Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '09

 
Kategori
Güncel
 

Müsveddesiyiz insanlığın

Müsveddesiyiz insanlığın
 

Google Görseller


Çok değil daha bir ay olmuştu halbuki o büyük felaketin onuncu yılını aynı sarsıntıları tekrar yaşayarak anmamız.

Aradan geçen zaman acıları unutturmaya yetmiyormuş, anladım.

Şimdi de farklı bir doğal afetin yaralarını sarmaya çalışıyor koca bir şehir. Bir anda bastıran yağmura teslim olan megakent İstanbul çaresizliğini bir kenara bırakıp merhem olmaya çalışıyor yaralarına.

Kimine göre son asrın en büyük yağmuru düşmüştü şehre, hazırlıksızdı.

Bakmayın meteorolojinin hafta sonundan beri yaptığı uyarılara, belli ki dikkate değer bulunmamıştı.

Kaldı ki önemsenmiş olsa bu kültür başkentinde o derelerin kenarlarındaki yapılara imar izni verilirmiydi sizce.

Çalıştığım firmanın birkaç yüz metre ilerisinde haber bültenlerinde flaş olmayı hala sürdüren o tır garajı. İki gündür naklen yayın araçlarının tüm dünyaya afişe ettiği garajın etrafındaki yapılanmalar gözünüzden kaçmamıştır.

...

Yer, İkitelli. İstanbul Avrupa Yakası'nın sanayi merkezi. Büyük küçük birçok işletmenin meskeni. Ya kapısı meşhur dereye açılıyor çoğunun ya da atığı ulaşıyor.

Ana muhalefet lideri gelmiş dün. Çizmelerini giymiş kurmaylarıyla durum incelemesi yapıyor. Konuştuğu selzedeyi teselli ederken dudaklarından dökülüyor; - Bu bir belediyecilik ayıbıdır, hesabı sorulmalıdır. Belediye Başkanı neden hala buraya gelmedi? diye birde serzenişlerini ekliyor.

Başbakan helikopter ile izlemiş İstanbul'u havadan. Üçüncü köprünün konumunu da helikopterle belirlemişlerdi kendisi, İBB Kadir Topbaş ve Ulaştırma Bakanı.

Sahneyi düşünebiliyormusunuz; üç siyasetçi onbeş milyonluk bir şehrin üçüncü köprüsünün yerini başbaşa vermiş kararlaştırıyor. İnsan hiç mi merak edip bir uzmana başvurmaz, fikir almaz, fikrini sormaz.

Ardından akşam bültenlerinde ' derenin intikamı acı olur ' demek durumu özetlemek için yeterli sayılabilir mi?

Islah çalışmaları yapılacak ve gerekirse bazı yapılar yıkılacaktır deniyor.

Bu ülkede yumurta kapıya gelmeden önlem alınması için doğanın hangi afeti ile karşılaşmamız gerekiyor ki. Hangisinden daha iyi dersler çıkarabiliriz mesela. Daha kaç kişiyi depremzede, selzede diyerek büyük ihmaller eşliğinde ölürken görmemiz gerekiyor.

...

Yer, Basın Ekspres Yolu. İstanbul'un dünyaya açılan kapısı, Atatürk Havalimanı yolu. Yani o sahneleri görmeden önce bir yoldu. O anlarda araçların tavanlarını aşan su seviyesi ile Havalimanı Deresi gibiydi.

Sebep yine aynıydı. Daraltılan dere yatakları, dere kenarında bulunan izinli-izinsiz yapılar.

Birkaç dakika içinde ortalığı göle çeviren sağanak yağmura yolda yakalanıp kendisini bir şekilde kamyonetlerin, otobüslerin üzerine atabilenler penceresiz, servis aracı standartlarında olmayan araçta boğularak can veren işçilere nazaran daha şanslıydılar.

Hepsinin yapacak çok şeyleri vardı elbette. Kimisi çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlamak için o servis aracındaydı kimisi şartların bir zorunluluğu olarak kendisini çalışmak zorunda hissediyordu. Nedeni ne olursa olsun hiçbiri bu ölümü haketmiyordu.

İşletme müdürü ve servis sorumlusu tutuklanmış dün. Servis şoförü serbest bırakılmış. Doğal afetlere karşı olan tedbirsizliğimiz dilerim mahkeme salonlarında devam etmez.

Yolun karşısındaydı asıl rezil manzara.

Servis aracından çıkartılan cansız bedenler yanyana dizilmişti yere. İşçi yakınları üzgündü, öfkeliydi.

Yolun karşısında ise kendini bilmezlerin gösterisi başlamıştı. Selin önüne katıp sürüklediği ne varsa talan ediliyordu. Kimisi kucaklayıp götürüyordu plazma televizyonu kimisi ütüleri almıştı sırtına. Kimisi pişkin pişkin sırıtıp kamyonetinin arkasını dolduruyordu ' - Ben nakliyeciyim abi ' diyerek onu çeken muhabirlere.

İnsanlar can derdindeydi. Bir umut kurtulmayı bekleyen onlarca insana yardım eli uzatılmalıydı. Polisi, askeri, itfaiyesi bir olmuş koştururken bizim sade vatandaşımız kendine rant sağlıyordu. Kurtardıkları (çaldıkları) her parça eşyada biraz daha büyüyordu yüzlerindeki gülümseme.

Televizyonda izlerken öfke nöbetlerini kontrol etmeye çalışıyordum. Arsızlığın bu kadarına pes derken insanlığımdan utanmıştım.

Bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür derler. Ben o zayıf halkayı görmekten utandım.

Unutmuşlardı selin açtığı yaraları, aldığı canları. Kameralara bakıp gülümseyecek kadar yüzsüz, polis seslendiğinde kaçacak kadar korkaktılar.

Doğal olan yağmurun doğal olmayan bir afete dönüşmesiydi olup biten. Yapılan çalışmalara gereken özen ve itinanın gösterilmediğinin göstergesiydi.

Günü kurtarmaya yönelik siyasi çabaların gölgesinde sular altında kalan bir yönetim zihniyetiydi gözlerimizin önündeki.

Melih Gökçek bir telefon bağlantısında çıkardı ağzındaki baklayı. 'Metrekareye düşen yağmur suyu ortalama yirmidört kilogram civarında. Ben kırk belki elli yılda bir yağacak olan seksen kilogramlık bir yağmura göre altyapımı hazırlayamam ki.'

Yani kusura bakmayın sayın vatandaşlarım diyor Sayın Başkan. Standartların üzerinde yağacak olan her yağmurda mallarınızı sele kaptırmanız, aynı sularda boğularak can vermeniz standartların dışında kalıyor. Buna ayrılacak bir kaynak olmadığından yakınıyor. Toplasanız yüz tane seyircisi olmayan spor takımlarının başkanlığını yapmayı saymıyorum ama. Onlara ayrılan kaynaklar tamamen sponsor aracılığı ile yanlış anlaşılmasın.

Tecrübe insanların hatalarına verdiği isimdir demiş Oscar Wilde.

Tebrikler bize.

İnsanlığın müsveddeleri olarak bir tecrübe daha kazanmış olduk.

11/09/09
 
Toplam blog
: 36
: 603
Kayıt tarihi
: 24.03.09
 
 

..