Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Mülteci kalbin sahibiydi...

Mülteci kalbin sahibiydi...
 

Mülteci bir kalbin sahibiydi, durağı yaptığı sılada, saçının kırık bir telini bile yüreğine sarmaladığı gölgenin, yokluk sancısına merhaba demeyi öğrenmişti…

Aşkını kaybetmenin hüznü bürünsede benliğine, o sevmeye hep devam etti…

Kapanan kapıların açılmama umudundan uzak, kaybolan anahtarın izindeydi, direniyordu , ümitsizlikten uzak sabrı öğreniyordu, beklemeyi, beklemenin bile, ince, zarif asaletinin yaşama dair fısıltılarını, iliklerine işleyerek…

Beklemek ; bir korşendo senfonisi yaratmıştı benliğinde , hızlandıkça hızlanıyor , sabrettikçe yükseliyor ve yakınlaşıyordu , saçının kırık teline bile hayat bağladığı aşkına…

Aşk evrendi , aşk nefesti , aşk yarım kalmaması gereken şarkı sözüydü…

Artık yoktu ve yarım kalmıştı sözcükler…arkası , sonu olmalıydı bu cümlelerin , bitmeliydi başladığı yerde dökülürken , sözcükler cümlelerle birleşerek besteyi olur hale getirmeliydi…

Kalanların ardındaki artıklara yer verilmemeliydi , sonsuzlaşmalıydı hissedilenler ve yaşanılanlar…

Her gelen akşamın karanlığında boğulurdu sevgiliye yapılan secdeden , yorulurdu bedeni bazen… Hayıflanmanın adını unutmuş , sınırsız secdelere gömülme hevesindeydi , kırık bir kalbi bıraksada sevdiği , o yare yapılan secdenin hevesinde soluğunun peşindeydi…

Düşünürdü çoğu kez ; kula kul olmakmıdır niyeti , sonra gelirdi yarin kokusu burnunun ucuna anlardı , kula kul olmak değil , nefesinin izinde secdeleri devirdiğini , hayat önemliydi , nefes ise , ayakta tutan öğe…

Gözlerini bir an ayırsa gözlerinden , körleşirdi , saçının en cılız , en kırık teli bile , dokundukça ipek böceğinin kozasında varolduğunu hissettirirdi…

Adı aşktı bunun , destansı , masalsı olsada anlatımı , gerçeğin ta kendisiydi…

Düşbozumu gecelerin koynunda ter dökerken , yarin canlı hayali terine merhem olup , unuttururdu alacakaranlığı…güneş doğardı karabasan çökmüş odasına , aydınlanırdı etraf sevdiğinin ışığıyla…aşkın ışığıydı bu…

Olgunlaştırırdı beklemek , büyütürdü özünü , kimliğinde farklı farklı dünyaların yankılarının sesiyle harmanlanıp evrenselleştirirdi kendini…

Hayatın rengi değişirdi baktığı her yerde , yaşamın bugüne kadar görmediği yönleriyle karşılaşırdı , gün ve gece bile eskisinden bir başkaydı sanki…

Şafak vaktinin doğma sevincine tanık oldukça , ayın şevkle geceyi teslim alma görevine sadıklığını gördükçe , daha önce fark edemediklerinin ispatını gösterircesine dururdu karşısında…

İşte o zaman ; daha çok severdi , yüzüne hasret kaldığı yarini…ona neler kattığını bilirdi , her kendine yüzünü döndükçe , anlardı sevdanın onda biriktirdiklerini….

Katlandıkça katlanıyordu , çoğaldıkça çoğalıyordu ve haykırıyordu sevdiğine “BEN SENİ BU YÜZDEN SEVDİM , GECE GÖZLÜM “ sesi ; boş sokakların melodisi olsada…

Sonra dökerdi içinde biriktirdiklerini, kapanırdı yaraları içini döktüğü şiirin metinlerinde…

Boyardı geceyi yüreğinin dökülen incileriyle ve başlardı arka arkaya içindekileri dökmeye , bitirirdi geceyi , teslim ederdi sabaha son satırlarla aşkına hasret , tamamlanmayı özleyen satırlarla bir kalem , bir defterdi bütün yaşadıkları.…

 
Toplam blog
: 73
: 717
Kayıt tarihi
: 17.10.07
 
 

1979 D.bakır doğumluyum. AÖF bankacılık bölümü okumaktayım. Yazmayı çok seviyorum, hayata bağlayıcıl..