerini çıkarıp içeriye girerken hafif bir sarsıntı hissetti. Sonra yaşamının en güzel ve uzun öpüşmelerinden birini yaşadı.

Kara usulca ayrıldı. "Hazırsan artık yeni tenini alabilirsin" dedi. Elinde küçücük bir paket vardı. Met paketi aldığında açmaya kalkışınca Kara gülerek onu durdurdu. "Bu herhangi bir giysi değil" dedi. Onu kenardaki bir çerçevenin yanına götürdü. Paketi yerleştirdi. Met'ten içinden geçmesini istedi. Met söyleneni yaptı. Yine bir titreme oldu.

"Nasıl giyilip başlatılacak sistem?" diye sordu Met.

Birden Kara'nın yanına geldiğini ve öpmeye başladığını gördü. Ayrılmaları çok zor oldu.

"Hangisi daha iyiydi?" diye sordu Kara. "Bu mu, önceki mi?"

Met bir fark görememişti. İkisi de unutulmayacak değerdeydi. Kara'nın daha mutlu olacağını düşünerek "İlki" dedi. "Doğal Kara'mı daha çok seviyorum."

Kara bu sözden pek etkilenmiş görünmüyordu. "Kara'n artık nerede olursan ol seninle olacak, dokunacak, okşayacak, sevecek" dedi.

Gerçekten de o gece Kara'yla ilk uzak birliktelik deneyimlerini yaşadılar.

....

Büyü bir gün bozuldu. Met bir an için Meri'yi düşünmüştü. Göğsüne bir iğne battığını hissetti. Baktı, bir iz yoktu. İlk kez biraz korktu. Yapay tenin altında bir sorun olursa nasıl çözülecekti? Kara'ya sordu. "Tarihin en gelişmiş sağlık koruma sisteminin içindesin, bir sorun olamaz. Ten seni içindeki ve dışındaki düşmanlarından korur" dedi. Sonra Meri'nin kim olduğunu öğrenmek istedi. Met şaşırdı ama sorun etmedi. Anlattı.

Met, üzerindeki tensel algı sistemindeki değişimleri ilk zamanlarda doğal karşıladı. Sonra bozulduğunu sandı. Ama Met Meri'yi hatırladıkça Kara'nın açık saldırıları belirginleşti. Önceleri küçük ve ince acılar, sonra daha büyük baskılar, Met'in algı evrenine büyük ataklarla bir saldırı başladı. Met'in beş duyusunu da ele geçirmek, beyin duyusunu parçalamak, Meri'yi ve Kara dışında her şeyi dışarıda tutabilmek için Met kuşatılmıştı. Kara artık çok sinirliydi. Met'in onun adını söyleyişi bile cezalandırma konusuydu.

"İlk günden beri kaç kez söyledim sana, adımı doğru söyle diye. İnadına mı kısacık bir Kara diyorsun, beceremiyorsan Kağra de, bundan iyi."

Met'in teni bir işkence odasına dönüştü. Çektiği acılar ilkel yöntemlerle uygulansa bedeni çoktan parçalanmış olabilirdi.

....

Meri'yi yönlendiren insanca ve kadınca bir sezgi miydi, Ten Sistemi'nin ve onu geliştirenlerin yükselişinden duyduğu kaygılar mıydı, bilmiyordu ama yolunda olmayan bir durum olduğunu, Met'in bir ten kafesine kapatılmış olduğunu anlıyordu.

Zor bir durumdaydı. Onu kurtarmaya çalışmak akıl işi değildi. Henüz Ten Sistemi bir zorunluluk değildi. Özgürce yaşayabilir, kendi üretim alanında egemenliğini sürdürebilirdi. Met gibi birini bulamasa bile, kuşkusuz Oria'dan çok daha iyisini bulabilirdi.

Ama ne kişiliği, ne inançları, ne de duyguları Met'in durumunu bile bile onu yok saymasına izin vermiyordu. Kara'nın peşine düştü. Kendine özel bir kimlik oluşturdu. Çok da uzun olmayan bir süre sonra, Meri Ten Sistemi'nin yeni müşterisi olarak daveti aldı.

Kara "Senin gibi hoş bir kadının aramıza katılması ne güzel" dedi.

Meri gülümsedi ve Kara'ya dikkatle planlamış olduğu darbeyi indirdi.

Gördükleriyle donup kaldı. Kara yok olmuştu. Şaşkınlıkla çevreye bakındı. Yoktu. Sonra yerdeki kumaş dikkatini çekti. İnceleyince gördüğünün Kara'nın teni olduğunu anladı. Peki Kara neredeydi?

Destek sistemi çalışmazken Kara'nın varlığı adeta yok olmuştu. Yine de Meri'nin içeride olduğunu anlamıştı. Kendisinden kuşkulanıp kuşkulanmadığını Meri bilmiyordu.

"Yüzlerce yıl geçti. Bedenim taşıyamıyor tenimi. Ama ben yaşıyorum."

Kara çökmüştü. Teni yoksa, o da yoktu. Meri sesini çıkarmadan dışarıya fırladı.

Sonunda Meri, Met'in yanındaydı. Teni çıkarmış, saklama dolabına koymuştu. Met'in başı kucağındaydı. Meri, sevdiği adamın saçlarını okşuyordu.

….

Merilia yatağa uzandı. Met'le tanıştıktan sonra kavuşana dek geçen olayları hatırlamak onu çok yormuştu. Dolaptan çıkardığı tenle uğraşacak, Met'in gerçeğe dönmesi için bir deneme daha yapacak gücü kalmamıştı.

Metilius'a sarıldı. Aylardır üstesinden gelemediği tükenmişliğini, umutsuzluğunu, neredeyse yaşayan bir ölüye dönüşmüş bedenini kucakladı. "Seni çok seviyorum sevgilim" dedi. Metilius istediklerini yapamadığı, geçmişiyle ve dünyayla tüm bağları koptuğu için yaşadığı tükenmişlik duygusundan bir an kurtularak gülümsedi.

Mehmet Arat, www.facebook.com/mehmetarat2000X

Önceki Öykü:
Mehmet Arat, Yitirdiğim Anılar, http://blog.milliyet.com.tr/yitirdigim-anilar/Blog/?BlogNo=351792

 
Toplam blog
: 72
: 274
Kayıt tarihi
: 08.01.12
 
 

1958 doğumlu. Mühendislik eğitimi aldı. Teknik alanda çalışırken kültürel konulara ilgisini sürdü..