Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mutluluk dersi-8: Kendin olmak ve özgürleşmek!

Mutluluk dersi-8: Kendin olmak ve özgürleşmek!
 

“ En zor şey kendin olmaktır ” der Kara Kitap’ta Orhan Pamuk. Yaşamda şartların getirdiği rolleri giyeriz her gün üzerimize. “İyi vatandaş” rolünü pek çıkarmayız zaten. “İyi mesai arkadaşı”, “iyi müşteri”, “iyi öğrenci”, “iyi arkadaş”.

Kendin olmak özgür olmaktır aslında…

Ancak gerçek dostun ve sevdiceğin yanında soyulur bütün roller benliğimizden. Orada yalnızca “ben” oluruz, sevgisiyle nefretiyle, öfkesiyle neşesiyle, zaafıyla azgınlıklarıyla, arzusuyla ve hatta tüm gizli kalmış kirli yüzlerimizle. Ama bu anlar son derece sınırlıdır. Yalnızca delilerle veliler her daim kendileri olmayı başarabilir. Zaten onlarda da “ben” kalmamıştır ki…

Şöyle bir bakın benliğinize. Başkalarına itiraf edemediğiniz ne kadar çok gizli yönünüz, ne kusurlarınız vardır.

Bir de kalbinize bakın. Söylenmedik sevgiler, unutulmadık dostluklar, asla dile gelmeyecek ne hayaller vardır orda.

Geçenlerde bir dostum “sanatçı özgür olmalıdır. Siz özgür olamadığınız için asla iyi bir yazar olamazsınız” deyiverdi. Ama yanılıyordu. Zaten hiç kimse içinden geçen her şeyi söyleyecek, arzu ettiği gibi sınırsız yaşayacak, yazacak özgür bir dünyayı bulamaz ki! En çok özgür olduğunu sananlar bile kimbilir kaç tane zincir taşıyor kaleminin, fırçasının, kalbinin, ruhunun, aklının üzerinde.

Mutlak anlamda özgür olmak için tüm bağları koparmak gerek dünya ile.

Aslında sınırsız özgürlük asla yoktur. Önemli olan kişinin kendi yaşam felsefesi sınırları içinde, kendi koyduğu kurallar çerçevesinde yaşabilmesi, üretebilmesi ve mutlu olabilmesidir.

Asıl özgürlüğü getiren etrafımızdaki her şeyin “farkında” olarak yaşabilmektir. Örneğin; her gün önünden geçtiğiniz ağacın kokusunu durup içinize çektiniz mi? Yaprağının birini okşayıp o dokunma duygusunun güzelliğini hissettiniz mi?

Bugün yaşadığınız şehrin hiç görmediğiniz bir köşesine gidip onbeş dakika orada olmanın nasıl bir duygu olduğunu keşfettiniz mi?

Her gün gazetenizi aldığınız büfedeki yaşlı beyefendiye bugün güzel bir söz söylediniz mi ?

Yani yaşamın sıradanlık örtüsünü üzerinden atıp, her gün yeniden yaratılan dünyanın tadına vardınız mı?

Yolda gördüğünüz bir çocuğun saçlarını okşamanın bile neden sadaka sayıldığını hiç düşündünüz mü?

Yaşamda rastlantı yoktur. Yolunuzun bir insanla kesişmesi yada teğet geçmesi asla rastlantı değildir. Bir fırsattır çoğu kez farkına varılmadan geçilen. Galata Köprüsünde hiç sevmediği bir hemşehrisine “merhaba” dediği ve onunla konuştuğu için hayatı değişmiş birisi olarak biliyorum bunu. (Bu ayrı bir yazı konusu; yaşamdaki anlamlı karşılaşmalar ve yapılan tercihlere dair).

Yaşam aslında özgürlüklerin sınırsızca yaşandığı yer değil, özgürlüğün kişinin tefekküründe, düşüncelerinde ve hayallerinde bulunduğu yerdir. Kişinin kendini keşfetme yolculuğunun sınırı asla yoktur. Sevmenin de sınırı yoktur.

Eski bir şarkıda vardı:

“Seni görmek istersem eğer, kollarıma almak, sarılmak istersem;

Yapmak zorunda olduğum tek şey hayal etmek”.

Hayal etmek bile insanı bu kadar özgürleştiriyorsa, kimbilir tefekkür etmek, tecrübe etmek, farkına varmaya çalışmak ne kadar özgürleştirir?

Ve aslında özgürlüğün sınırının nerede olduğunu ancak sınayarak öğrenebiliriz.

Gecenin yarısında kalp aynama yansıyanları paylaşmak istedim yalnızca. Tabii özgür olabildiğim kadar!...

 
Toplam blog
: 51
: 2739
Kayıt tarihi
: 15.07.06
 
 

1961 yılında Çorum’un Osmancık ilçesinde dünyaya geldim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde li..