- Kategori
- Felsefe
Mutluluk

rağmen gülebilmek
Mutlu olmamak daha zor, mutlu olmak içinse istemek yeterli. Mesela gülmek, insan beynine giden oksijenin gizemli ilacıdır. Güleriz çünkü kendi kendimizi gıdıklayamayız. Kendi kendimizi gıdıklamak işe yaramaz çünkü beyin vücudun kendi hareketini kontrol ederek dış dünyadan gelen uyaranlara odaklanır. Dolayısıyla, gülmek için bir dış uyarana ihtiyaç duyarız.
Gülmek ayrıca bulaşıcıdır. 1962’de kanıtlanmış. Tanzanya’daki bir yatılı okulda üç genç kızın kıkırtı ile başlayan ve üç saat süren kahkahaları okuldaki diğer 159 öğrenciye de bulaşmış. Bu kahkaha krizi tam on altı gün sürmüş. On altıncı günde, okul yönetimi okulu tatil etmiş ve kızları evlerine göndermiş. Böylece salgın, yanlışlıkla çevredeki kasabalara yayılmış. Tam iki yıl sürmüş, kimse ölmemiş ancak günlük yaşam oldukça sekteye uğramış. İnsanlar yanlarında birileri olduğunda yalnız oldukları zamana göre 30 kez daha sık gülerler.
Mutlu olmak için harcadığımız çaba, kendimizi mutsuz etmek için harcadığımız çabayla kıyaslanamaz. Hayatı kendimizle çerçeveliyor ve içinde bulunduğumuz şartları yaratıyoruz otomatik olarak. Sonra aşılması gereken hedefler belirliyoruz. İlişkilerimizde karşılıklılık bekliyoruz. Gün başlıyor, her gün bir rutin düzenin içine giriyor ve bu rutinin içinde bağımlısı haline dönüştüğümüz eylemlerimizi yapıyor ve gün sonunda da tamamlıyoruz. Beklentilerimizle yaşıyoruz. Yalnızlaşıyoruz, insanlarla telli yakınlıklar kuruyoruz. Bazense tüm bunları aşmaya güç ayırıp delicesine çıldırmak istiyoruz. Bir maçta, bir eğlencede, bizi rahatlatacak her hangi bir eylem ile güç buluyor tekrar aynı rutinin içinde kalmak için enerji topluyoruz.
Nedir amaç, mutlu mesut yaşamak. Mutlu olmak için çok eziyet var, öyle değil mi? Öyleyse dayanalım mutsuzluklara ve sonra mutlu olalım! Bu mu çözüm?
Başardığımız zaman çok mutlu oluyoruz, başaramadığımızda pişman. Mutsuz. Mutlu olmak için bir gerekçe yaratıp şimdi başaramadım. “Başarmak çok sinir bozucu da olabiliyor, bir sonrakinde daha çok çalışmam gerekecek” diye kendimizle dalga geçebilsek biraz ve sonra yeniden başarmak için olumlu enerji toplasak nasıl olur?
Sevmek mesela. Sevgisiz kalmak berbat bir durum, kimse sevgisiz kalmasın hayatta ve duygularımızın karşılıksız olduğunu hissettiğimizde trajedi başlar nedense. İlişki çatışmaları, küskünlükler, mesafeler. Belki de duyguları bir tek beklenti noktasına odaklarken kendi mutsuzluğumuza yatırım yapmışızdır. İlgilenmiyor, aramadı, yazmadı, yüzüme bakmadan konuştu, hatırımı sormadı, emir verir gibi, şimdi de şöyle yaptı böyle yaptı.. Gizli ajandamıza sürekli not alır, kendimizi rahatlatmaya çalışırız. Oysa biraz daha zaman geçip işler yoluna girdiğinde kendimizi mutsuz etmek için ne kadar uğraş vermiş olduğumuzu fark ederiz. Trajikomiktir.
Sağlığımız bir mutsuzluk kaynağı olsaydı, belki de psikoloji olarak hep bu olguyu aşmaya çalışırdık. Oysa sağlıklı insanlar olarak beslenmemizle, alışkanlıklarımızla sağlığımızı bozmak için rutin olarak elimizden geleni yapıyoruz. Sanırım bağımlılıkların en görünür halidir mutsuz kişide sağlıksızlık. Çünkü gözlemlenebilir. Kilo alır veririz, öksürürüz, cansız ve isteksiz bakarız, saçlarımız parlaklığını yitirir, dişlerimiz sararır ve ruhumuzu saran bir melankolinin esiri oluruz. Doğanın mucizesi bedenimiz, sağlıklı bir uyku uyuduğunda, düzenli bir fiziksel aktivite yaptığında, düzgün beslendiğinde her sabah aslında bizi tazelenmiş olarak uyandırır. Sahip olduklarımızın yarısına bile sahip olamayan insanların hayata tutunuşlarının ardında mutlu olmayı tercih etmek vardır.
İçinde yaşadığımız dünyanın acı ve travmatik gerçeklerini biliyor ve duyumsuyoruz. Üzülecek ve mutsuz olacak çok şey var. Yaşadığımız coğrafyada isyan etmemize neden olacak her gün yüzlerce sebeple karşılaşıyoruz. Olumsuz duygular yükleniyoruz. Olumsuz duygulardan arınamıyoruz, üzerimize çöküyor. Kendimizi mutsuz etmek için elimizden geleni yapıyoruz. Elbette hayat kolay ve adil olsaydı, burada olmazdık. Eğri oturup doğru konuşalım, en etkili silah mutlu enerjisi ile hayata bakmak. Mutlu olmak için nedenler yaratmak, zorluklarla mücadele gücünü kamçılar.
Bir de; Yarın kendimizi mutsuz etmiş olmak için uğraştığımız dün hakkında ne düşüneceğiz? Neyi farklı yapardık? Nasıl davransak mutsuz olmazdık?
Bugünkü gülme nedenim:
Altı ay önce Bodrum’a taşınan çok yakın arkadaşımın şiddetle gitmesini önerdiğim Dibeklihan’a bugün gidip de beni aramasıyla “orası neydi?” demem. Gülüyorum, balık hafızama! (İç ses: Hayır..Yaşlanmayacağım…)