Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '07

 
Kategori
Haber
 

Milliyetçilik

Milliyetçilik
 

Hrant Dink cinayeti nedeniyle, son günlerin en önemli gündem maddesi haline gelen "Milliyetçilik" olgusunu, maalesef ki bu tip bir yazıyla ya da birkaç yazılık bir diziyle tam olarak incelemek, her yönüyle anlatıp, irdelemek imkansız. Yüzyıllar öncesinden gelen bir kavram olan milliyetçi düşünce sistematiği ile ilgili yerli-yabancı birçok düşünür, filozof, akademisyen, devlet adamı ve yazar binlerce adet, milyonlarca sayfa kitap kaleme aldılar. Onlarca farklı milliyetçilik tanımı ve yorumu, ayrı ayrı uygulama ve anlayışları ortaya çıktı. Bendeniz de, bundan on sene önce Hacettepe Üniversitesi'nde naçizane, "Milliyetçilik ve Türk Yakın Siyasi Tarihinde Milliyetçilik Hareketleri" başlıklı bir tez çalışması yapmış, literatüre kazandırmıştım. Çok kısa ve yüzeysel olarak birkaç noktaya değinmek istiyorum.

Milliyetçilik, sıfatı bol bir kavramdır. Kendi önüne çok farklı ön adlar almıştır yani. Bu da onun ne kadar farklı yorumlarla kavranabildiğinin hatta kendisi olmaktan çıkartılabildiğinin göstergesidir esasında. Şimdi bir düşünelim ve bir çırpıda, hemen aklımıza gelen ve milliyetçiliğin önüne koyulan ayrıştırıcı sıfatlara bir göz atalım: Atatürk milliyetçiliği, Türk Milliyetçiliği, Kültür Milliyetçiliği, Sol milliyetçilik (ulusalcılık), Irkçı ve kafatasçı milliyetçilik, Faşizan milliyetçilik, Nasyonal Sosyalist milliyetçilik, Turancı-Kızılelma Milliyetçiliği, Mafyamatik Milliyetçilik, Kolej milliyetçiliği, Türkçü Milliyetçilik, Türk-İslamcı Milliyetçilik, MHP Milliyetçiliği, CHP Milliyetçiliği ve listeyi, nerede ise bir yazı uzunluğunda uzatmak mümkün. Şüphesiz ki tüm bu milliyetçilik yorumlarının; birbiriyle iç içe geçen ya da taban tabana birbirinden ayrılan yönleri, kavramın kendi sistematik çerçevesi ile çelişen tarafları vardır.

Ülkemizde, en çok konuşulan ve tabiri caizse ağızlara sakız olan konular, maalesef en az bilinen ve içi en az doldurulabilen konular olmuştur. Bu, sosyal hastalığımızın tipik semptomatik sonuçları gereği, konuşuruz ama düşünmeyiz, konuşuruz ama okumayız, konuşuruz ama tartışmayız. Hatta konuşmalarımızın metni bile birileri tarafından yazılır ve biz tekrar eder dururuz repliklerimizi.

Ziya Gökalp, Erol Güngör, İbrahim Kafesoğlu, Besim Üstünel, Sadun Arel, Esat Çam, Doğan Avcıoğlu gibi farklı gözlüklere sahip doktrinerlerin de, çok ciddi, dünya ölçekli ansiklopedik kaynakların da milliyetçilik tanımlarını incelediğinizde çok enteresan nüansları görebilmeniz işten bile değil. O halde çok genel ve çok basit bir ortalama milliyetçilik tanımı yapmak gerekirse şöyle diyebiliriz: Milli kültür, tarih, dil ve coğrafyanın donelerini temel alarak her türlü siyasi, iktisadi ve uluslararası atılacak adımların ulusal çıkarlar doğrultusunda atılmasını esas alan düşünce sistematiğidir.

Bu genel tanımın ötesinde ortaya atılacak her türlü argüman, sizin milliyetçilik anlayışınızın alt başlıklarını açmaya yarar. Beşeriyet tarihi boyunca hiçbir doktrin, olumsuzu ya da kötüyü hedeflememiştir. Her düşünce sistemi, kendi iç kurgusu içerisinde tutarlı bir refah beklentisi ile hayat bulur. Bu anlamda bir Marksist ile bir kapitalistin hatta ve hatta bir anarşistin gayeleri, aslında birbirinden temelde çok farklı değildir. Her ikisi de refah ve mutluluk arar. Ama doğruya ulaşma yolları tabi ki birbirlerinden çok ama çok farklıdır.

Son yaşanan talihsiz olaylar nedeniyle bugün geldiğimiz noktada, yine bazı kavramların yargısız infaz edilmesi sürecini yaşamaktayız. Yine birilerimiz bir şeyleri göklere çıkarıp, bayrak ediyoruz; birilerimiz de yerin dibine sokup, tu kaka ilan ediyoruz. Ortasını ve makulünü ne arayan var ne de bulan. Hrant Dink'i katleden şahıs ve avanesi nedeniyle ülkedeki tüm samimi milliyetçileri töhmet altında bırakmaya çalışırken bir kısmımız; bir kısmımız da garip milliyetçi duygularımız ile böyle bir cinayeti haklı ve mazur gösterme gibi ebleh bir yöne istikamet çeviriyoruz.

Birilerimiz "hepimiz Ermeni’yiz ve hepimiz Hrant’ız" diye slogan atmayı marifet addederken, birilerimiz de bu cenazenin karşısına, sanki alternatifiymiş gibi şehit cenazelerini çıkarmaya ve bu şekilde, bilinçli ya da bilinçsiz -ki umarım bilinçsizdir- yeni bir kutuplaşma süreci yaratmaya çalışıyoruz. Yanlıştır efendim, bunların hepsi yanlıştır. Bu toplumun en son ihtiyacı olan operasyon, bir sosyal liposuction’dur. Germeye ve gerdirmeye ihtiyacımız yok efendim, daha çok genciz, güzeliz.

Benim anladığım "Milliyetçilik", bir bakış açısı ve anlayış biçimidir. Sosyo-kültürel kodlarımızla barışık olma meselesidir. Kendimizden, tarihimizden, dilimizden, kültürümüzden utanmama, hatasıyla-günahıyla kabul edip, içselleştirme ve zenginliklerimizin farkına varabilme çabasıdır. Milliyetçilik, kendi ırkını en üst ırk görüp kalanlarını elinin tersiyle itmeyi, düşman olmayı ifade etmez. Bunun adını, faşizan ırkçılık olarak yazar kitaplar. Milliyetçi insan, çevresindeki herkese düşman değil, içinde olan, kromozomlarında bulunan her bir nüve ile dost, hemhal olan insandır. Bir türkü sizi ağlatabiliyor, vatan diye addettiğiniz herhangi bir toprak parçasına aşık olabiliyor, masalınıza, yemeğinize, dansınıza, oyununuza tutkuyla ve gönül bağıyla bağlanabiliyor iseniz milliyetçisinizdir. Sizin olan şeyleri sevebilmenin, dünyanın evrensel zenginliklerini sevebilme yeteneğinizi köreltmesine izin vermiyorsanız; "harmandalı"nda toprağa diz vururken, "historia de un amor" eşliğinde tango yapabiliyor; pastırmalı kuru fasulye yerken aldığınız zevkin bir farklı versiyonunu fua gra yerken de alabiliyorsanız neden milliyetçi olamayasınız?

Kökten reddedip düşman ya da topyekün kabul edip fanatik ve mürit olma hastalığından kurtulmalıyız. At gözlüğü takarak geniş ve yeni ufuklu olamayacağımız gerçeği ile yüz yüze gelmeliyiz. Partilileri ve tüm kamuoyu önünde, komünist Nazım Hikmet'ten, o muhteşem dizeleri okumakta hiçbir beis görmeyen, birçok yönünü eleştirebileceğiniz, Milliyetçi Hareket Partisi'nin efsanevi lideri Alparslan Türkeş'in, Türk devlet adamları içerisinde, Ermenistan ile ilk temas eden, hem de Ermenistan Cumhurbaşkanı ile, iki ülke arasındaki problemleri ve çözüm yollarını Fransa'da görüşen kişi olması; İşçi Partisi gençlik örgütü ile Ülkü Ocakları'nın bazı temel noktalarda birleşerek ortak yasal eylemler yapabilmesi; Hrant Dink'in cenazesine gelen Ermenistan'lı yetkililer ile diaspora Ermenileri temsilcilerinin, o muhteşem İstanbul'lu kalabalık karşısında sudan çıkmış balığa dönmeleri, ağızları bir karış açık kalmaları acaba neyin göstergeleri olarak algılanmalı?

Bu topraklar, dünya üzerindeki en zengin kültürel varlığa sahip aziz topraklardır. Bin yıllardır, onlarca farklı medeniyetin, dinin, kültürün izi ve mayası üzerine kuruludur. Hepsi ayrı ayrı güzeldir, hepsi ayrı ayrı değerli ve önemlidir. Ve 1071 yılından beri de Türk'tür. Alparslan'ın bayrağını, tam düşmek üzereyken, kutlu mücadelesi ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk eline almış ve Anadolu'nun halen Türk kalmasında bir önemli kilometre taşı olmuştur.

Türküm ama diye söze başlayıp Türk kültürünün arızalarını listelemenin kime ne faydası vardır doğrusu anlayabilmiş değilim. Mutlaka bu kadim kültürün de tarihler boyunca hataları, günahları olmuştur, olacaktır da. Sütten çıkmış ak kaşıklar gibi saf ve masum bir kültür, toplum, millet göstermenizi rica etsem acaba çok şey mi istemiş olurum? Ya da sözlerimi şöyle mi bitirmem gerekiyor:

Ben, sıkı bir Atatürkçü'yüm ve "Ne mutlu Türk'üm diyene" ama...

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..