Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

28 Şubat '12

 
Kategori
İnançlar
 

Mezhebimle tanıştım; ardından çok şaşırdım.

Mezhebimle tanıştım; ardından çok şaşırdım.
 

Dedemin kimliği resim int. Alıntı


Okumayı yeni yeni söküyorum; çocuk yaştayım.

Dünya bana çok büyük geliyor yine de tarafımdan keşfedilmeyi bekliyor.

İstanbul’un bahçeli bostanlı tek katlı bir evindeyim.

Diğerleri uyuyor; beni merakım uyarıyor.

“Dolapları çekmeceleri karıştır belki bir define bulursun zengin olursun; babaannenle Vefa bozacısına faytonla, olmadı siyah taksiyle gidersin; halakızı Gülay da hasetten çatlar”

Merak kazandı. Ben aradım ama define bulamadım.

Gri deftere benzeyen bir şey buldum.

Kargacık burgacık harflerin anlamını çözmeye çalışırken ter bastı.

Dedeme ait olduğuna kanaat getirdiğim grinin sayfalarında onun ismi yazılıydı.

Mehmet Culduz.

Diğer bir bölümde “Hanefi” ibaresini gördüm.

“Hanefi de ne demek oluyor” sorusunu ne babaannem ne de halalarım ciddiye aldılar. “Sen daha çok küçüksün; büyüdüğün zaman anlarsın” dediler.

 Kimliğime o ibare hiç konuk olmadı. Aklımın bir köşesinde Hanefi uykulara daldı. Ya da ben onu uyuttum. Ta ki okkalı lakırdılar kulaklarımı tırmalayasıya kadar…Hanefi’yi derin uykusundan uyandırdığımda “Ne var ne istiyorsun” deyiverince içime sular serpildi. Onca yıldır derin uykulara dalmak ne kadar sağlıklı olabilirdi ki…

Hanefi Hazretlerinden kendilerini tanıtmasını rica ettim.

Neden icap ettiğini sorduklarında “Kendi dinini tanımayan; diğer inançları rahatlıkla aşağılar, saygı gösteremez” lakırdılarını duyduğumu; aşağılamak eylemine katılmadığımı lâkin onların hiç birine kendimi yakın hissetmediğimi; çelişkiler cümbüşünün tedirginliğini yaşadığıma değindim.

Hanefi: Sözlerine başlamadan önce olgun olgun gülümsedi.

“Uzun zamandır seni tanırım; birlikte uzun yıllar geçirdik. Sen benimle ilgilenmedin ama ben seni hep izledim. Şimdi ben kendimi tanıtacağım; daha sonra sen beni de kafandan söküp atacak; adımı bir daha anmayacaksın.

Yüce’nin zararsız kulu sayılırsın; onunla arana kimsenin girmesine izin vermiyorsun. Umalım bu halin Yüce’nin indinde kabul görür.

Mehmet Dede’nin kimliğinde benim adım yazılıydı doğrudur.

Bazı şartlarımı sıralarken; benim yüzüme değil sana verdiğim aynaya bak.

Verdiğin tepkileri gör; tanıtım bitince “Kal” ya da “Git” demene gerek kalmayacak.

Şartlarım:

1)Satranç haramdır. Tavla oynamalısın!

Ben ikisinden de anlamam Hanefi Hazretleri!

2) Kadın olduğun halde; Hâkimlik görevini üslenmede bir sakınca yoktur.

3) Kadın olduğun halde; Dininden dönersen öldürülmeyeceksin.

Böyle bir düşüncem olmadı Hanefi Hazretleri; doğarken bana verileni henüz çözememişken; yaban sulara dalmanın ne anlamı olabilir ki?

3) At, kartal, kırlangıç, Istakoz, istiridye, yarasa, karga eti  yememelisin haramdır.

Şükürler olsun. Bu şarta bayıldım. Zil takıp davul zurna eşliğinde tepinesim geldi.

4) Davul zurna konusu haram ile helal arası yani “mekruh” tepinmeden önce düşünmek gerek.

Ben davulu zurnayı çok severim. Allah beni affetsin.

5) Seni bağlamaz lâkin erkeğin kırmızı giymesi mekruh; sarılara bürünmesi  haramdır.

6) Köpek: Necis (pis) bir hayvan değildir.

Şükürler olsun.

7) Tecavüze uğrayan hayvan öldürülmelidir.

Anlayamadım; “hayvana tecavüz eden öldürülmelidir”

 Buyurdunuz öyle değil mi?

Soruma yanıt vermeden çekip gitmişti.

Elime tutuşturduğu aynada gördüğüm yalnızlık efkârlandırdı.

“İnce uzun, dikenli yolda; tek başına yürümene devam etmelisin.

Özgür iraden; yaslanacak değneğindir.

 Yas tutacağına ona yaslanmalısın” Dedim; kendi kendime ve şükrettim.

28 Şubat 2012 Salı

Alev Meisel/Berlin

 

 

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara