Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '09

 
Kategori
Siyaset
 

Monşerler liderlerine de mi karşı?

Monşerler liderlerine de mi karşı?
 

O gece yarısı bütün Türkiye ayaklandı, insanlar havaalanına başbakanı karşılamaya gittiler. Televizyon kanallarında konu enine boyuna tartışıldı. Gazeteciler, siyasetçiler, tasvip edenler, muhalif görüştekiler, içlerinden ne söylemek geliyorsa söylediler.

Peres daha 5 dakika geçmeden Erdoğan’ı telefonla aradı, üzgünüm dedi. Yabancı gazeteler, televizyonlar, ajanslar belki de ilk kez Türkiye başbakanının sebep olduğu bir olay dolayısıyla hareketli anlar yaşadılar.

Pek çok vatandaş sahip olduğu siyasî görüşü, desteklediği partiyi, okuduğu gazetenin hangi taraftan olduğunu unutup, “helal olsun Tayyibe” diye mailler gönderdi. Bazı yazarlar harıl harıl İsrailliler’den daha İsrailli bir ağızla Erdoğan’ı tenkit eden yazılarını kaleme alırken, okuyucular başbakana destek yağdırdılar.

Ülkede görülmedik bir hareketlilik yaşandı ve hemen anketler yapıldı. Ak Parti seçimlerdeki şansını yaklaşık 10 puan artırmıştı.

Bazıları hemen buna da kılıf uydurmaya kalktılar, dediler ki, bu bir seçim yatırımı, Erdoğan bunu iç politikaya yönelik bir gösteri olarak kendisi tertiplemiştir.

Helal olsun başbakana!

Memleketteki seçimler için Davos’u, İsrail’i, Peres’i, moderatörü Yahudiler’i, ABD’yi, AB’yi kendi çıkarı için ayarlayabiliyor.

Buna, “helal olsun” denmez mi?

Bütün bu olup bitenler yaklaşık 3 günlük bir zamanımızı aldı.

Duydunuz mu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da nihayet görüşlerini açıklamışlar.

CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Davos'taki panelde ''açıkça haksızlık yapıldığını'' belirterek, ''Buna tepki gösterilmesi doğaldır'' derken, MHP lideri Bahçeli de, “Davos’taki tartışma sırasında aşağılayıcı ve nezaketsiz tavırlara maruz kalan Başbakan’ın tepkisi, yöntemi tartışılsa bile haklı, meşru ve yerindedir” demiş.

Günaydıııııın!

*****

Siyaset bir yerde anında karar verebilme sanatıdır. Bu kadar zaman sonra açıklanan CHP ve MHP liderlerinin açıklamalarının vatandaş tarafından çok yadırganacağını zannediyorum.

Eğer olayın yaşandığı saatlerde Bahçeli ve Baykal bu tepkiyi verebilselerdi, MHP’li ve CHP’li vatandaşlar, “ne var ki, ben de başbakanın gösterdiği bu yüreklilikten dolayı gurur duydum. Ama bu iş başka, yerel seçimlerde benim takınacağım tavır başka” derlerdi.

Oysa onlar, yıllardır Türkiye’nin dünya siyasetinde özlemini çektikleri bir “dik duruş”un sergilenmesinden büyük bir rahatlık, ferahlık, memnuniyet duyarlarken, gönül verdikleri partilerin başkanlarından uzun süre “çıt” çıkmamıştı.

Ancak liderlerin bu suskunluğuna karşılık her iki muhalefet partisinin de “emekli büyükelçi milletvekilleri” âdeta açmışlardı ağızlarını, yummuşlardı gözlerini…

CHP milletvekili emekli büyükelçi Onur Öymen, “Davos ve medeni dünya için Erdoğan bitmiştir. Türkiye’yi de peşine takmıştır. Filistin’in meşru hükümeti var. İsrail’in saldırısı insanlık dışı ama bunu kınayacağım derken bir terör örgütü sözcüsü gibi savunursanız dünyada beş paralık itibarınız kalmaz. Bu kadarını yapamazsınız. Türkiye’nin prestijini zedelediniz. Diplomaside böyle bir üslup yok. Türkiye bundan böyle arabulucu olma çözüme katkıda bulunma şansını kaybetti” diyordu.

Yine bir başka CHP milletvekili emekli büyükelçi İnal Batu, "Kimse Türkiye'den vazgeçmez ama orada o hadiseyi çıkarmak, oturumu reddetmek, `ben bir daha Davos`a gelmem` demek filan, bunlar maksadını aşan ifadeler. Başbakan’da fevri davranışlar, herkesi azarlama eğilimi var. Ciddi bir üslup sorunu var. Türkiye gözle görülür bir gelecekte hem Hamas ve El Fetih arasında hem de Suriye ile İsrail arasında, bölgede tüm güçlerin itibar gösterdiği tarafsız, güvenilir bir ülke olma konumunu kaybetmiştir” diyerek görüşlerini dile getiriyordu.

MHP milletvekili emekli büyükelçi Deniz Bölükbaşı ise “Kahramanlık o sahneyi terk etmekle olmaz. Peres’i o sahneden indirmekle olur. Bu çizgi film kahramanlığıdır. Eğer başbakan bir şey yapacaksa o zaman İsrail-Türkiye askeri ilişkilerini askıya almalı, Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığından istifa etmeli, İsrail makamları ve Musevi kuruluşlarından aldığı cesaret ödüllerini de iade etmelidir” diyerek tepkisini gösteriyordu.

Ve son olarak yine CHP milletvekili ve Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, “…dış politikada duygusallığa yer yoktur. Akılcı ve gerçekçi yönetilmeli ve davranılmalıdır. Davos’ta yaşanan olayla Türkiye avantajını kaybetmiştir” şeklinde görüşlerini ifade ediyordu.

*****

Her partiden değişik vatandaşların beğenisini kazanan, övgüsüne mazhar olan Başbakan, Yunan basınında bile kendisine arka çıkan yazılar yayınlanırken, Basın’da bazı kalemlerin kendisini acımasızca eleştirmesinin ardından muhalefet partilerinin görüşlerini olumsuz olarak sadece diplomat milletvekilleri tarafından dile getirilmesine, insiyaki olarak tepki gösterdi. Tıpkı Davos’ta olduğu gibi…

“Monşer” söylemiyle kimlerin hedef alındığı bundan açıkça belli değil mi?

Acaba bu değerli emekli büyükelçilerimiz, partileri adına mı konuşmuşlardır, yoksa büyükelçiler adına mı?

Tabii ki Basınımız bunu başbakanın, tüm Dışişleri camiasını ve bu camianın canla başla görev yapan diplomatlarını “monşer” olmakla suçladığını iddia ederek yeni bir tartışma başlatmaktan geri kalmamıştır. Blog yazarı arkadaşlarımızın çoğu da buna iştirak ettiler.

Bazı arkadaşlarımızın yazdığı yazılara yorumla katılıp bu farkı ortaya koymaya çalıştım. Bir arkadaşım “O emekli büyükelçiler tepki göstermekte haksızlar mı yani?” diye sormuş.

Peki, olayın cereyan ettiği gün,”Gelişmeleri izliyorum Şu anda değerlendirmem yok” demesine rağmen daha sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Davos'taki panelde ''açıkça haksızlık yapıldığını'' belirterek, ''Buna tepki gösterilmesi doğaldır'' diyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal haksız mıdır?

“Davos’taki tartışma sırasında aşağılayıcı ve nezaketsiz tavırlara maruz kalan Başbakan’ın tepkisi, yöntemi tartışılsa bile haklı, meşru ve yerindedir” diyen MHP lideri Devlet Bahçeli haksız mıdır?

Yani haklı olan “monşerler” midir, liderler midir, ben çözemedim.

Yoksa burada iki tarafı da idare etmek gibi bir politika mı söz konusudur?

Aslında ortada bu kadar karmaşık bir durum yok. Çünkü şu andaki mantalite her konuda sadece muhalefetin haklı olduğu noktasındadır. İktidar ne yaparsa yapsın haksızdır.

Bunu nerden çıkarıyorsun diye sorarsanız, bu kanaata varışımın sebebi şudur: Maalesef şimdiye kadar iktidarı eleştirenlerin hiçbir zaman “şu yapılanlar doğrudur ama, şu yapılanlar da şu açıdan yanlıştır” demek gibi bir tespitte bulunamamaları…

Vatandaş, “bunların yaptığı hiç mi doğru ve iyi bir iş yok?” sorusunu sorduğu zaman, “belli ki bu tenkitler sadece muhalefet yapmaya yönelik” sonucuna varıyor.

Sizce de görünen gerçek bu değil mi?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..