- Kategori
- Babalar Günü
Mirasını yemeye devam ediyorum baba...
Kar yağıyor dışarıda, ne güzel. Annem izin verse ben de dışarı çıkıp karın tadını çıkarsam diye yalvarıyorum. Ama nafile, annem bir türlü izin vermiyor. En sonunda inadını kırıp izni koparıyorum. Şapka, kaşkol, yün eldiven, lastik çizmelerimi giyerek tam teşekküllü olarak sokağa bırakıyorum kendimi. Mahallenin çocukları Azire teyze'nin tarlasındalar biliyorum. Anında yanlarındayım, naylon gübre torbaları ile kayanlar, kartopu oynayanlar her yer başka bir cümbüş, başka bir eğlence mekanı olmuş, ben de kaptırmışım kendimi. Zaman nasıl da geçivermiş bilmiyorum. Annemin koyduğu sınırı (hatırlamıyorum) geçmişim. "Ahmet , baban çağırıyor" diye bağırdı bir ses. "Yandım" diye geçirdim içimden. Karşıda "gottil Ahmet'lerin" oturduğu apartman var. Babamın ne kadar otoriter biri polduğunu bilen apartman ahalisi ve diğer binalarda çocukları izleyen konu komşu "ne olacak" diye camlara çıktılar. Birden koca oyun alanındaki tün gözler babam ve bana çevrildi. Tahminler babamın beni önce bir haşlayıp ardından tokatlaması üzerineydi. Ama benim babam bir kahramandı ve böyle bir şey yapmazdı...
Yapmadı da... Elimden tutup "oğlum, yüzün kıpkırmızı olmuş, eldivenin de sırılsıklam olmuş, hadi gidelim eve bir kendine gel"dedi (Şimdiki aklımla:sıkıysa gitme bakalım). Tuttum canım babamın elinden ve evin yolunu yürüdük beraberce... Bu olay 9-10 yaşlarında geçen ve benim babamla ilgili en önemli anılarından biridir. Babam bana ve oradaki ahaliye bir hayat dersi vermişti. Her ne olursa olsun uluorta yerde çocukların azarlanıp, sıkıştırılmaması gerektiğinin bir resmiydi anlayana... Aslan babam...
Kız çocukları için dünyadaki en yakışıklı adam, erkek çocuklar içinse en güçlü adamdır babalar. Benim babam herkesi dövebilirdi. O'na kimsenin gücü yetmezdi. En büyük kamyonları O kullanırdı. Keçinin geçemeyeceği yoldan MAN kamyonu geçirecek kadar maharetliydi...
Ve öğütler.... oğlum bak... diye başlayan ve belki de 50. baskı yapan aynı kalıp öğütler... Oysa hepsi birer hayat dersi olan bir yaşama ait kilometre taşlarıydı söyledikleri sevgili babamın. Ve sevgili babam, şoför Zeki, deli Zeki, Ucarlı ve İsmetpaşa mahallesi eski muhtarı muhtar Zeki, müdür Bilal'in, kaleci Cafer'in, zabıta Ayfer'in soyadını taşımaktan onur duyduğu kocaman yürekli insan. Bence kısa sayılacak 60 yıla sığdırdığın hayatında bizlere babalık yapmış olman bizler için büyük bir onurdur.
Ve hala mirasını yiyorum baba. Bize bıraktığın tertemiz soyadını aynı titizlik ve "AYDIN"lıkla taşıyorum. Doğruluk, dürüstlük ve mertlikten yoğrulmuş mirasını hergün harcıyorum. Karşılığını da alıyorum babam sen merak etme. Uyuduğun sonsuzlukta hiçbir endişen olmasın. "Seni tanıyoruz, seni bir yerde gördük mü" diye soruyor insanlar. Oysa ben senin mirasını paylaşıyorum insanlarla, ben de belki kendi babalarını görüyorlar, belki bendeki bu babadan miras kalan tavır, eda herkese de ortak miras kalmış olamaz mı?
Yokluğunun 10.yılında seni ilk günkü gibi arıyorum babam...
Keşke babalar oğullarını toprağa vermek zorunda olmasalar...
Keşke kardeşler abilerini toprağa vermek zorunda olmasalar...
Sıra bozulmasa...
Baba sözcüğü ne kadar ulu, ne kadar büyük, ne kadar ağır bir sözcükmüş baba olduktan sonra daha iyi anladım babam. Eşim daha 2.5 yaşında kaybetmiş babasını, hiç tanımamış babasını. Oğlum hiç hatırlamayacak Cafer amcasını... Deniz babasını kaybetmenin acısını her babalar gününde daha derinleşen bir özlemle yaşayacak... Ve babasını tanıyamadan kaybedenlerin, hiç baba olamayanların, baba yarısı amcaların, hem analık hem babalık yapan annelerin, anne-babası ayrı yaşayanların, babalarını bir kalemde silenlerin, huzurevlerinde ebedi huzuru bekleyen babaların, şehit babalarının, şehit çocuklarının, askerdeki babaların, mahpus babaların, yeni baba olacakların, babaların, eşimin ve oğlumun, benim.......babalar günü kutlu olsun.