- Kategori
- Öykü
Mimar ruhlar - 1. Bölüm

1967 - Kayseri Amerikan Koleji
Dört arkadaş, okulun bahçesinde oturmuş, etraflarındaki öğrenci topluluklarını izliyorlardı.
Öğrenciler küçük gruplar oluşturmuş, birbirleri ile sohbet ediyor, bazıları oyun oynuyordu.
Yanlarında duran öğrenci grubu, bir öğrenciyi pür dikkat dinliyorlardı, öğrenci tarihi binaların bulunduğu semtteki boş arazinin neden bugüne kadar boş kaldığını, kimsenin neden ev yapmadığı efsanesini heyecanla anlatıyordu.
Bundan yüzyıllar önce o arazide, birbirleri ile birleşik dört ev vardı, her ev başka bir cepheyi gösteriyordu, doğuya bakan evin adı doğu, batıya bakan evin adı batı, güneye bakan evin adı güney, kuzeye bakan evin adı kuzeydi. Evin en büyük özelliği dışardan bakıldığında birbirinden bağımsız dört ev gibi dursa da içerden evden eve geçiş yapılabiliyordu.
Rivayete göre, dört evin tam ortasında kalan boşlukta, güneş tam öğle vakti olduğunda güneş ışınları orası ile aynı hizaya geliyor ve toprakta küçük altın parçacıkları beliriveriyordu. Ev sahipleri bu altınları toplayıp bir servet sahibi olmuşlardı ve bir gün bir deprem oldu ve evler yerle bir olmuştu, ev sahipleri enkaz altında kalmış evde yaşayan hiç kimse kurtulamamışlardı.
Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, o araziye birçok kişi ev yapmak istemiş ama olağanüstü olaylar gerçekleşip inşaat bir türlü tamamlanamıyordu, ya evin pencereli duvarı, dümdüz duvar oluyor, ya yıkılıyor, ya da nedeni bilinmeyen bir sebepten dolayı yangın çıkıyor ev yapılamıyordu. Bu olaylar yüzünden toplumda bir efsane doğmuştu, evin enkazında ölen sahiplerinin ruhu kendi arazilerine ev yapılmasına izin vermiyorlardı, o günden bu güne kadar kimse o araziyi satın almadı ve ev yapılmamıştı.
Üç arkadaş efsaneyi dinleyince birbirleri ile gülüştüler, dalga geçtiler ama biri hariç onun bu efsaneden etkilendiği yüzünden belli idi.
2010 – Günümüz
Aradan yılar geçmişti ama dört arkadaş birbirleri ile asla bağlarını koparmamışlardı en küçükleri elli altı yaşında idi, hepsi evlenmiş, çocuk sahibi olmuşlardı, hepsi üniversiteyi İstanbul’da kazanmış, iş hayatına İstanbul’da başlamışlardı böyle olunca hayatlarını hep İstanbul’da devam etmişlerdi. İkisi inşaat mühendisi ama birisi büyük bir inşaat şirketinin sahibi idi sayısız büyük projeye imza atmıştı, diğeri psikolog olmuştu ve parapsikoloji alanında bir profesördü, efsaneden çok etkilenen ise mimar olmuştu zaten mimar olmasına etkende etkilendiği, hayatı boyunca unutamadığı o efsaneydi.
Ve bir gün arkadaşlarına, hayatı boyunca kurduğu planını anlattı.
Planı, Kayseri’ye yeniden yerleşmek oraya evin aynısını yapmaktı, yıllardır evin mimarisini hazırlıyordu. Arkadaşları, kendisinin bu düşünceden kurtulması gerektiğini, bu olayın sadece bir efsane olduğunu gerçekle bir ilişkisi olmadığını söylemişlerdi ama o bunda kararlı idi.
Arkadaşlarına, projesini gösterdi, onların bugüne kadar yapılan evin bir şekilde yok olmasının, ruhların evin şeklini beğenmedikleri için yaptığını, tarihte eşi benzeri olmayan aynı evi yaparsak buna izin vereceklerini söyledi.
Psikolog olan onu vazgeçirmek amaçlı, o araziyi nasıl satın alacağız belki başkası almıştır diye söylediğinde, mimar gülümsedi evet biri aldı o benim bundan yedi yıl önce o araziyi satın aldım. Bu sözler karşısında hepsi dona kaldı ve artık bu teklifi kabul etmek zorunda hissettiler kendilerini.
Temel Atma
Dört arkadaş, ömürlerini geçirdikleri İstanbul’u geride bırakmış, memleketleri Kayseri’ye kendilerine itiraf edemeseler bile yerleşmişlerdi artık hayatlarını memlekette geçireceklerdi çünkü ne de olsa burada bir ev sahibi olacaklardı.
Bütün ekipmanlar hazır, işçiler hazır, greyderin çalışması ile inşaat başlamıştı, mimar olan evin temelini öyle bir hesaplamıştı ki ev bittiğinde ortada kalan boş alan, öğle vaktinde güneşle aynı noktaya düşecekti. Bir günde temel atmak için gerekli olan kazıyı yaptılar.
Ertesi gün evin iskeletini oluşturmak için, demirciler, demirlere şekiller verdiler, çimento kalıpları için tahtaları yerleştirdiler, çok zor bir iş olduğu için iş bir günde bitmesi beklenemezdi ve akşam olup herkes dinlenmeye çekilmişti.
Ertesi gün geldiklerinde, herkesi şoke eden bir manzara ile karşılaştılar, evin temelini yaptıkları bölüm darmadağındı, kalıplar için küçük kareler şeklinde eğilmiş, birbirleri ile çelik tellerle bağlanmış demirler saçılmış, tahtalar kırılmıştı. Şirket sahibi olan arkadaşları hemen gece bekçisini aradı, yerinde yoktu nerde bu adam diye söylenirken, arazinin biraz ilersinde bir ağacın dibine çökmüş korkutan ne yapacağını bilemeyen bekçiyi gördü. Dört arkadaş bekçinin yanına gittiler ve neler olduğunu öğrenmek istediler ama bekçinin konuşacak hali kalmamıştı, belli bir süre adamın kendine gelmesini beklediler. Yavaş-yavaş korkusundan kurtulan bekçi konuşmaya başladı, derin bir uğultunun geldiğini ve birden demirlerin kendi kendine dağılmaya başladığını söyledi olanları anlatırken ağlamaya başlamıştı.
Duydukları karşısında afallayan üç arkadaşta artık diğer arkadaşları gibi efsaneye inanmaya başladılar. Mühendis, mimar arkadaşına teorin doğru değilmiş aynı evi yapsak bile yine istemiyorlar diye söylendi hemen araya psikolog girdi, ruhlar biz insanlar gibi önceden hiçbir şeyi bilemezler, onlar nasıl bir ev yapacağımızı bilmiyorlar şu anda diye bir sav sundu.
Kendi aralarında düşünürken, şirket sahibi, o zaman bir günde temelin tamamını bitireceğiz ve onların nasıl bir ev yapmak istediğimizi anlamalarını bekleyeceğiz yine aynı şey olursa buradan gidiyoruz ve bu iş bitiyor diye sert bir şekilde çıkıştı.
Bu ağır şartı duyan mimar, hayatının projesini elinden kayıp gitmemesi için arkadaşlarından izin alıp başka bir yere gitti çünkü onun başka bir planı vardı.
Gece saat on gibi inşaatın temeli tamamen bitti, bütün işçiler yorgunluktan ölecek gibi bakıyorlardı. Üç arkadaş, mimar arkadaşlarını merak ediyorlar nerde olduğu hakkında birbirlerinden fikir almaya çalışırken, arkadaşları elinde evin bir maketi ile geldi, bütün gün bu maketi yapmak için uğraşmıştı çünkü temele bakıp evin aynısı olacağını bilemeyebilirler diye düşünmüştü.
Maketi, temelin tam ortasına koyup çekildiler, şirket sahibi kendisinin bir yere gitmeyeceğini sabaha kadar burada bekleyeceğini söyledi.
Diğer arkadaşları onu yalnız bırakmamak için hep birlikte temel alanının yanında oturup beklediler ama hiçbir şey olmamıştı.
Güneş doğduğunda temel alanına girdiler, mimar sevinçle ruhların kendilerine izin verdiğini söyledi, temelin ortasına bıraktıkları maketin başında hayretler içinde kalan mühendisi fark ettiler koşarak yanına vardıklarında, hepsini şok eden bir manzarayı gördüler.
Makette, balkonun olduğu yerin duvarında dikdörtgen şeklinde uzunca tek parça olan pencere vardı ama şimdi orası aralarında iki tuğla boyu mesafe olan dört tane pencere olmuştu.
Ve dikdörtgen, düz kenarları olan balkon tasarımı, oval bir şekil almıştı.
Ruhlar ne yapacaklarını anlamışlardı, evet evi yapmalarına izin vermişlerdi artık ama kendi istedikleri gibi olmasını istiyorlardı.
Acaba, onlara evi yapmaları için izin mi vermişlerdi, yoksa şimdilik onları kullanacaklar mıydı?