Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '11

 
Kategori
TV Programları
 

Muhteşem Yüzyıl, Tudors'a öykünmesin!

Muhteşem Yüzyıl, Tudors'a öykünmesin!
 

Kanunî ile Hürrem,resim:Google


Sevgili Alev Meisel’e… 

“Muhteşem Yüzyıl”ın daha fragmanları gösterilmeye başladığında koparılan şamatayı, engellenmesi için gelen mailleri görünce, 21.yüzyılda hızla demokrasi ve özgürlükler yolunda koşan vatandaşlarımın bir bölümünün halâ yerinde saydığını, bir bölümünün Batı’ya öykünmecilikten kurtulamadığını, çoğunluğun ise her zamanki sessizliğiyle gelişmeleri izlediğini fark ettim. Ben de o çoğunluk arasında bir süre gelişmeleri izlemeyi tercih ettim.  

Kanunî Sultan Süleyman dönemini konu alan, 3.5 milyon TL'lik hazırlık bütçesi ile Türk televizyon tarihinin en büyük bütçeli projesi “Muhteşem Yüzyıl” oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Halit Ergenç ile Almanya'dan gelen Meryem Sahra Uzerli (mimikleriyle Drew Barrymore’u ne kadar andırıyor), Nebahat Çehre, Okan Yalabık ve Selma Ergeç ve diğer oyuncular; 450 genç kız arasından harem için seçilen 20 cariye, 5 ay süren kostüm hazırlığı, 4, 5 ay süren dekor hazırlığı, 3 ay boyunca ata binme ve keman dersleri, Topkapı Sarayı ve birçok tarihi gerçek mekanda yapılan çekimlerin yanı sıra 2100 metrekare alan üzerine dev bir plato kurularak çekilen dizi daha fragmanlardan itibaren tepki toplamaya başladı. 

İzlediğim bölümlerden edindiğim ilk izlenim, hemen Tudors dizisini hatırlatması oldu. Tarihi filmler ve diziler konusunda ustalaşan İngilizlerin, tarihlerinin Muhteşem VIII.Henri’si ABD-İrlanda-Kanada ortaklığıyla çekilen Tudors dizisinde, “Kral çıplak” dedirtecek derecede tüm yönleriyle sergilenmiştir. Dizinin gördüğü ilgi senarist ve yapımcılarımızın da dikkatini çekmiş ki; hemen aynı dönemde gücü, adaleti ve ihtişamıyla Avrupa’ya diz çöktüren Kanunî’yi “Muhteşem Yüzyıl”da canlandırdılar. Ama bir gerçeği unuttukları aşikâr… Sultan olduğu 46 yıl boyunca eşi Hürrem’e aşkla bağlı kalan Kanunî; aşkı için ülkesine din değiştirten, uçkur düşkünü, şıpsevdi; Aragonlu Catherine, Anne Boleyn, Clevesli Anne, Catherine Howard, Jeanne Seymour, Catherine Parr gibi kolayca bıktığı, kafasını kestirdiği eşlerinin yanı sıra metreslerle dolu dolu zaman geçiren VIII.Henri ile aynı kefeye konamaz.  

“Muhteşem Yüzyıl”ın senaristi Meral Okay, yazdığı ve oynadığı toplumsal dizilerde keyifle izlenmiş ve belleklerde iz bırakmıştır. Bu dizide de aynı etkiyi bırakmasını beklerken, Tudors’un çok etkisinde kaldığını bir çok yerde gözlemledim. Kanunî ile Hürrem’in halvet sahnelerinden 12 dakikalık bölümün kesildiği ve RTÜK’ün verdiği kınama cezası haberleri, düşüncemi pekiştirdi. 

Unutulmasın ki, Tarih diğer bilimler gibi kuru değil, bir milletin ortak atalarının canlı hikâyeleridir… İnsanlar da, atalarının başarıları, yaptıkları iyilik ve güzelliklerden onur duyar, onları örnek edinip, yaptılanlardan ibret almak isterler. Geçmişi iyi bilip, sahip çıkanlar, millî duygusu güçlü olanlar; tarihilerinin kötülenmesinden, atalarına sataşılmasından elbette rahatsız olup, tepki gösterirler. Başkaları öyle yaptı diye, uçkur düşkünü VIII.Henri’ye, adaleti ve başarılarıyla ünlü Kanunî’yi benzetemeyiz…  

*Dikkat çeken hatalar 

-Sanatçılar, kişilere uymamış: Kanunî tahta geçtiği sırada 26 yaşında, ne babası gibi asabi, ne de sakalını ele verecek kadar yumuşaktı. Ciddi, vakur, ağırbaşlılıkla hareket ederdi. Yuvarlak yüzlü, elâ gözlü, doğan burunlu, seyrek sakallı, uzun boylu, uzun boyunlu ve zayıf bir genç olan Kanunî’yı canlandıran romantik dizilerin aranan jönü Halit Ergenç, kırklı yaşı, mavi gözleri, sert yüz hatları ve fizikî yapısıyla rolüne tam oturmamış. Diziyi izlerken nedense onun yerine Bülent İnal’ı kondurdum. Düşüncemi açıkladığım kişiler de aynı şeyi söyledi. Bülent İnal veya Kenan İmirzalıoğlu bu role çok uyar dediler. (Gülben Ergen’li dizide de Ali Sürmeli Kanunî rolüne uymamıştı.) 

Valide Hafsa Sultan rolündeki Nebahat Çehre, giysileri, takıları ve ince fiziğiyle Tudors Sarayından Topkapı’ya ışınlanmış gibi bir izlenim bırakıyor. Oysa Venedik Elçisi Pietro Bragadin’in, mektuplarında; "48 yaşında çok güzel bir kadın olduğunu ve oğlu hükümdarın kendisine karşı büyük hürmet ve sevgi beslediğini..." belirttiği, Kırım Hanı Mengli Giray’ın kızı Hafsa Sultan çekik gözleri, toplu endamı ve Yavuz’un sertliğinden kaynaklanan uysal tavırlarıyla ünlüydü. Nebahat Çehre’nin dekolte tuvaletleri ve taçları da o dönemin kostümleri ve gösterişli hotozlarına göre eğreti duruyor. 

Hürrem rolündeki Meryem Sahra Uzerli fiziğiyle benzese de yaşça biraz büyük duruyor. 

Okan Yalabık, Hasodabaşı Makbûl İbrahim Paşa rolüne tam oturmuş, ama biraz daha mağrur olmalı ve saç rengini koyulaştırmalı. Çoğu kez açık baş görülüyor, o dönemde görevde kavuk, evde takke kullanıldığı unutulmamalı. 

-Valide Sultan ve Hürrem dışında diğer oyuncuların hem fizikleri, hem de kostümleri döneme uygun. Dekor, Tudors’u gölgeleyecek kadar muhteşem… 

-Harem: Kanuni Sultan Süleyman tahta çıktığı tarihlerde Topkapı Sarayı'nda bir harem dairesi yoktu. Fatih Sultan Mehmed’in ikâmetgahı, bugün İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu Eski Sarayda idi. Halkın Topkapı Sarayı dediği Yeni Saray ise devlet dairelerinin bulunduğu yerdi. Padişah akşamları yatmak için Eski Saray'a giderdi. Topkapı Sarayı Harem dairesi, Kanuni’nin torunu Sultan III.Murad devrinde kurulmuştur. 

Harem padişahın evi olup, Enderun’daki erkekler gibi kızların eğitim yeridir. Burada muaşeret(görgü) ve terbiye etkin olup, cariyeler ciddiyetle eğitilirdi. Cariyeler saraya alındığında haremin mutfak, kiler, hamam, hastane gibi muhtelif kısımlarına ihtiyaca göre dağıtılır. Zeki ve güzel olanları valide sultan dairesine alıp yetiştirir, padişaha takdim ederdi. Bunlar padişahın cariyesi olduğunda, hepsi nikâhlı zevce statüsündeydi. Câriyelerin örtünmesi dinen farz değildi. Haremde herkes açık saçık dolaşabilir, çünkü erkek giremezdi. 

Kanunî’nin dört hanımı vardı. Hürrem’den sonra da kimseye iltifat etmedi. Protokole çok bağlı, aynı zamanda pek zarifti, edebî yönden değerli şiirleri vardır. Onca iş arasında Hareme günlerce kapanması olacak şey değildi. 

Dizideki gibi Haremde bir cariye serkeşlik yaparsa, zindana değil, saraydan atılırdı. Mendil atma, padişaha bağırma, kucağına düşme gibi hafiflikler haremde yoktur. Padişahı eğlendirecek cariyeleri Hasodabaşının seçmesi tamamen yanlış, Hasodabaşı hareme bile giremez. Cariyeleri harem ağaları değil, kadın ve gerekirse kafes arkasından erkekler eğitir. Bunlar Hareme girmez, dışarıyla bağlantısını sağlayıp, ne gerekliyse onunla uğraşan ciddi adamlardır. 

Dizidekiler ise efemine tavırlı, garip giysi, takı ve türbanları, beyaz tenleriyle Harem ağalarına benzemiyor. Harem ağalarının hepsi zenci olup, hadım edilmiştir, ince sesleri ondan kaynaklanıyor, ama efemine tavırlı değildi. 

-Kanunî’nin ilk işi Divan’a katılmak oldu. Oysa Fatih’ten beri padişahlar Divan’ı kafes ardından izlerlerdi. 

-Dil, tam olmasa da dönemin şivesiyle verilmeli, herkesin bildiği eski sözcükler kullanılmalı. 

-Hafsa Sultan, Roksalan Alexandra ile kendi diliyle konuştu. Kırım asıllı diye Rusların dilini bilmesi biraz zor. Çünkü ilişkiler çok azdı ve Rusların kabalığını gören Yavuz Sultan Selim, onları İstanbul’da istemeyip, Kırım Hanları aracılığıyla görüşmelerini buyurmuştu. Kırım Hanlarının da Ruslarla ilişkileri dostane olmayıp, onların diline elçiler dışında ilgi göstermesi düşünülmez. 

-İmparator anlamına gelen “Padişah” sözcüğü kullanılmıyor. 

-Venedik temsilcilerine Dük değil, “Doç” denilmeli. 

-Kişilerle oyuncuların yaşları uyuşmuyor, Saray görevlileri ve askerler çok yaşlı! 

-Diyaloglar ve ağır temponun, ilerde iç ve dış olaylarla daha hızlanacağına, hataların düzeltileceğine inanıyorum. 

Tarihî sadece hamasetten ibaret saymaya çalışmak, geçmişte yaşananların bir kısmını görmezlikten gelmek, bunları yorumlamaktan ve düşünmekten kaçınmak doğru değildir. Unutulmasın ki, padişahlar da insandı. Osmanlı Tarihî fetihleriyle, bozgunlarıyla, iç ve dış siyaseti ve düzeniyle, oluşturduğu kültür ve medeniyetle muhteşem bir bütündür. Onu bu çerçevede, tüm özellikleriyle objektif olarak yansıtmak, ilgililerin görevidir. 

Bazılarının aksini iddia etmesine karşın, Yıldırım Bayezid, IV.Murad, Kanunî, II.Abdülhamid gibi bazı padişahların şarap içtiği biliniyor. Filmi yapanların ticari hesaplarının olması doğaldır; ama bir de halkımızın duyguları ve görüşleri var ve buna herkes saygı göstermek mecburiyetindedir. Dizide, inançlı kişiliği(her hareketi için fetva alırdı), güçlü karakteri, duyarlı zengin iç dünyasıyla Kanunî Sultan Süleyman portresi etrafında Muhteşem Yüzyılın panoraması verilmeli. Zenbilli Ali Cemalî Efendi, Ibn-i Kemal, Ebu's-Suûd Efendi, Sokullu, Mimar Sinan, Ali Çelebi ve şair Bâki gibi düşünce ve san'at yıldızlarının; Barbaros, Turgut, Piri, Salih Reis gibi devre damgasını basan kahramanlara da yer verilmeli. 

Dizi “Kanunî”, “Hürrem” veya “Harem” adını taşısaydı, Harem sahneleri ve entrikaları 

-Tudors’ta olduğu gibi- çoğunlukta olabilirdi. “Muhteşem Yüzyıl” adını taşıdığına göre ismiyle müsemma olmalı, o dönemi kişilerden aşk ve entrikalara, savaşlardan kültür ve medeniyete kadar tüm yönleriyle yansıtmalı… 

Dizi danışmanlarının tarihî olayları bilmesi yetmiyor; analiz de gerekli. Fıkıhtan Tasavvufa, Edebiyattan Toplumsal Hayata kadar, Osmanlı Kültür ve Medeniyeti’ni de iyi bilmesi gerek. Bu konuya önem verilirse zamanla reytingi yüksek, bilgilendirici, tarihi sevdiren dizilerin artacağı unutulmasın. Türk Tarihi salt Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini kapsamıyor, Tarihle beraber başlamış olup, dizi ve filmler için tükenmez bir deryadır. Okumayı sevmeyen milletimize, geçmişi bu şekilde tanıtılabilir… 

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..