Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '22

 
Kategori
Anılar
 

MİNARE...ŞEREFESİ NEDEN KÜÇÜK?

MİNARE BÜYÜK DE ŞEREFESİ NEDEN KÜÇÜK?

(Köyüme Mektuplar-7)                 

"İnsan evrende gövdesi kadar değil, gönlü kadar yer kaplar."  Yaşar Kemal

          Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızda köylülerimiz kendilerine enteresan gelen sözleri unutmuyor, bu sözleri kullanıyor ve teşvik ediyordu. Bir numaralı mektubumuzda paylaştığımız "Bre Yavrum Horoz" bana ait bir örnekti. O olay benim için normal, sıradan bir olay-söz iken bu yaşıma kadar unutulmamıştı. Bu tür şeyler birçok çocukta vardı belki ama bende biraz daha fazla idi. Ben hep beni sevdiklerini, zeki, uyanık, hazırcevap bulduklarını, o nedenle böyle yaptıklarını düşündüm.

          Bazen normal, bazen normal olmayan soruyu soruyorlar, aldıkları cevap soruya göre oluyordu. Bunlardan hoşlarına giden, enteresan geleni unutmuyorlardı.

          Burada şu hususu belirtmeliyim. Küçükken kafam gövdeme nazaran büyük görünürdü. Kafamın büyük görünmesinin bir nedeni de saçlarımın gür ve çok dik olması idi. Kulaklarım da kafama oranla küçük kalıyordu. Büyüyünce gövdem de büyüdü ve bu görüntü kayboldu.

          Bir gün bir büyüğüm biraz da bana takılma isteği ile gülümseyerek;

          - Osman, senin neden kafan büyük de kulakların küçük. Dedi. Gülümseyerek cevabımı bekledi.

          O zaman kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum ama herhalde ilkokulun sonlarında olmalıyım. Veya ortaokulun başları. Bu sorunun bana bir şaka olarak sorulduğunu biliyorum. Benim mantıklı bir cevap vereceğim beklenmiyor. Çünkü soru buna uygun değil. Bende benzer bir soru ile cevap vermek istedim. Etrafıma bakındım. Gözüme çarpan ilk şeyi abuk bir soru olarak soracağım. Bakınırken minare gözüme çarptı;

          - Peki, sen söyle. Minare büyük de, neden şerefesi küçük? Dedim.

          O bana cevabı olmayan bir soru sormuş, cevabı olmayan bir soru ile cevabını almıştı.

          Verdiğim cevap soruyu soran büyüğümün çok hoşuna gitti. Herhalde beklemediği enteresan bir cevaptı. Söyledim ya, böyle şakacıktan soruları beni sevdikleri için soruyorlar diye. Verdiğim bu cevap da unutulmayan sözlerim arasına girdi. Sonraki yıllarda bu sözümle ilgili hep geri dönüşler aldım.

          - Osman minare nereden aklına geldi?

          - Osman şerefe neden küçük mü? dedin.  Vb.

          Bu anımı, öğretmen köylüm Niyazi Hikmet'in hatırlatması ve teşviki üzerine kaleme aldım. Bu da hatıranın geri dönüşlerinden biri idi. Bizi seven, unutmayan, teşvik eden köylüme teşekkür ediyorum

          Başka nedenle de olsa minare, ibadeti, orucu, ramazan davulunu aklıma getiriyor. Ramazan davulu çocukluğumuzda unutamadığımız anılarımız arasında yer alıyor. Nedenini bilmiyorum ama daha önceleri paylaştığım "Bekçi Emmi" aklıma gelince ramazan davulu da geliyor. Peki ramazan davulu neleri hatırlatıyor ona bakalım.

          11 ayın sultanı olarak ramazan ayında, toplu iftar yemekleri, ramazan topu, ramazan pidesi gibi birçok gelenek sürdürülürdü. Bu geleneklerden bir tanesi de ramazan davulu geleneği idi. Ramazan davulcuları, sahur vakti geldiğinde sokaklar arasında dolaşarak, yüksek sesle mani söyler ve davul çalarlar. Böylece insanlara sahur vaktinin geldiğini ve uyanmaları gerektiğini haber verirler.

          Geçmiş yıllarda, ramazan davulu geleneği çok kıymetli bir iş olarak görülmekteydi. Hele ki bizim gibi yeni yeni oruç tutacak çocuklar için bir sevinç kaynağı idi. Gecenin bir zamanında bir gürültü ile uyandırılmak, yeni ve heyecan verici bir deneyimdi. Gecenin bir vakti karnını doyurmak, genellikle bulgur pilavı ile üzüm hoşafı yemek heyecanın başlangıcı oluyordu. Ertesi gün oruç tutuyor olmak kendimizi önemsememize sebep oluyordu. Büyükler gibi oruçlu olmak hoş bir duygu idi. Bu duyguların başlangıcı olan ramazan davulu da bu nedenle sevimli olurdu. Ramazan davulu günümüzde sadece gelenek olarak devam ettirilse de o dönemlerde kutsal bir görevdi.(Şimdi bile ramazanın ilk bir kaç gününde, çocukluğumu anmak için evimde bulgur pilavı ile üzüm hoşafı yapılır.)

          Bizim köyde davul çalan kişi, mani söylemese de, büyük şehirlerde, kapıların önünde durduğu, bir mani söylediği anlatılır. Açılan kapıdan kendisine bir miktar bahşiş verildiği söylenirdi. Ramazan davulcularının söylediği çok miktarda manilere dair kitaplar yazılmış. Ama sadece iki küçük maniyi aşağıya çıkardım.

 

İlk teravih, ilk sahur

Rabbin huzurunda dur

Sahur vaktinde dua

Elbette makbul olur

 

Bu aya sultan derler

Kaymak ile baldan yerler

Ezelden adet kılınmış

Davulcuya bahşiş verirler

 

          Peki ramazan davulu geleneğini kim çıkarmış ve ilk ne zaman çalınmıştı.

          Ramazan davulu geleneği Osmanlı döneminde başlatılmış. Bu geleneğin 150 yıl kadar öncesinde başladığı düşünülmektedir.

          Müslüman olan ve islamın gereklerini mümkün mertebe yerine getirmeye çalışan köylülerim, ramazan ayı geldiğinde oruçlarını tutardı.

          Ramazanda köylüyü sahura kaldırmak için de ramazan davulu çalınırdı. Ramazan davulu çalmanın da bir ritmi vardı. Ramazan davulunu çalana eşlik eden bir zurnacı olmazdı. Davulcu, yukarıda bahsedildiği gibi mani söylemez, bahşiş toplamazdı. Hep aynı kişi çaldığından mıdır bilmem. Sahura kaldıran ramazan davulu hep aynı ritimle çalardı.

 

Tumbudu tumbut, tum tum but

Tumbudu tumbut, tum tum but

 

          Ben bu ritmin ramazana özel olduğunu, her yerde, ramazanda, böyle çalındığını zannederdim. Ortaokulda okurken Osmaniye’de ramazan davulcularının başka ritimlerle çaldığını duyunca uzunca bir süre yanlış çaldıklarını, hata ettiklerini zannettim.

          Ramazan davulu da artık teknolojik gelişmeler nedeni ile anılarımız arasında kalmaya aday hale geldi.

          Büyük yazarımız Yaşar Kemal, "İnsan evrende gövdesi kadar değil, gönlü kadar yer kaplar." demiş. Allah’ım hepimizi ruhu geniş, gönlü büyük olanlardan eylesin. İnşallah.

          Gelecek yazımıza (Hayata Mektuplar-8) ile devam edelim

          Bütün köylülerimi ve arkadaşlarımı sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

Osman COŞKUN

 
Toplam blog
: 14
: 81
Kayıt tarihi
: 14.08.22
 
 

Ben Osman Coşkun. Osmaniye ili, merkeze bağlı Cevdetiye kasabası doğumluyum.Lisans mezunuyum. 35 ..