Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '14

 
Kategori
Dostluk
 

Mutlu sona doğru...

Mutlu sona doğru...
 

mutluluklar


Gecenin ayazında ve zifir karanlığında evimden kilometrelerce uzak bir dağın başında, Silivri’de ne işim olabilirdi?

Oysa sıcacık evimde, televizyon karşısında çekirdek çitleyerek uzun oturmak vardı şimdi.

Belki de beni davet eden arkadaşımla çalgılı türkülü, danslı manslı bir yerlerde olmak vardı.

Bağdat Caddesinde, Taksim’de, Nişantaşı’nda da olabilirdim.

Ama bir dakika durun.

Kimse beni buraya zorla getirmemişti ki!

Peki, o zaman neden buradaydım?

İşte bunu bazıları anlayamazlar.

Onlar bir kez olsun buraya gelmemişlerdir çünkü.

Onlar vurdumduymaz, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenlerdir.

Onlar yüz binlerce insanın yıllardır buralara neden geldiklerini bile bilmeyenlerdir.

Onlar bilmek istemeyenlerdir.

Ve onlar sadece her devrin kişileridir.

2014 yılını hüzünle mutluluğu aynı saatlerde yaşadığım Silivri Direniş çadırında karşıladım.

Hayatımın en anlamlı gecelerinden biri oldu.

                                               ***

İşçi Partisi’nin organize ettiği ama herkesin kendi parasını gönül sevgisi ile ödediği 3 otobüs dolusu sevdalı, akşam 20.00 de Kadıköy Evlendirme Dairesi’nin önünden Silivri’ye hareket ettik

Otobüslerin içinde anadan babadan CHP li olanlar çoğunluktaydı.

Genel merkezin yapmadığını taban yapmış ve Atatürk’te birleşmişlerdi.

Söz konusu vatandı.

İşte, hepimiz için önemli olan buydu, gerisi ise teferruattı.

                                              ***

Trafik sıkışıktı saat 22.10 gibi oradaydık.

Otobüsle gelirken yağmura yakalanmıştık. Şimdi yağmur dinmiş gibiydi.

Hava oldukça serin hatta soğuktu. Trakya’dan esen çok sert bir rüzgâr vardı.

Canlı yayın başlamıştı.

Bizden önce gidenlerle çadırın önündeki alan tıklım tıklım dolmuştu.

Bence yeterli miydi?

Hayır, tabi ki yeterli değildi.

“Gönül isterdi ki bu gece burada yine yüz binler olmalıydı.

Hele ki, iktidar partisinin bu tutuklamaların kumpas olduğunu itiraf etmesinden sonra bunu beklemiştim şahsen.

Herkes tedbirli giyinmişti. Buna ben de dâhildim tabi.

Gide gele burasının kışını, yazın sıcağını öğrenmiştik artık.

                                               ***

Buraya henüz gün ışımadan, uykusuz, yorgun kaç kez geldiğimin sayısını unuttum.

Sadece ben mi? Yurdun dört köşesinden yüz binlerce insan bir sel gibi aktı buraya. Silivri’ye her koşulda geldik. Davaları izledik, içeri giremesek te dışarılarda dolaştık, içeriden haber bekledik.

Çektiğimiz sıkıntıların, içerideki tutsakların yaşadıkları yanında sözü bile edilemez elbette.

Onlar yani içeridekiler;

Yıllardır demir parmaklıklar ardına kapatılmışlar, birkaç metrelik hücrelerde asla hak etmedikleri bir çileyi çekiyorlardı.

Hem de ne çekmek!

Çoluk çocuklarından, sevdiklerinden ayrı kaç yıl geçti?

Kaç ay, kaç hafta, kaç gün ve kaç dakika?

Güya darbe yapacaklardı ya!

                                                                      ***

Müslüman olduklarını iddia edenler her fırsatta Allah kitap diyenler,  birbirlerine düştüler.

Karşılıklı suçlamalar içerisinde büyük bir kumpasla bunca insanın hayatını alt üst ettiklerini itiraf etmek durumunda kaldılar.

Buna rağmen ne yazık ki masum insanları halen kendi iktidarlarının varlığını koruyabilme adına insafsızca, gaddarca, inatla içeride tutmaya çalışıyorlar.

İsyan ediyorum, burada olmamın bir nedeni de budur işte.

Yoldaşlarıma bizler yanınızdayız, güneşli günler yakında, az kaldı diyebilmek, onlara moral verebilmek adına buradayım. Sesimizi, sloganlarımızı duyduklarına emindim.

Silivri yıkılacak, tutsaklarımız özgür kalacak.

                                                                    ***

Direniş çadırı

Alan, yanan spotlara, lambalara rağmen oldukça karanlık sayılırdı.

O çorak, boş arazi görünümünden uzak, adeta bir kamp yeri gibi ışıl ışıldı.

Oraya hiç gitmeyenler için biraz anlatayım.

Burası alelade bir çadır değildir.

Yaklaşık 5 yıldır kasti olarak uyduruk delillerle Ergenekon ve Balyoz davalarında tutuklanan gazeteci, asker ve aydınlarımızın serbest bırakılması, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması istemiyle hukuksuzluğa, hainliğe direnenlerin ikinci adresleri olmuştur.

Allah’ın dağ başındaki toprak parçasını böyle oturulacak, barınılacak hale getiren çadır sorumlusu Hıdır Okka’nın ve yardımcılarının hakları ödenemez doğrusu. Buradan hepsine teşekkürü bir borç bilirim.

Yeterli olmasa da suyu var, elektriği var.

Tuvaletleri tertemiz.

Burada alkol içilmez, çadır dışında içilen sigara izmaritleri asla yerlere atılmaz. Güzel bir disiplin kurulmuştur.

Tüm Atatürkçülerin, tutuklu yakınlarının davaları takip etmeye geldiklerinde sığınıp barınacakları,  bir bardak çay içecekleri, bağışlarla ayakta kalan, vatan nöbeti tutulan önemli bir yer olmuştur.

Toplama kampına döndürülen Silivri Cezaevi yanı başında kurulan bu çadır ve konteynırlar ileride müze olmalıdır bence.

                                                                 ***

Gece ilerledikçe kuru ayaz ve hırçın rüzgâr arttı. Kum tanecikleri gibi karların belki iki yüz kilometre hızla diğer tarafa yol aldıklarını spot ışıklarında görebiliyorduk.

Ulusal Kanal canlı olarak çok zor şartlar altında da olsa, tüm yurda buradaki canlılığı, güzelliği ve bağlılığı gösteriyordu.

Alanda birkaç büyük mangalda yakılan ateşlerin korları çevresinde bazen ısınıyorduk. Mangaldan uzaklaştığımız zamanlarda ise yüreklerimizdeki ateş ısıtıyordu bizleri.

Mutluyduk çünkü buradaydık.

Çünkü kahramanlarımızla aynı havayı soluyorduk.

                                                                     ***

Uzun bir sofra kurulmuştu ve inanın bir kuş sütü eksikti. Sıraya girdik gönüllü hizmet eden canlara tabaklarımızı uzattık ve tabir caizse çatlayana kadar yedik içtik.

Vefakâr insanlar gelirken boş gelmemişler kimisi hazır yiyecek kimisi de el emeği yiyecekler getirmişlerdi. Ben ve Nevin’de elimiz boş gitmemiştik tabi ama onlara gerek bile kalmamıştı.

Halaylar çektik, sloganlarımızla yeri göğü inlettik, konuşmaları, yurtseverlerimizden gönderilen mesajları dinledik.

Veee nihayet geri sayım başladı, şu uğursuz 2013 ‘ün defolup gitmesini neşeyle kutladık.

Ha, 2013 tümüyle kötü değildi elbette.

2012 de 19 Mayısta TGB ile başlayan halk hareketi 2013 Gezi Direnişi ile doruğa çıktı. Bir dev uyandı böylece.

Ülkenin her yanında kirli siyasete kurban edilerek acımasızca öldürülmüş gencecik yaşında toprağa verdiğimiz canlarımızı unutmadık, sevgiyle andık ailelerine sabırlar, Gezi olaylarında gaz fişeğiyle yaralanan ve aylardır komada olan Berkin’ine şifalar diledik.

Elimizi uzatsak değecekmişiz gibi yakınımızda olan kahramanlarımızla gönülden birlikte olduk. Evet, iyi ki de buradaydık.

Geride bıraktığımız yıldan 2014 de umut dolu ve kazanacağımızdan emin, mücadelemize devam etmeye ant içerek evlerimize dönmek üzere otobüslerimize bindik.

Bir daha buraya gelişimiz içerideki canlarımızın özgürlüklerine kavuştukları gün olacaktır. Bunun da çok yakın bir zamanda olacağına tüm kalbimizle inanarak yollara koyulduk.

TC. Tünay Süer

 

02.Ocak.2014

 

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..