Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mezarınız sizi bekliyor

Mezarınız sizi bekliyor
 

Belediyeler ölümü artık rutin bir iş gibi bir Müdürlük bünyesinde toplayıp, evrak, rapor, kayıt, bilgi işlem ve lojistik bir masada kabul ediyorlar.Sigorta şirketleri de aynı rutinlikte ölüm sigorta poliçesinden bahsediyor.
 
Mezarlık şehre uzak yerlere etrafı yüksek duvarlarla çevrili yapılıyor artık.
 
Modern hayat ölüm ile yaşamı birbirinden kopartan bir kurgu içinde.Bu kurgu düpedüz ölümü unutturma çabasının ürünü.
 
Ölüm kavramının içi iyice boşaltılmış durumda.Ölüm hemen hepimiz için bir boşluk, yokluk bir hiçlik…Mezarlar uzak, ölüm hizmetleri Belediye çöp, asfalt, su hizmetleri gibi rutin bir memurluk olunca ölümü bu şekilde hayatımızdan çıkarmış onu yok etmiş zannediyoruz.Bu yolla bir nevi rahatlık, ölümümüzü ve ölüm sonrasını düşünmeme, ölümden uzakmış hissi işimize geliyor.
 
Oyalanmak için çok şeyimiz var: Dizi film, mal, servet, siyaset, spor, sakız, tavla, sayısal loto, aşk,, dans, deniz, çikolata…Bunlarla oyalandıkça öleceğimizi unutuyoruz…Unutarak ölümün bize gelmeyeceğini zannediyoruz.
 
Ölümün manevi anlamını yitirdiğimiz için maddeleştirdik ve ölüm problemimizin çözümünü doktorlara havale etmiş durumdayız.Maneviyattan uzaklaşan ölüm materyalist bir biçimde bize yaklaşıyor ve ölümümüz eskisinden çok daha korkunç biçimde yaşamak durumunda kalıyoruz.  
 
Her canlının mutlaka bir gün öleceğini biliyoruz ama ne ölüme hazırlanıyoruz, ne ölüm sonrasına.. Hayatımızdan çıkardığımız bir kavram ölüm…
 
Çocuklarınızla, eşinizle, arkadaşlarınızla sohbetinizde hiç ölüm kavramı, ölümün anlamı hakkında konuşuyor muyuz?...Bunu yapmaya kalktığınızda herkes sizin çok sıkıcı olduğunuzu söyleyip  ölümü konuşmak istemiyor değil mi?
 
Ölüm düşüncesi ve insanda uyandırdığı korku kolay hazmedilmesi mümkün değil elbette.Bilimsel bir tehdit, mücadele edeceğiniz somut bir düşman yok ortada.Bu nedenle kaçıp kurtulmak mümkün değil.
 
Ölümün niçin var olduğunu bilmeyenlerimiz için ölüm elbette bir hiçlik, boşluk ve korku…Ölüm kavramını ne kadar kendimizden uzak tutup aklımıza getirmezsek bu durumda kar kabul ediyoruz.
 
Ölümü ve hayatı anlamlandırmış bir insan için ölüm hiçlik , boşluk, mezar içinde çürüyen bir cesetten ibaret değil…Ölüm gerçek hayatın başlangıcı…İmtihanın bitiş zili…Geçici ve bir rüyadan ibaret hayatın sona erip ebedi hayata açılan kapı…Mevlana’nın deyimiyle Şeb-i Aruz(Düğün Gecesi)…Allah’a kavuşma, gerçek sevgiliye ulaşmak için dünya engellerinden kurtuluş anı…
 
Bunun içindir ki Mevlana, bize şöyle seslenir:                                                                                        “Öldüğüm gün, tabutumu götürürlerken, bende bu dünya derdi var sanma!                                          Benim için ağlama, yazık, «vâh, vâh!» deme!                                                                                                Beni toprağa verdiklerinde de «vedâ, vedâ!» (ayrılık, ayrılık) deme!                                                        Mezar bir perdedir ki, onun ardında cennetin huzuru vardır!                                                             Bilin ki ben, ölü idim; dirildim… Gözyaşı idim; tebessüm oldum…                                                              Aşk deryâsına daldım; nihâyet bâkî olan devlete eriştim…”
 
Ölümü böyle duygularla karşılamak için yapmamız gereken İlahi çağrıya uygun bir hayat yaşamak.
 
Bunun için önce yaratılış sebebimizi yani hayatımızın varlık sebebini bilmemiz gerekiyor.
 
Allah Kur’an’da hayatın varlık sebebini, insanın yaratılış hikmetini şöyle anlatıyor:“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.” (Duhan, 38) “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn, 115)“İnsan başıboş bırakılacağını mı zannediyor?!” (Kıyame, 36) “Her canlı ölümü tadar. Bir imtihan olarak sizi hayırla da şerle de deniyoruz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz.”(Enbiya, 35)  “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölüm ve hayatı yaratmıştır…”(Mülk, 2)“De ki: Kaçmakta olduğunuz ölüm size erişecek; sonra da görünür ve görünmezi bilen Allah’ın huzûruna çıkarılacaksınız! Ne yaptınız ise, size bildirilecektir.” (Cum’a, 8)
 
Bir sahabi, Hz.Muhammed(s.a.v) ’e:“–Akıllı insan kimdir ya Rasulallah ?” diye sorar.Cevap açıktır:“–Ölümü çok düşünen ve ona karşı hazırlığını tamamlamakla meşgul olan kimsedir. İşte onlar zeki insanlardır…” Hz. Muhammed(s.a.v.)’in bize miras olarak bıraktığı iki nasihatçı vardır:”Size iki nasihatçı bıraktım. Biri susar, diğeri konuşur. Susan nasihatçı ölüm, konuşan ise Kur’ân-ı Kerîm’dir.”
 
Ölümün ağırlığını kelimelerin zayıf omuzları taşıyamaz…Hayatımız boyunca hiç hatırlamasak da, sınırsız servet, ve güce sahip olsak da ölüm kapımızı çaldığında her şeyimizin eriyip elimizden çıktığını, her şeyimizi geride bırakıp kefen isimli birkaç metrelik beze sarılıp bizi bekleyen mezarımıza gömüleceğiz..
 
Mezarlıklar, fani hayatlarını tüketen ana-baba, çoluk-çocuk, sevgili, hısım, akraba, dost ve arkadaş adresleri ile doludur. Dünya hayatı, ister sarayda isterse saman üzerinde yaşansın, bütün yolların ve kıvrımların mecburi çıkış noktası kabirdir. Ondan kaçıp kurtulunacak ne bir zaman, ne de bir mekan vardır.
 
“O gün (kıyamet günü) insan: «Kaçacak yer neresi?» der.” (Kıyame, 10) diyerek bizi uyarıyor Kuran-ı Kerim..
 
Düşünmelidir ki, ne dünyada ölümden kaçacak bir zaman ve mekan, ne kabirde tekrar geriye dönecek bir imkan, ne de kıyametin şiddetinden sığınacak bir barınak vardır…
 
“Bir mezar kazıcı vardı, pek uzun ömürlüydü. Birisi dedi ki:                                                              - Bir şey söyle, bir şey anlat bize, bir ömürdür çukurlarda mezar kazar durursun, yer altında şaşılacak ne gördün?                                                                                                                                                -Sana şaşılacak bir şey söyleyeyim, hâlimi anlatayım, : Bu köpek nefsim tam yetmiş yıldır mezar kazdığımı gördü de bir an bile ölmedi!”   (Ferîdüddîn-i Attâr-Mantık al-Tayr)
 
Akıllı insan, Allah’ın Kuran-ı Kerim de çizdiği, Hz. Muhammed(s.a.v)nin bu çizginin nasıl yaşama geçireceğimizi öğrettiği ve nesiller boyunca Allah dostların  bugüne ulaştırdığı kulluk kıvamına ulaşarak, kalbi tasfiye ve nefsi tezkiye ede ede ölümü bir düğün gününe çevirip Rabb’e kavuşabilendir…
 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..